Nesin Sanat Köyü'nde bu yıl ikincisi düzenlenecek Mimarlık Programı ile ilgili söyleşi dizimiz, atölye yürütücüleri ile devam ediyor. Programa katkıda bulunan eğitmenler, okul dışında bir mimarlık programı kurgularken neleri dikkate aldıklarını aktarırken, bu sıradışı deneyimin vadettiği karşılıklı kazanımlara da dikkat çekiyor.
Fotoğraflar: İlkyaz Portakalcıoğlu
Işın Önol'un girişimiyle 2015'te hayata geçirilen Nesin Sanat Köyü, geçtiğimiz yıl ilk defa Mimarlık Programı'na ev sahipliği yaptı. Programın öyküsünü, koordinatör Cemil Çalkıcı’dan dinlemiştik. Söyleşi dizimizin ikinci bölümünde, mikrofonumuzu atölye yöneticilerine uzattık; "Parça-Bütün" (2017) ve "Mekân – Ekran" (2018) atölyelerinin eş yürütücüsü Başak Özden, "Besleyici Mimarlık" (2018) atölyesi eş yürütücüsü Berat Çokal, "Yer, Duvar, Mekân" (2018) atölyesini düzenleyen Burcu Serdar Köknar ve Sait Ali Köknar, "Çevrede İnsan" (2018) atölyesi yürütücülerinden Esra Sakınç, “Teselasyon-Nokta-Doğru-Düzlem-Mekân” (2017) ve “Teselasyon-Soyutlama” (2018) atölyeleri eş yürütücüsü Kunter Manisa, "Spontane Yaratıcılık" (2017, 2018) atölye yürütücüsü Oruç Çakmaklı, “İçinde Yaşadığım Mekân: Beden” (2017) ve “Biyomekanik ve Doğaçlama” (2018) atölyeleri ile programa katkıda bulunan Tuğçe Tuna sorularımızı yanıtladı.
* * *
Nesin Sanat Köyü Mimarlık Yaz Okulu ile yollarınız nasıl kesişti?
Oruç Çakmaklı: Tasarım, sanat ve mimarlık üzerine verdiğim derslerden dolayı benimle iletişime geçen Cemil Çalkıcı aracılığı ile programa dahil oldum.
Başak Özden: Maltepe Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde öğrencim olan Cemil, iki sene önce Nesin Köyü’ndeki sanat atölyelerine katılmıştı. Kendisi köyün fiziksel ortamından, atölyelerin işleyişinden etkilenip, orada bir mimarlık programı olmasını hayal etmiş. Atölyelerin koordinatörlüğünü yapan Işın Önol ve ardından Ali Nesin bu fikri olumlu bulunca, Cemil ve Işın’ın daveti üzerine ben de bu işin bir parçası oldum. Ardından birkaç ay boyunca, farklı mimarlık okullarından akademisyenlerin kurguladığı genel bir program çerçevesi belirlendi. Atölyelerin oluşturulması ve duyurulması aşamasında başka yürütücüleri de davet ettik. Böylece aramızda paslaşabildiğimiz ve tecrübe aktarımı yaparak içeriğini zenginleştirebildiğimiz atölyeler oluştu.
Başak Özden
Tuğçe Tuna: Sevgili arkadaşım Işın Önol eğitmenlik için beni de köye davet etti. Beden ilişkisi olmayan bir mimarlık sanat köyü düşünülemezdi herhalde :)
Kunter Manisa: Nesin Köyü, zaten bildiğim ve beğendiğim çalışmalar yürüten, gençler için çok faydalı olduğunu düşündüğüm bir yerdi. Geçen sene Matematik, Sanat ve Felsefe köylerinin yanı sıra Sanat Köyü bünyesinde mimarlık ve ilgili alanlarında atölye çalışmaları düzenleneceği söylenip, buna katkı sağlayıp sağlayamayacağım sorulduğunda hem ortamı deneyimlemek hem de katkı sağlayabilmek için düşünmeden kabul ettim.
Berat Çokal: Mimarlığın yanı sıra gastronomi dersleri de verdiğim için sosyal medyada daha çok yemek odaklı bir hesabım var. Cemil ile Instagram üzerinden iletişimdeydim. Mimarlık ve yemeği bir araya getirebileceğim bir atölye yapmamı önerince, kendisiyle tanışıp detayları öğrendikten sonra “Besleyici Mimarlık” adlı atölyeyi hazırladım.
Berat Çokal
Esra Sakınç: Önceki yıllarda yakın çevrem ve sosyal medya sayesinde programın varlığından haberdar olmuştum. İletişim adresinden mail atarak bu seneki programa nasıl katılabileceğimizi sorduk ve süreç ilerledi.
Burcu Serdar Köknar – Sait Ali Köknar: Nesin Sanat Köyü Mimarlık Programı’nın geçen sene gerçekleşen etkinliklerini sosyal medya üzerinden imrenerek takip etmiştik. Cemil bizimle temasa geçtiğinde de heyecanla kabul ettik.
Bu yaz okulu, üniversitelerde verilen formel mimarlık eğitimine nasıl bir katkıda bulunuyor? Öğrenciler / ilgililer neden bu programa katılmalı?
Oruç Çakmaklı: Bu buluşmalarda çocuklar ve öğretmenlerin -ki her ikisine de eğitim gönüllüleri demek istiyorum- özgür, katılımcı, paylaşımcı, aktif, üretken, doğal bir ortamda edindikleri bilgi ve deneyim tabii ki onları daha iyi bir insan/öğrenci olmaya hazırlıyor: hem hayata hem de üniversiteye. İlgililerin neden yürütücü oldukları ve öğrencilerin neden katıldıklarına gelince, "sevda" olmalı. Memleket, insan, öğrenci, doğa, dürüstlük, çalışma sevdası… Başka bir şey akla gelmiyor. Ya da başka bir şey olmamalı.
Oruç Çakmaklı
Burcu Serdar Köknar – Sait Ali Köknar: Mimarlık eğitiminde mekanın bedensel deneyiminin çok önemli bir yeri var. Okul ortamı bunu bir ölçüde karşılıyor. Ancak okul dışı etkinlikler, özellikle coğrafyası zengin mekanlar zihinsel faaliyetleri daha derinden etkileyip tetikliyor. Hele kişinin okul takvimi dışında kendine ayırdığı zamanda özel bir istek göstererek katıldığı etkinliklerin kişide derin izler bıraktığını, katıldığımız EASA, TMÖB ve Betonart Yaz Okulu gibi etkinliklerde hem şahsen deneyimleme hem de katılan öğrencilerdeki etkisini ilk elden gözlemleme fırsatımız oldu.
Mimarlık eğitiminde öğrencinin sorumluluk alarak özgürleşmesi çok önemli gelişim hattı. Okul ortamı dışında özgürlük hissi ve taşın altına elini koyma arzusu daha da güçleniyor. Kaldı ki köydeki dersimizde sadece bir metafor olarak değil gerçekten taşın altına elimizi koyup bir duvar öreceğiz. Duvar örmeyi bedensel olarak tecrübe etmenin kıymeti ölçülemez kanaatindeyiz. Köyün içinde yer aldığı zengin Ege coğrafyasının da okul ortamından farklı olarak, pek çok farklı mimari tartışmayı tetikleyeceğini düşünüyoruz.
Kunter Manisa: Mimarlık eğitimi müfredatı YÖK’ün 4 senelik formel eğitim standartları ve yakın zamanda geçilen Bologna sistemine rağmen halen çok yoğun bir program özelliği gösteriyor. Bu süreçte öğrenciler 8 sömestr boyunca çok sayıda teorik ve pratik dersi haftada 30 saatin üstüne çıkan zaman dilimlerinde öğrenmeye ve uygulamaya çalışıyor. Bu süreçte birçok konu ve beceri meslek hayatına atılacak mimarlık öğrencileri açısında eksik kalıyor. Bu anlamda Nesin Sanat Köyü gibi enformel uygulamalı eğitim olanakları öğrenciler açısından çok önemli ve faydalı.
Tuğçe Tuna: Burada farklı birikim ve disiplinlerden gelen eğitmenler, sanatçılar ve yaşıtları ile birlikte olma, düşünme, deneyimleme ve analiz etme fırsatlarımız oluyor. 1995’te TMMOB Kantara Yaz Kampı’nda mimarlar ve mimarlık eğitimi alan kişilerle çalışmaya başladım. Bu alanda çalışan kişiler için, kinestetik farkındalık çalışmaları ile beden farkındalığı yaratmanın ve bedenin ihtiyaçlarını deneyimletmenin, bedenin yaşadığı mekanların tasarlanmasında büyük ilham kaynağı olduğunu gördüm. Var olan eğitim programında henüz uygulanmayan bir yaklaşım ve atölye bu...
Tuğçe Tuna
Esra Sakınç: Bu tür etkinlikler öğrencilerin, kendilerini tanımaları, ne istediklerini anlamaları ve değişik konuları tasarım sürecinde bir arada kullanabilmeleri açısından zenginleştirici çalışmalar. Formel eğitim çoğu zaman kişisel farklılıkları gözetmez, herkesten beklentisi aynıdır. Dolayısıyla bu tür etkinliklerin, okul bittikten sonrası için çok önemli ipuçları içerdiğini ve okulda edinilen bilgileri raflarından çıkarıp doğal kullanıma soktuğunu düşünüyorum. Sosyalleşmeleri, değişik insanlarla tanışıp başka hayat görüşleri ile karşılaşmalarının değerine ise paha biçilemez.
Nesin Sanat Köyü Mimarlık Yaz Okulu’na bu açıdan yaklaştığımızda, (ben daha önce katılmadım ama böyle olduğunu umuyorum) özgürleştirici ortamının, her türlü düşünce ve yaklaşıma açık olmasının, değişik alanlardan insanları bir araya getirmesinin ve bunu güzel bir ortam içinde gerçekleştirmesinin, katılımcıların önüne yeni ufuklar açabileceğini düşünüyorum. Özetle bu tür enformel etkinliklerin tüm katılımcılar için kendilerini bulma (mesleki ve kişisel anlamda) yolunda iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Berat Çokal: Bu yaz okulu eğitimciler olarak okullarda yapmak isteyip de yapamadığımız şeyleri, öğrencilere formel eğitim dışında bir dünya olduğunu göstermek için büyük bir fırsat. Öğrenciler de çok kültürlü, çok disiplinli bir ortamda yeni ve doğrudan deneyimler kazanma şansına sahip.
Başak Özden: Aslında üniversitelerde verilen mimarlık eğitiminin de tek bir kalıbı olmadığını düşünüyorum, çeşitlilik gösterebiliyor. O sebeple yapmaya çalıştığımız şey için basitçe, formel eğitime bazı alternatifler sunuyor diyebiliriz. Örneğin, lisans düzeyinde tartışmaya açamadığımız, fazla kuramsal veya kavramsal olabilecek birçok meselenin köydeki atölyelerde işlenebildiğini ve heyecan yarattığını gördük. Öte yandan, üniversite büyük bir kurum ve kurumlarda işleyen sistemleri değiştirmek veya yeni bir sistemi kurmak uzun süreler alabiliyor. Köyde, hem atölyelerin kurgulanmasında hem de yürütücülerin belirlenmesi adına daha esnek bir sistem var. Bunun dışında, üniversite eğitimi daha çok başarıya ve bireyin kişisel gelişme sürecine odaklıyken, köydeki atölyeler kolektif üretimi daha destekler nitelikte. Bunun yanında, Nesin Köyü’ndeki atölyelere katılım tamamen ilgi duymakla alakalı olduğundan, hedef kitle genişliyor. Tüm katılımcıların beklentilerine karşılık verebilecek bir içeriğin olup olmadığı konusuna açıklık getirmek adına; mimarlık atölyeleri meslek alanı dışından katılımcılara temel bir mekansal okuma, mimarlıkta yararlandığımız temsil ve soyutlama biçimlerini anlama ve üretebilme olanağı verebilir. Diğer yandan, mimarlığın beslendiği disiplinlerin çeşitliliği düşünülürse, mimarlık alanından gelen katılımcılar için de belirli kavramların farklı perspektiflerden tartışılabildiği bir ortam yaratabilir.
Bu yaz okulu, “mimarlık programlarının sunduğu dersler bunlardır” demek yerine, “mimarlık adına tartışabileceğimiz şeylerin sınırı nedir ve bu tartışmaları nasıl farklı perspektiflerden katılımlı hale getirebiliriz” deme çabasında. Örnek olarak, Türkiye’de peyzaj mimarlığı bölümü üç farklı fakülte altında yer alabiliyor: mimarlık fakültesi, ziraat fakültesi, ormancılık fakültesi. Bu, aynı adla anılan ama mesleğe birbirinden farklı yaklaşımlar belirleyen peyzaj mimarlarının olması demek. Bu örneği biraz genişleterek, mekan üzerine söylem üreten birçok farklı disiplinin yaklaşımlarındaki benzerlik ve farklar üzerinden konuyu tekrar ele alabiliriz. Bu çoklu yaklaşım, hem mimarlığı hem de kentsel tasarım, peyzaj tasarımı, iç mimarlık, sosyoloji, felsefe, psikoloji gibi birçok disiplini içine alacak bir tartışmayı üretebilir. Başka bir deyişle, mekan hakkında en temel veya belirleyici konulardan konuştuğumuzda bile, farklı perspektifler ve söz söyleyebilecek birçok farklı meslek insanı var demektir. Bu farklılıkların makul bir işlerlikte bir araya gelebilmesi tabi ki çok kritik. Mimarlık yaz okulu adıyla başlayan sürecin uzun vadeli hedeflerinden biri de bu. Umuyorum ki, disiplinlerarası birlikteliği atölyelerde nitelikli olarak gerçekleştirmemizi sağlayacak katılımlarımız olur.
Diğer yandan, mimarlık yaz okulu başlığı altındaki atölyelerin, üniversitede değil Nesin Köyü’nde sürüyor olmasının şöyle bir anlamı var; bu programa sadece mimarlık eğitimi alan öğrenciler katılmıyor, liseden itibaren her yaşa ve tüm alanlara açık. Bunun yanında, köyün yerleştiği alanın arazi koşulları, kullanılan mekanların zaman içinde eklenerek artması ve büyümesi köyün kendisini de mekansal olarak ilginç bir ilham ve tecrübe alanı haline getirmiş. Mimarlık atölyeleri, köydeki mekanları birer derslik olarak kullanmaktan öte gözlem, düşünme ve üretme süreçlerinin parçası olarak ele alabiliyor. Kısacası, atölyeler o yerde olmanın tecrübesinden de yararlanıyor. Ayrıca köy, mekansal üretimin kent dışı bir ölçekte denenmesi adına da iyi bir yer alternatifi.
Köyde önemli olan bir konu da eşzamanlılık. Ben mimarlık yaz okulunu hiçbir zaman köydeki atölyelerden tamamen ayrışan bir sistem olarak görmüyorum. Biz, Sanat Köyü çatısı altında mimarlık atölyeleri yürütüyoruz. Adına mimarlık yaz okulu denmesi, mimarlığı bir disiplin çatısı altında tutmayı sürdürüyor gibi olsa da, bu ismin korunması daha çok pratik sebeplere ve görünür olmak isteğine dayanıyor. Zaten eşzamanlı gerçekleşen bütün atölyeler arasında paylaşım imkanı var. Katılımcılar iki haftalık bir süreçte tek bir atölyeye değil, birkaç atölyenin olduğu geniş bir programa dahil oluyorlar. İstenirse mimarlık ve sanat programı atölyeleri arasında da ortaklıklar olabiliyor. Yürütücüler veya atölyeler bir araya gelip geniş katılımlı anlatım veya uygulamalar yapabiliyor. Mesela geçtiğimiz yaz, açık hava amfisinde birkaç yürütücünün art arda sunum yaptığı bir gece semineri yapıldı, tüm atölyelerin katılımına açıktı ve oldukça kalabalıktı. Benzer birçok ortaklık daha oldu.
Aranızda geçtiğimiz yıl da programa katılan eğitmenler var. Sizlerden 2017’nin genel bir değerlendirmesini alabilir miyiz?
Tuğçe Tuna: Burada Türkiye’nin her köşesinden gelen gençlerle olmak çok heyecan verici. Eğitimde erişebilir olunması da çok önemli. Hemen sonuç beklemiyorum ama bu sürecin onlara farklı bakış açıları kattığına eminim. Sonucun neye evrilebileceğini zaman gösterecek.
Kunter Manisa: Geçtiğimiz yıl bizim açımızdan aslında bir emekleme dönemiydi. Ancak buna rağmen gerek katılımcılar gerekse öğrenciler açısından çok yoğun-yorucu ama bir o kadar da keyifli çalışmalar yürütüldü. Bu süreçte ortaya çıkan sonuç ürünler kadar deneyimlenen süreçlerin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Zira mimarlık mesleği sevilmeden ve emek harcamadan yapılabilecek iş değil. Bununla beraber mesleğimizde kollaboratif ve interdisipliner çalışabilme becerisi çok önemli. Köyün öğrenciler açısından her ikisine de büyük katkı sağladığını görmekteyim. Süreç içindeki deneyimlerim ve sonrasında hem öğrenciler ve eğitmenler arasında devam eden iletişim hem de sosyal medyada katılımcıların paylaşımları bunun en önemli kanıtları benim açımdan.
Kunter Manisa
Diğer bir önemli konu ise köyün mimarlık atölyesi dışındaki öğrencilerinin tamamının orta öğretim öğrencileri olması. Mimarlık atölyesinde yapılan çalışmalar onlar açısından da önemli bir deneyim oldu. Zira birçok orta öğretim öğrencisi atölye çalışmalarını izlemeye, seminerleri dinlemeye ve yapılan ürünleri görmeye geldi ve mesleğe ilişkin sorular yöneltti.
Oruç Çakmaklı: Geçen yıl gerçekleştirilen ilk buluşma tek kelimeyle mükemmeldi. En dikkat çekici yanı çocukların, öğrencilerin paylaşım ve bütünleşmeye olan inançları ve heyecanlarıydı. Öğrenme, çalışma, bir arada olma ve en çok da deneyim ve bir şey yapma, bir arada üretme arzuları. Gözlemim o ki bilgilenmek, çalışmak adlı eylem, doğa ile birlikte iç içe olunca her şey kendiliğinden uyum içinde oluyor. Sonuç ürün bütünün ta kendisiydi. Ve bunu her an yaşadık. Bir yürütücü olarak bana katkısı, bu çocukların evrensel ölçekte neler yapabileceğini bir kez daha görme ve yaşama coşkusuydu. Ve tüm zamanlarda onlara güvenme, onlara bir şey öğretmekten çok onlarla ve onlardan bir şey öğrenme. Bu çok güzel bir şey.
Başak Özden: Geçtiğimiz yıl yürütücüler için deneysel bir süreçti. Açık çağrı yaptığımızda katılımcıların yaş aralığının veya eğitimlerinin ne olacağını bile çok öngöremiyorduk. Bunun heyecan verici bir tarafı da var tabi ki. Sonuçta, çoğunluğu mimarlık öğrencisi olan 30 kişilik bir grup ile çalıştık. Grubun içinde birkaç lise öğrencisi, peyzaj mimarlığı ve iç mimarlık alanından katılımcılar da vardı. Bu çeşitlilik seviyesi, başlangıç adına gayet verimli ve keyifli. Yürüttüğümüz Parça-Bütün atölyesinde, her gün için bir seminer-anlatım ve onu destekleyecek bir pratik üretim kurgulamıştık. Bir günün çalışma konusu, kendisinden öncekilerin tamamlayıcısı veya geliştiricisi niteliğindeydi. Böylece beş gün sonunda farklı bireysel veya kolektif üretimlerimiz oluşmuştu. Programın son iki gününde köyde üç farklı yer seçtik ve belirli temaların olduğu mekana özgü yerleştirmeler yaptık. Son gün, bütün süreçte yapılan işleri ortak bir sergiye dönüştürdük. Serginin tasarımı ve yerleştirilmesi bir gün aldı. Biz de katılımcılarla birlikte aktif olarak çalıştık. Mekanları nasıl kullanacağımızı düşünmek ve onları dönüştürmeyi denemek başlı başına bir üretimdi ve heyecan vericiydi.
Sonuç olarak, bir haftalık süreçte çok fazla üretim oldukça dar zamanda yapıldı. Hızlı üretmenin bazen çok pozitif etkileri olduğunu düşünüyorum. Böylece, büyük zaman ve boşluklar olmadan yapılan çalışmalar art arda gelerek birbirini besledi. Kolektif üretimlerde de çok verimli sonuçlar aldık, hatta katılımcıların favorisi olan uygulamalar vardı. Onlardan aldığımız en önemli geri bildirim, teorik tartışmaların çok verimli ve eğlenceli olduğuydu. Üniversitede daha çok yüksek lisans veya doktora düzeyinde yapabildiğimiz nitelikte kuramsal ve kavramsal tartışmaları lisans düzeyi ağırlıklı bir grup ile yapabildik, ki bu bizim için ilham vericiydi.
Bu yıl yaz okulu programı için nasıl bir kurgu öngördünüz? Ele alacağınız başlıklar neler olacak?
Esra Sakınç: Mimarlığın temelinde yapı yapma eylemi var. Onun da en değişmez amaçlarından biri, istikrarlı alanlar oluşturmak için çevreyle olan ilişkiyi düzenlemek. Dış dünya içinde oluşturulan sınırlarla başlayan başka bir dünya yaratmak. Dış koşulların değişkenliği sabit olsa da (en azından şimdilik), mimarlık eylemiyle yaratılmaya çalışılan iç dünyanın ve elbette oluşturulan sınırın kendisinin, nasıl ve ne olacağını belirleyen etkenler; toplum, kültür, bilim-teknoloji, ekonomi, politika, iktidar gibi insani çıktılarla da doğrudan ilişkili. Dolayısıyla bir tek barınma amaçlı yapı eyleminden uzaklaşıldıkça, dış çevre - iç çevre ilişkisinin etkileşimini belirleyen değişkenlerin sayısı ve karmaşıklığı da giderek artmakta. Amacımız, bu değişkenleri ve etkileşimlerini bir arada ele almaya çalışmak ve bu ilişkiler örüntüsünü görünür kılmak. Bunu yaparken de, bunun ne kadarının kişinin kendisi tarafından inşa edildiğini anlamaya çalışmak, çevreyle ilgili ideolojilerimizin bu inşa üzerindeki etkisini tartışmak ve bütüne dair bir farkındalık kapısı aralamak. Tüm bunları katılımcılarla birlikte yapmayı hedefliyoruz. Bu hep birlikte çıkacağımız ama herkesin farklı bir yere varmasını hayal ettiğimiz bir yolculuk.
Dolayısıyla, seminerler ve tartışmalar ekseninde, bugün gelinen noktada, gittikçe daha da sofistike olan barınma eylemini, yani çevre-insan etkileşimini, değişik medyalarla (maket, grafik vb.) görsel olarak somutlaştırmayı amaçlıyoruz. Daha basitçe söylemek gerekirse; gezeceğiz, göreceğiz, okuyacağız, tartışacağız, çıkarımlarımızı maket ve grafiklerle görselleştireceğiz.
Oruç Çakmaklı: Geçen yıl tasarımdan, mimarlıktan, sanattan, şiirden, öyküden oluşan görsel ve sözel örneklerle çalıştık. Van Gogh, Picasso, Mondrian, Barthes, Neruda, Nâzım bizimleydi. Özellikle sanatın hayat için vazgeçilmez olan gücü ve önemi bizimleydi. Sanatın, hayat adlı mekanın en doğal tasarım elementi ve ilkesi olduğunu konuştuk. Özde, sanatın ve hayatın 1'liğiydi konumuz. Bu yıl da aynı şeyleri ele alacağız. Geçen yıla oranla biraz daha çok şiir karıştıracağım buluşmalarımıza.
Başak Özden: Bu yaz yapacağımız atölyenin adı “Mekan-Ekran”. Kendi içinde disiplinlerarası sorgulamaları olan ve mimarlık-sinema-görsel tasarım arayüzünde gezinen bir atölye olacak. İki hafta sürecinde sunum, tartışma ve küçük ara işler var. Son ve en büyük çaplı üretim ise köyün mekanlarından ilham alan kısa video işleri olacak.
Bu atölyenin geçtiğimiz yılla benzer tarafı, yine teorik ve pratik uygulamaların eşzamanlı gitmesi. Hem yaş hem de disiplin adına çoklu bir katılım amaçlandığı için, sonuç ürünün kuramdan ve belirli temel kavramlardan kopuk olmaması önemli hale geliyor. Önce kimin, neyi, nasıl ve ne düşünerek yapacağını tartışacağız. Daha sonra, yapılacak işlerin yere ve bağlama yönelik söylemleri nasıl ürettiğini ve ele aldığını konuşacağız. Atölyenin üzerinde duracağı temel kavramlar; mimari temsil biçimleri, mekansal yerleştirmeler, mekan-zaman ilişkisi gibi konular olacak. Mimarlık Programı III’te bizden başka iki mimarlık atölyesi daha var. Onlarla kuracağımız çeşitli ortaklıklar için atölye programında bazı boşluklar bulunuyor. Bu bir araya gelişler ana kurgumuzu destekleyecek nitelikte olacak; sunum, yürüyüş, toplu tartışma gibi bir çeşitliliği içerecek.
Burcu Serdar Köknar – Sait Ali Köknar: Dersimizin hedefi çok basit: Bir duvar örmek. Büyük ihtimalle yöreye has ekili alanları sınırlayan duvarlara benzer şekilde kuru bir duvar olacak bu. Yeri ve şeklini birlikte müzakere edeceğiz. Duvarın şekillenişini nasıl örgütleyeceğimizi, fotomontajlar, eskizler ve dijital araçlarla önce test edip sonra yerine aplike edeceğiz. Kağıtta durduğu gibi durup durmadığını bedenlerimizle deneyimleyeceğiz. Bu sürece eşlik etmek üzere coğrafyanın da tetiklemesiyle, Aristo, Heidegger, Simmel gibi düşünürlerin metinlerini okuyup tartışabiliriz diye düşündük. Ele alacağımız temel konuları, çevre-doğa, ekoloji, çevre düşünceleri, kent, kır, üretim, üretim araçları, çevrenin inşası olarak özetleyebiliriz.
Berat Çokal: “Besleyici Mimarlık” başlığı altında katılımcılarla birlikte çevreden toparlayacağımız malzemelerle bir kil ocak inşa edeceğiz. Amaç tamamen doğal ve yerel malzemeleri kullanarak geleneksel yapım tekniklerinden birini öğrenirken, bir yandan da sürdürülebilirlik, ekoloji, permakültür gibi konularda işler ve pratik bir bilinç kazandırmak. Atölye sonunda birlikte inşa ettiğimiz yapıyı kullanacak, yani ocağımızda ekmek ve pizza pişireceğiz. Katılımcıların doğayla ve toprakla dolaysız bir ilişki kurdukları bu atölyede başarmanın ve üretmenin tatminini yaşayacaklarına inanıyorum.
Kunter Manisa: Bu sene geçen seneden farklı olarak 3 adet iki haftalık program gerçekleştirilecek. Bu da daha farklı ve çeşitli atölye çalışmaları ile daha fazla öğrenci anlamına geliyor ki bu gerek katılımcılar gerekse de köyün amaçları açısından çok olumlu bir gelişme. İlk gün yerleşme, tanışma ve oryantasyon için ayrılıyor. Program sürecinde katılımcılar sabahtan akşama kadar ardışık olarak birden fazla atölye çalışmasına katılıyorlar. Sabah kahvaltıları, öğlen ve akşam yemekleri dışında günde 1 saatlerini köyün ihtiyaçlarına ilişkin hizmetlere ayırıyorlar (yemek, temizlik vb.) Bunun dışında amfi veya kütüphanede mesleğe katkı sağlayacak söyleşi ve seminerler gerçekleştiriliyor. Haftada bir gün dinlenme günü ve o gün Şirince’nin yakın çevresinde bulunan, Efes, Kuşadası gibi mesire yerlerine gidiliyor.
Okula katılmayı düşününenlerden beklentileriniz neler? Kendilerine nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Burcu Serdar Köknar – Sait Ali Köknar: Meraklı ve istekli olmaları dışında bir beklentimiz yok. Gereken tüm araçları kullanmayı birlikte öğreneceğiz. Şöyle bir imge oluşuyor kafamızda: Taş taşımaktan ve duvarın nereye kurulacağını tartışmaktan yorulmuş bir vaziyette bir ağacın gölgesine çökmüş, soğuk bir bardak su içer gibi Heidegger'in köprü metnini tartışıyoruz. Benzer bir imgenin peşinde olanlara duyurulur.
Esra Sakınç: Mümkün olduğunca her türlü görüş ve düşünceye açık olmaları, anlamaya çalışmaları, sorgulamaları ve inanmadıkları her şeye, hiçbir şeyden çekinmeden, fikirlerini güçlü temellere oturtarak, itiraz etmeleri temel beklentim. Bunun dışında bu galiba mesaja giriyor; yaşamlarında özellikle koşullar zorlaştığında ya da anlamsızlaştığında umut için hep bir yerlerinin olması ve güçleri her ne ise bunun farkına varmaları, keyfini çıkarıp, yaşamaktan tatmin olmanın yollarını bulmaları.
Tuğçe Tuna: Denemekten çekinmeyin...
Başak Özden: Atölyelerde hedef aldığımız en temel şey, yoğun bir katılımcılık ve fikir paylaşımı. Bu anlamda kolektif bir tartışma ve üretim ortamı içinde bulunmak isteyen, mekan meselesine ilgi duyan herkesin katılımı bizi mutlu eder. Öte yandan, bu yaz hiçbir atölyenin kurgusunda, köyde sürekli kullanılacak bir mekanı sıfırdan inşa etmek hedefi şimdilik yok. Atölyeler, 1-2 haftalık kısa süreler içinde gerçekleştiğinden, mekana dair düşünce ve üretim süreçleri arasındaki ilişkileri küçük ölçekli işler üzerinden deneyimlemeyi tercih ediyoruz. Bunlar çizim, maket, model, mekansal yerleştirme, video üretimi veya zaman-mekan, parça-bütün, somut-soyut gibi ikili ilişkileri irdeleyen melez ve çok boyutlu üretimler olabiliyor. Her sene farklı atölyeler ve farklı kurgular oluşuyor tabi. O sebeple bu beklentiler de zamanla farklılaşabilir. İleride köyün güncel ihtiyaçları için inşa edilecek yapıların atölyelerin çalışma konusu ve sonuç ürünü olabilmesi de mümkün görünüyor.
Berat Çokal: Üstlerini başlarını kirletmeye hazır olsunlar, kâfi :)
Kunter Manisa: Katılımcılardan beklentimiz, sadece kendilerini atölye çalışmalarına vermek ve süreci en verimli şekilde deneyimlemek. Bunun dışında süreç doğalında yürüyor. Özellikle büyük şehirler dışındaki şehirlerde bulunan mimarlık okullarından öğrencilerin katılımlarını bekliyoruz.
Oruç Çakmaklı: Okula gelmek isteyenlere iletmek istediğim tek şey: Geç kalma! GEL.