Mimarlar Bu Aralar Kafayı Plastik Şişelere Takmış Olabilir mi?
E. Seda KAYIM
/ 19 Nisan 2010
Bir hafta içerisinde, biri kullanılmış plastik şişelerin geri dönüşümünü konu alan, diğeri ise bu malzemeyi yapı elemanı olarak kullanmayı öneren iki proje ile karşılaşılınca, yukarıdaki soruyu sormak işten bile gözükmüyor.
Sürdürülebilir ve ekolojik yapı politikaları arasında dimağımızın bir yandan açılıp diğer taraftan da daraltıldığını hissettiğimiz şu zamanlarda, gün geçmiyor ki kelime anlamı ile "inanılmaz" projeler önümüze sürülmesin… Örneğin Hollandalı ve "pet şişe" mevzunu epeyce kafaya takmış gibi gözüken bir grup mimarın, Pasifik Okyanusu'nda yüzmek üzere kullanışmış plastik şişelerden bir ada inşasını önermesi, tam olarak da böylesi bir nidaya sebep oluyor. Çünkü –fikrin "çılgın"lığı yeterli değilmişçesine- Hawaii büyüklüğünde olacağı belirtilen bu adanın, yalnızca "iklim göçmenleri" için tasarlanacağı ekleniyor.
"Whim Architecture" isimli mimarlık patriği tarafından önerilen adada, söz konusu göçmenlerin geri dönüştürülmüş plastikten evlerde barınacağı ve geçimlerini deniz yosunu yetiştirerek sürdürecekleri ifade ediliyor. Aynı zamanda bu –ütopik mi distopik mi, siz karar verin- adanın, inşa edildikten sonra besinini ve enerjisini üretebilen, çöpünü geri dönüştürebilen, kısacası tamamen kendi kendine yeter bir habitat oluşturmuş olacağı aktarılıyor.
Bu tamamen "akıl dışı" gözüken fikir –Inhabitat'ın da dikkat çektiği şekilde, denizlerde başıboş yüzmekte olan plastik kitlelerden ilham almışa benziyor. Zaten "Whim Architecture" da, okyanuslara atılmış yüzlerce ton plastik esaslı malzeme ile baş etmenin en iyi yolunun, "tamamını toplamak ve geri dönüştürmek" olarak özetliyor. Her ne kadar "geri dönüştürmek", "bir ada inşa etmek" ile eş anlamlı olmasa da, "Geri Dönüştürülmüş Ada" çevre krizini çok yönlü düşünen bir grubun işine benziyor. Mimarlar, iklim dengelerinin geri dönülemez şekilde bozulması ile vatanlarından ayrılmak zorunda kalacak olan Maldivliler gibi "adalı" ulusların, bir gün göçmen haline geleceğini belirtiyorlar. San Francisco ile Hawaii arasında bir noktada konumlanması planlanan bu yeni adanın ise, tam olarak da bu kimselere kucak açması öngörülüyor. Adanın büyüklüğünün ise, toplanabilen plastik miktarı ile doğru orantılı olarak 10 bin kilometre kareye kadar çıkabileceği düşünülüyor.
Whim Architecture'ın geçim ve besin kaynağı olarak deniz yosununu işaret etmesi ise, son derece anlamlı gözüküyor. Yiyecek dışında yakıt, gübre ve ilaç hammaddesi olarak güncel kullanımları bulunan yosun, adanın ihtiyaçlarını kabaca giderirken, karbondioksit emilimi gerçekleştirdiği için burada ikamet edecek insanların bir atığının da azaltılmasına yarayacak. Öte yandan diğer organik atıklar, gübre haline getirilecek. Enerji ihtiyacı ise solar enerji ile rüzgar ve dalga enerjisi karşılanacak deniliyor.
"Delilik ile yaratımın eşiği"nde duran bu proje, tasarımcılar tarafından da oldukça ciddiye alınıyor. Şu sıralara "konsept aşaması"nda oldukları belirten Hollandalı ekip, projeyi geliştirmek üzere kimyagerler, oşinograflar ve mühendisler ile işbirliği kurmayı hedefliyor. Belki de gerçekten "dünyanın yüzen plastiği"nin "yaşanabilir bir plastik ada"ya çevrilmesi an meselesidir.
Hollanda'da pet şişelere dair uçuk kaçık fikirler üretiledursun, Taipei'de gerçekleştirilecek olan Uluslararası Expo Fuarı için pet şişeler kullanılmaya başlamış bile… Açıkça Tadao Ando'nun nefis Morimoto restaurant düzenlemesinden ilhamını alan bu "EcoARK" isimli bu iş, üç katlı ve hareketli bir moda pavyonu olarak karşımıza çıkıyor.
Pet şişelerin üst üste dizilerek –dekorasyon amaçlı değil- doğrudan strüktürel birer öge olarak kullanıldıkları yapının, hortum ve depremlere de dayanıklı olduğu vurgulanıyor.
Ancak "Geri dönüşüm için şahane bir yöntem!" demenize kalmadan, "EcoARK"ta kullanılan bu müthiş dayanımlı strüktürel çözümün, alelade plastik şişeler ile uygulanmadığını öğreniyorsunuz. Burada söz konusu olan, miniWIZ tarafından üretilen ve "POLLI" isimli "tuğla"lar!
Projeyi destekleyen Far Eastern Group'un Yönetim Kurulu Başkanı Douglas Hsu, "EcoARK dünyanın en hafif, hareketli ve nefes alan çevre mucizesi!" diyerek yapıyı tanıtıyor. Bu strüktür gerçekten de –çevre adına ne başarır bilinmez ama- dayanıklılık adına birkaç kriteri başarılı şekilde yerine getiriyor. Özel kesitlerde üretilen POLLI elemanları, aralarına yalnızca bir miktar silikon sıkılarak sabitleniyor.
Vazodan bahçe duvarına ve bir binaya kadar çeşitli ölçeklere aynı dayanıklılık ve sağlamlık ile cevap verdiği ileri sürülen yapı elemanından 1,5 milyon tanesi, 130 metre yüksekliğindeki EcoARK'ı meydana getirmek üzere üst üste diziliyor. "Tamamen yıkılamaz" strüktür, öte yandan neredeyse bir LEGO maketi gibi parçalar halinde sökülüp taşınabiliyor ve kolaylıkla yeniden bir araya getirilebiliyor.
Böylesi bir elemanı ne denli "salt ekoloji" düsturu kullanılmaya devam edilir, bilinmez. Ancak POLLI'yi, plastik bir adaya kıyasla daha yakın bir gelecekte ve muhtemelen star mimarların elinde artık neredeyse oyuncak haline gelmiş olarak görebileceğiz.
Bu haber, Inhabitat'tan derlenmiştir.
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın