Cooper Square Hotel'in yanında yer alan ve yıkımı gündemde olan,tuğla bina
New York'un merkezindeki East Village semtinde, 186 yıllık bir tuğla evin yıkılması gündemde. Koruma uzmanları yapının, 19. yüzyıl Manhattan'ını temsil eden önemli bir eser olduğunu ispatlamaya çalışadursun, hukukçu-mimar Fred A. Bernstein, korumanın gereğini çok farklı bir nedenle ilişkilendiriyor: Çağdaş yapıların varlığının, ancak tarihi bağlam içinde anlamlı olduğu savı. Diğer bir ifadeyle, çağdaşın yanına rakip çağdaşın gelmesiyle, birinin diğerinin varlığını tehlikeye sokması durumu...
Yazının kahramanı, "Federal" üslüpta inşa edilen küçük tuğla ev, 1825'ten bu yana yaşamını Cooper Square 35 numarada sürdürüyor. Ancak iki asıra yaklaşan bu saadet, adresin talibi olan genç bina ile sona ereceğe benziyor.
Fred A. Bernstein, mimarlık ve hukuk altyapısını harmanladığı yazısında, yapının tarihi geçmişiyle pek de alakası olmayan bir koruma argümanına işaret ediyor:
"Köşeli, cam-çelik strüktürlü çağdaş yapılar ile kuşatılmış olan beşik çatılı, mütevazı tuğla evin yıkılması halinde, komşu yapıların varlığı da ciddi bir tehlike ile karşı karşıya kalacak. Çünkü çağdaş yapılar tarihi bağlamdan beslenirler. Bağlamı ortadan kaldırdığınızda ise en iyi yeni yapılar bile ilgi görmemeye başlar."
Yıkılması planlanan tuğla yapının bulunduğu sokakta yer alan ve "tehlike altındaki çağdaş New York mimari mirası" olarak adlandırabileceğimiz listede bakın hangi star mimarlara atıfta bulunuluyor:
- Kuzeyde; Jean Nouvel'in, sokağın kuzey yakasında yer alan, eğik cam penellerle kaplı, 19 katlı "vizyon makinesi" binası
- Güneyde; Frank Gehry'nin dalgalı ve buzdağı görünümlü IAC binası
- Gehry'nin binasının bitişiğinde; Shigeru Ban'ın, Japon endüstriyel estetiğinin izlerini taşıyan "Metal Shutter House" (Metal Panjurlu Ev) binası
Jean Nouvel'in binasına yansıyan Frank Gehry yapısı
Fred A. Bernstein, çevredeki bloklar için de birkaç örnek sıraladıktan sonra şu açıklamalarda bulunuyor:
"Aslında, eski yığma binalar ile temas halinde bulunan çağdaş yapılar, modernizmin misafirperver tavrı ile karşılaşacaktır. Yenilerin bir arada bulunması ise, baskın gelmek için rekabeti şart koşan ve kazananı olmayan bir yarışı gerektirir.
Yeninin yarattığı sarsıntı, ancak onu kıyaslayabileceğimiz eski bir yapı olması durumunda sevimli bir sarsıntı olarak tariflenebilir. Nitekim, Frank Gehry'nin, 20. yüzyılın en muhteşem yapısı olarak kabul gören Guggenheim Bilbao'su da, art nouveau cephelerle kaplı dar bir sokaktan gözümüze iliştiği için bu denli büyük bir başarıya imza attı. Oysa, daha farklı bir kentsel çevrede pekala 'ucube' şeklinde karşılanabilirdi."
Gehry'nin son dönem işine de göndermede bulunmadan durmuyor hukukçu-mimarımız; "8 Spruce Street'teki yeni konut kulesinin en büyük avantajlarından biri, 1919 tarihli Woolworth Building'i kendine rakip olarak seçmiş olmasıdır" diyor.
Aslına bakarsanız, bu pek de yeni bir taktik sayılmaz. Yine New York'la özdeşleşen bir yapıdan yola çıkacak olursak; Frank Lloyd Wright da, Guggenheim Müzesi'ni, New York'un tarihi bağlamı üzerine başarılı bir şekilde oturtarak yapısını '"sağlam kazığa" bağlamışmış meğer... Bernstein'a göre, Guggenheim'ın asıl gücü; kentin dik açılı dokusuna -bu kıyaslamada hem kent planı hem de komşu yapıların pencere boşlukları referans alınmış- karşılık, yapıda çember kesitlerin tercih edilmiş olmasından ileri geliyor. Yapıyı; 1939 New York Dünya Fuarı için inşa edilen "Trylon" ve "Persiphere" gibi dönemin diğer kıvrımlı mühendislik harikaları ile karşılaştırdığımızda kentsel bağlamın ne denli önemli olduğu daha açık ortaya çıkıyor. Şaheser ile geçici hayranlık uyandıran yapı arasındaki farkın, söz konusu eserin kent ile kurduğu bağ ile doğrudan ilişkili olduğu aşikar.
"Yapıların üst üste bindiği bir mimarlık panayırında, tüm dikkatleri üzerine çekmek için cebelleşip duran sanat eserleri olmaktan öte, mimarlığa dair kaygısı olan yeni yapıların kentsel bağlam ile ilişkide olması gerekiyor. Çevredekilerden farklı görünmek adına, eski yapılar ile komşuluk fikrine sıcak bakan pratiklerin, böylesi rekabetçi bir ortamda, eski yapıların ne zamana dek varılığını sürdürebileceğini de göz önünde bulundurması gerekiyor" diyen Bernstein, Simge Koruma Kurulu (Landmark Preservation Commission)'na manidar bir öneride bulunuyor:
Yazıya konu olan tuğla ev gibi birtakım eski yapıların "tampon yapılar" olarak korunması durumunda, yeni binalar, potansiyellerini daha rahat açığa çıkarabilecekler. Tüm bu uyarılara rağmen, çağdaş afili yapıların dip dibe dizilmesi eğilimi devam edecek olursa, bu işten zararlı çıkan "mahallenin yenileri" olacak gibi gözüküyor.
Biz de Bernstein'ın yalancısıyız, ne diyelim? ...
Bu haber, designobserver.com'dan derlenmiştir.