"Mimarlıkta ‘Ben'den Bahsettikçe At Gözlükleri Takarsınız"
Yıllar önce gerçekleştirdiğiniz bir röportajda, genç mimar ve mimar adaylarına tavsiye vermek konusunda çekinceli davranıyor ve mesleki öğütlere başlamak için bir süre daha beklemeyi tercih edeceğinizi söylüyorsunuz. Şimdilerde daha doğru bir zaman diliminde miyiz? Aktarmak isteyeceğiniz önerileriniz, öğütleriniz artık var mı?
Sanırım evet… Son dönemde epeyce ders verme şansım oldu; örneğin geçtiğimiz dönem Los Angeles Sci-ARC'ta davetli öğretim görevlisiydim. Öğrencilerde çoğunlukla eksikliğini hissettiğim ve çok önemsediğim şey ise, "görmeyi" anlamak diyebilirim. Ne bir şeyin nasıl tasarlandığı, ne de detayın nasıl çözüldüğü… Asıl konu budur! Yapmanız gereken, gözlerinizi keskinleştirmektir. Çevrenizde olan bitene duyarlı mısınız? Daha da önemlisi, farkında mısınız? Öğretim sırasında mimarlardan, üsluplardan o kadar çok bahsedilir ve herkes "kendi mimarlığı" ile o kadar ilgilidir ki, sadece "ben, ben, ben" demekten at gözlükleri takmış birine dönersiniz.
Peki algıları açmak için önerdiğiniz şeyler var mı? Okumak, gezmek, belki müzik dinlemek…
Bunlara başvurulmasını özellikle salık vermiyorum çünkü günlük hayatımızdaki tüm küçük detayların bizi harekete geçirebileceğine inanıyorum. İlla bir yöntemi varsa, olsa olsa bizi çevreleyen her şeye bakmaktan geçiyor olabilir. Bana da gelip soruyorlar, "Nasıl ilham buluyorsunuz" diye… Sanki böyle çok "mimari bir mekan"a girip de, ilahi bir ilham geliyormuş gibi… Tabi ki hayır! İlham, her gün gelir. Dışarı çıkıp birkaç arkadaş ile bira içerek, 8 yaşındaki kızımla konuşup oyun oynayarak ilham bulabilirim. Çünkü ancak böylelikle, yani çevrenizdeki tüm detaylara dikkat ederek "durum"ları anlayabilirsiniz.
Ders verdiğim öğrencilerle aramda koca bir jenerasyon farkı var. Ben 42'yim, onlar ise 20'lerindeler. Bu yüzden iletişimimizi sınıfla sınırlamak istemiyorum. Hep birlikte dışarı çıkıyoruz, ben eşimi koluma takıyorum ve öğrencilere, bizi bir yerlere götürmelerini söylüyorum. Ancak bu şekilde onların gerçekliğine yaklaşabilir, o gerçekliği kavrayabilirim. İster Los Angeles'ta olalım, ister İstanbul'da… Ancak böyle onların yaşam kültürlerini anlamaya başlayabilirim. Ve bu sayede onların projelerini yürütürken ve elbette kendi ofisim bünyesinde bir proje hazırlarken "kendim için" tasarlamaktan vazgeçebilirim. Artık başkalarının nasıl yaşadığını görmeye başlayabilirim. Mesele, anneannelerimizin, dedelerimizin, kardeşlerimizin ve yeğenlerimizin hayatlarını anlayabilmekte…
Sonraki sayfada: "Mimarlık Yapmak İçin Bizi Neyin Kışkırttığını, Tasarım Yapma Dürtüsünü Neyin Uyandırdığını Keşfetmeliyiz" >>>>>