Meral Ekincioğlu ile "Mimarlık ve Kadın" Üzerine

Uğur Doğan, Berhan Abay / 13 Mart 2020
Amerika’da doktora sonrası bilimsel çalışmalarına devam eden Mimar Dr. Meral Ekincioğlu ile, uzmanlık alanı olan mimarlıkta kadın ve cinsiyetten, mimari yapılanmalara kadar farklı pek çok konu üzerine konuştuk.

Meral Ekincioğlu kimdir? Kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?

Lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerini İTÜ’den almış bir mimarım. Mimarlıkta lisans derecemi almamı takiben, mimari tasarım pratiği bağlamında, ofis ve şantiye ortamlarında mesleki pratiğimi yürüttüm. Mimarlığın, mesleki ve akademik dünyası arasında iletişim kurmak, yeni ve eleştirel farkındalıklar yaratabilmek amacıyla, mimari yayın ortamlarında dergi, mimari monograf vb. çalışmalarım oldu. Ardından, mesleki pratik ve yayın alanındaki deneyimlerimle, hem gelecekteki meslektaşlarımın eğitimlerine, hem de kendi bilgimi üreterek, mimarlık mesleği ve disiplinine “bilimsel” katkılarda bulunmak amacıyla üniversite bağlamında görev aldım. İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde doktora derslerimi tamamlayıp, doktora adayı olmamı takiben, doktora tez araştırmalarıma Harvard Üniversitesi’nde başladım ve bu çalışmalarıma Columbia Üniversitesi’nde devam ettim. Bu tez araştırmalarım ışığında, doktoramı tamamlayıp, doktora sonrası bilimsel araştırma projem için, Massachusetts Institute of Technology’den kabul aldım. Verdikleri çok ciddi bir destekle, iki sene yoğun bir şekilde, yeni bir uzmanlık alanında bilimsel olarak çalıştım.

Mimarlıkta kadın ve cinsiyet üzerine araştırmalarınız var, bu araştırmalardan bahsedebilir misiniz?

MIT’de, doktora sonrası bilimsel araştırma projemi, “2. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’den ABD’ye gelmiş”, bazı öncü kadın mimarların eğitim ve profesyonel kariyerlerinin tarihini, birinci elden bilgi, belge ve arşiv incelemelerime dayalı olarak yürüttüm. Bu noktada, ortaokul ve lise eğitimimi, kuruluşu 1911 yılına uzanan, modern Türkiye’nin kadına verdiği değer ve ilkeler ışığında eğitim vermek amacıyla kurulmuş olan Erenköy Kız Lisesi’nde aldığımı; cinsiyet eşitliği anlayışına dayalı, eleştirel ve analitik düşünmeye dair yeteneğimin bu kurumda, çok ciddi eğitimcilerin desteğiyle geliştiğini ifade etmek isterim. Mimari bağlama geri dönersem, küreselleşme, göç vb. konu başlıklarını tartışırken, modern mimarlık tarihi ve tarihyazımına dair bilimsel araştırmalarda Türkiye ile diğer mimarlık kültürlerinin aralarındaki etkileşime yer verirken, tüm bu kapsamda, erkek mimarların baskınlığına karşı, kadın mimarların varlığını, sorunlarını, mücadele ve başarılarını da görmemiz, bizlere daha eşitlikçi, bütüncül ve zengin bir mimari perspektif sunma potansiyeline sahip diye düşünüyorum. Gerek mesleki ortam, gerekse akademik bağlamda, eril güç mekanizmalarına dayalı sistemlerin ve muhtelif bağlantıların sorgulanabilmesi açısından da, kadın ve eşitliğe dayalı bilimsel araştırmaların faydalı açılımları olma olasılığı var.

Bununla birlikte, burada bir detay bilgi olarak, bu uzmanlık alanındaki bilimsel çalışmalarımın gerekçesini çok iyi anlayarak, empati kurarak, bana destek veren ve yardımcı olan profesörler ve mimarlık tarihçileri çoğunlukla erkekti ve kendilerine de teşekkür ederim. Bu isimlerin başında, doktoramın temel ilkelerini netleştirmeme de çok yardımcı olan Kenneth Frampton geliyor. Aslında, bilimsel olarak dünyaya gözlerini Harvard Üniversitesi gibi çok ciddi bir kurumda açmış olmam ve ardından Columbia Üniversitesi’nde doktora tezimin tüm ana hatlarını netleştirmem nedeniyle, MIT’ye (geri) gelerek, bu ülkede, Türkiye kökenli bazı öne çıkan kadın mimarları incelerken, ulusal sınırların ötesinde kendimi inşa etme sürecindeydim denebilir.

MIT’deki bilimsel araştırma sürecimde eriştiğim bulgular arasında, 1942 yılında İTÜ’den mezun olmuş bir kadın profil olarak Celile Berk’in (daha sonraki evlilik soyadıyla Butka) (1915-1984), 1946-1947 yılında MIT-School of Architecture and Planning’den kabul alarak, danışmanı Profesör Alvar Aalto ile master tezini yürütmesi ve derecesini alması, o yılların Türk mimarlık ortamındaki kadın mimarlar adına, sanırım, tarihi bir eşik dersek yanlış olmaz.

Celile Hanım’ın, o dönemin erkek egemen, Türkçe dilinde eğitim verilen, ulusal mimarlık ortamından, MIT gibi uluslararası, çok kültürlü, mimari tasarım eğitimi ve araştırmaları bağlamında “modern” düşünceyi, teorik, tarihsel, eleştiri ve metodolojik olarak benimsemiş öncü bir üniversite ve mimarlık programına, üstelik master eğitimi seviyesinde transfer olması dikkat çekici. Amerikan Mimarlar Enstitüsü’nden tarafıma iletilen detaylı özgeçmişine göreyse kendisi, 1959-1972 yılları arasında da ABD’de mimari ofis ve firmalarda mesleki pratiğini yürütmüş.

1940’lardan 1980’lere dek uzanan bir zaman diliminde, Türkiye’den mimarlık alanında lisans ve/veya yüksek lisans derecesini almış olarak buraya gelmiş, ya da mimarlık eğitimine ABD’de başlamış ve tamamlamış olan, birbirinden farklı kariyer rotaları çizmiş kadın mimarları, bir anlamda adeta keşfettim. Örneğin; Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde birlikte çalışma şansına sahip olduğum, değerli hocamız Ayla Karacabey’in (1939-2012), Vassar College, Harvard ve Columbia Üniversiteleri’ndeki eğitimlerine ek olarak, ABD’de eriştiğim arşivinin izini sürerek farklı ülkelerde yürüttüğü ya da ekip çalışmasının içinde yer aldığı mimari ve kentsel tasarım projelerine erişmek heyecan vericiydi (1).

MIT Rektörü Dr. Rafael Reif ile birlikte

Yakın jenerasyondan, “North Carolina State University, School of Design”dan 1966 yılında lisans derecesini almış ve Louis Kahn, “David Wisdom and Associates”, Venturi Scott Brown gibi isimlerle çalışmış Reyhan Tansal Larimer; ODTÜ’den mimarlık alanında lisans ve yüksek lisans eğitiminin ardından, 1970 yılında Princeton Üniversitesi, Mimarlık Bölümü’nden, “Master of Fine Arts” derecesini alarak, buradan mezun ilk kadın mimar olan ve Birleşmiş Milletler’de değerli projeler yürütmüş Aliye Pekin Çelik (2); daha genç jenerasyondan, mimar olan eşiyle ABD’ye gelerek, Türkiye’den mimari tasarım pratiğini buraya transfer eden, bir kadın mimar girişimci olarak kendi bürosunu kuran, ardından eşinin de bu pratiğe katılımıyla çalışmalarını hala sürdüren Nuray Anahtar ve 1960’larda İTÜ’den mezun olarak eşiyle buraya gelen, 1974 yılında, sınıfında tek kadın öğrenci olarak, “Catholic University of America”dan kentsel tasarım alanında master derecesini almış, başarılı bir profesyonel kariyer sürdürmüş, AIA Maryland eyaletinde kayıtlı ve aynı kurum tarafından, ender olarak kadın mimarlara verilen College of Fellows ile ödüllendirilmiş Meral Işkır gibi.

Bu profillerin her biri, eril güç mekanizmaları ve cinsiyet politikaları ile biçimlenen bir dünya ve meslek içinde, Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkeden kazandıkları bilgi ve deneyimlerini, ABD gibi pek de kolay olmayan bir mimari, sosyal, kültürel ve ekonomik bağlama entegre ederek, nasıl alternatif kariyer rotaları izlenebileceğini göstermekte. Bu kadın mimarların da (üstelik her iki dünyada) muhtemelif ayrımcılık ve cam tavan gibi çeşitli görünen ve görünmeyen bariyerlerle karşılaşmış olma olasılıklarını göz ardı etmememiz gerekiyor. Peki, neden (eleştirel) mimarlık tarihi ve tarihyazımında bu gibi (kadın) mimarları pek okumuyoruz, neden görüş alanımızın dışındalar(dı)? Bu ve bu gibi kadın mimarlar, bazı akademik ortamlarda sunum, bilimsel makale konusu olmak kadar, temel mimarlık derslerinde ve kitaplarında da yerlerini almalı. Ayrıca kadın mimarlar üzerine olan bilimsel çalışmalar, mimarlığın bir tür yan konusu gibi algılanmayıp, bütünün bir parçası olarak kabul edilmeli. O zaman, eril ve baskıcı güç mekanizmanlarını ve muhtelif ayrımcılıkları deşifre etmemiz daha kolay olabilir; eşitliğe dayalı kolektif mimari belleğimizi geliştirebilir ve gelecek nesillere etkin bir şekilde aktarabiliriz sanırım.


İlişkili Haberler
Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :