“Öncelikle Bir Görev Adamıyım”

E. Seda KAYIM / 02 Kasım 2011

"Her girişimin bir planı olmak zorundadır ve mimar, bu anlamda iyi donatımlı insandır"


Peki sizce mimar oluşunuz, akademik üretimlerde bulunmanız, el attığınız her işi bilimsel bir tabandan algılamanızda ve o taban üzerine inşa etmenizde fayda sağlamış mıdır?

Kesinlikle! Bakın, zaman zaman mimarlar konusunda, "İş bulamadıkları için her işte çalışıyorlar" deniyor. Oysa ki mesele bu değil… Mimar, çok geniş kapsamlı düşünmeye alışmış insandır. Basit bir örnekle, henüz binayı planlarken çatıdan suyu nasıl indireceğini düşünmek zorundadır. Mimar, öncelikle, planlama fikrine sahiptir. Her işin, her girişimin bir planı olmak zorundadır. Dolayısıyla mimar, bu anlamda zaten iyi donatımlı bir insandır. Benim mimarlıkta edindiğim bilgileri ve davranış biçimini öteki alanlarda da kullandığım kuşku götürmez. Reklamcılık alanında, YEM'de, başka yöneticiliklerde ve görev aldığım diğer pek çok sosyal kurumda mutlaka bu planlama fikrinden yararlanmışımdır.

Kariyeriniz boyunca öncelikle YAPI Dergisi ve YEM'in varlığıyla ama aynı zamanda asistanlığınız, akademiyle kurduğunuz yakın ilişki üzerinden daimi olarak kenti yakından takip eden, kent üzerine, mimarlık üzerine söz söyleyen, söz söyleyenlerle bir arada bulunan ve fikrini insanların duyabileceği şekilde dile getirme şansına sahip aslında bir aktör oldunuz. Ancak Türkiye'nin kentsel ve kamusal mekânlarının kaderinde, sözünü ettiğimiz 50 yıllık aralıkta –üzülerek söylüyorum ki- iyi yönde pek az şey değişti. Her yönetim tartışmalı yıkımları ve çoğunlukla şaibeli başka inşaatları beraberinde getirdi. Geriye dönüp baktığınızda kendi söylemlerinizi tekerrür içinde bulmak belli bir hayal kırıklığı hatta bıkkınlık yaratıyor mu?

Açıkçası, evet… Bu anlamda çok yoruldum… Ben bir yandan da hep yazmayı denedim. İnanıyorum ki yazmak, düşünmenin, bilgilenmenin en güzel yoludur. Yazmak için çok okur, çok araştırırsınız, bilgilenir ve düşünürsünüz.  Edindiğim bilginin de esasında biraz yazmaya dayandığını, yazma sayesinde arttığını söyleyebilirim. Herkes yazabilir aslında; ancak yazmak için öncelikle bu yollardan geçilmesi gerekir.

Türkiye, ne yazık ki kötü yönetiliyor. Bu, yalnızca bugünün konusu değil; yıllardan beri kötü yönetildi. Yöneticilerimiz az düşünüp, az planlayıp kendi bildiklerince çok şey yapmaya çalıştılar. Her konuyu en iyi bilenin kendileri olduğunu düşündüler; uzmanlıklara, bilgiye saygı göstermediler. Bu nedenle, düşünen insanlar çoğu kez salt onları eleştiren konumunda kaldılar. 1965'te Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Genel Sekreteri olduğum dönemde söylediklerimiz, bugün hala geçerlidir. İmar afları, gecekondu afları yapmayın, plan yapın dedik. Aradan bunca yıl geçti, ama anlayış pek değişmedi. Ben de elbette aynı şeyleri hala söylüyor olmaktan ötürü üzgünüm. Keşke olabilseydi de, bütün o söylediklerimiz o günlerde gerçekleştirilmiş olsaydı! Keşke bugün başka şeyler konuşuyor olsaydık. Peki, Türkiye kalkınmıyor mu? Tabii kalkınıyor; ancak gelişmiş ülkelere göre yavaş kalkınıyor.  Burada bir şeyler yaptığımızı sanıyoruz ama yurtdışına gittiğimizde farkı gördüğümüz zaman başımıza balyoz düşüyor. Dolayısıyla kişilerin çok düşünmeleri, etraflarına iyi bakmaları ve iyi algılamaları gerekiyor. Hattâ "bakmak" da yetmiyor; "görmek" gerekiyor.


Sonraki sayfada:
"İnsanın kendisini anlatması zor…"


İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :