"Mimarlığın Gelecekte Bir Meslek Olarak Var Olacağından Emin Değilim"

E. Seda KAYIM / 28 Aralık 2012

Bir Snoopy Parodisi Olarak Mimarlık Konuşmak


Mesleğe atıldığınız günden bugüne mimarlık kavrayışınız ve tasarım üretimlerinizi irdelediğinizde, geriye bakarak geçirdiğiniz değişimi/dönüşümü nasıl değerlendiyor ve -daha da önemlisi- eleştiriyorsunuz?

Mesleki anlamda çok sayıda farklı alana "dokunduğumuzu" düşünüyorum. Ve geçen zaman içinde mimarlığın artık tasarım nesnesi ile değil, o nesnenin nasıl işe yaratıldığı ile ilgili olduğunu keşfettim.

Geçmişte, tasarımınızın yalnızca nesnesi ve estetiği ile ilgilendiğiniz bir dönem oldu yani…

Tabi ki! Mesleki pratiğimin ilk yıllarında, eve gelip o gün yaptıklarımla dalga geçtiğimi hatırlıyorum. Snoopy karikatür ve çizgi dizilerini bilirsiniz. Orada yetişkinlerin gerçek bir sesi yoktur; büyükler konuştuklarında sadece "blah blah blah" dediklerini duyarsınız. Çünkü orası çocukların dünyasıdır ve yetişkinlerin ne dediği ile ilgilenmezler. Okuldan mezun olmamın hemen ardından benim de Snoopy'deki yetişkinler gibi olduğumu fark ettim. Müşteri ile buluşuruz, o "Bir ev istiyorum" der, benim ağzımdan çıkansa sadece "blah blah blah" olurdu. Çünkü canım ne çizmek istiyorsa onu çizerdim ve sadece ondan bahsederdim. Onun ne hayal ettiği, neye sahip olmak istediği ile ilgilenmezdim.

Peki mesleğe yaklaşımınızdaki değişimi tetikleyen neydi?

Kendimi bunu yaparken yakalamamdı. Kendimi eleştirmeye başladığımda fark ettiğim bir şeydi. Gerçek bir egoist olduğumu, müşterimin sözlerini dinlemeye dahi tenezzül etmediğimi düşündüm. O noktada da şunu idrak ettim: Aslında bu diyalog iki katmanlıydı. Bir tarafta müşterinin söyledikleri vardı, diğer tarafta ise söylediklerinin altındakiler… Üstelik projeye değer katacak olanlar, tam da müşterinin sözlerinin altındaki anlamlar, düşüncelerdi. "Bir banyom, mutfağım, çocuk odam, çalışma mekanım olsun" diyor olabilirdi. Ama o, dışa dönük biri mi, yoksa içe mi dönük? Arzulu mu? Mekansal "deneyim"i yaratacak olan, tam da böylesi tespitlerdi. Bunu fark ettiğim an, her proje için benzer verileri yakalamam ve onları tasarıma taşımam gerektiğini anladım. Biri size ailesinden, eşinin hamileliğinden ve çocuklarıyla hayal ettiği gelecekten söz ediyorsa, o noktada beni -mükemmel bir yatak odası tasarlamaktan ziyade- çocuklarının yetiştirileceği ortama ilişkin beklentileri ilgilendirir.

Artık tasarım, zeminin neyle kaplanacağı ya da aydınlatma elemanlarının şıklığını değil, çocukların nasıl yetiştirileceği sorusunu sorunsallaştırmalıdır. Hayata yaklaşımın, yaşantın ve çocuklarına neler öğrettiğinle tutarlılık sağlayan bir evde mi oturmak istersin, yoksa herkesi içine tıktığın cam bir kutuda mı? Şayet mimarlar olarak sizi o cam kutuya hapsedersek, belki de çocuklarınız kendilerine anlatılan/öğütlenenlerin, yaşadıkları gerçeklikle çelişik olduğu bir yuvada, sizden tam da bu nedenle nefret ederek büyüyecekler. Bu yüzden ne zaman özel bir yatırımcı, bir şirket veya hükümet kurumu ile masaya otursak, öncelikle onların "değerlerini" anlamaya çalışıyoruz. Şayet tüm hedeflenen değerleri para ilintili olarak aktarırlarsa da şunu soruyoruz: Peki bu parayı nasıl kazanmayı istiyorsunuz?


Sonraki sayfada:
"Mimarlıkta ‘Ben'den Bahsettikçe At Gözlükleri Takarsınız" >>>>>


İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :