Geçtiğimiz mart ayında Şişli’deki Mongeri Binası’nı faaliyete açan Bozlu Art Project’in hikayesini, Galeriler ve Enstitü Yöneticisi Özlem İnay Erten’den dinledik. Nişantaşı’ndaki galeri ile eşgüdümlü işleyen Şişli’deki ‘sanat araştırma merkezi’, aynı zamanda mimar Guilio Mongeri hakkında kapsamlı bir yayının hayat bulmasına da aracı oldu...
İstanbul, 2016 ilkbaharında yeni bir sanat mekânına kavuştu. Hazırlık çalışmaları iki buçuk yıl süren Bozlu Art Project Şişli, merkezi konumuyla, sanatseverler ve sanat alanında üretim yapan profesyoneller için yeni bir çekim alanı oluşturuyor. Nişantaşı’ndaki galerinin ardından, Şişli’deki Mongeri Binası ile yeni bir boyuta taşınan Bozlu Art Project’in ortaya çıkış hikayesini ve gelişimini, Galeriler ve Enstitü Yöneticisi Özlem İnay Erten’den dinledik. İtalyan mimar Gulio Mongeri’nin simge yapılarından birinde konuşlanan Bozlu Art Project Şişli, barındırdığı geniş sanat koleksiyonunun yanı sıra Türkiye’de sanat tarihi alanında karşılaşılan dokümantasyon eksikliğine çözüm üretmeye çalışan bir ‘sanat araştırmaları merkezi’...
Bozlu Art Project fikri nasıl doğdu?
Özlem İnay Erten: Bozlu Holding’in kurucusu Şükrü Bozluolçay'ın 1970'li yılların sonundan itibaren devam ettirdiği, modern ve çağdaş Türk sanatının önemli örneklerini içeren bir sanat koleksiyonu var. Bozluolçay’ın bu koleksiyonu profesyonel boyuta taşıma ve toplumla paylaşma arzusunun Bozlu Art Project’in temellerinin atılmasını sağladığını söyleyebilirim.
Bozlu Art Project, 2013 yılında Oğuz Erten tarafından kuruldu. Şişli’deki merkez galerimiz o dönemde Bozlu Holding’in yönetim merkezi olarak kullanılan Mongeri Binası’nın hemen yanında, oldukça yüksek tavanlı 200 m2’lik bir mekândı. Nişantaşı'ndaki galerimiz de 2013 yılında eşzamanlı olarak açıldı. Daha sonra ise holdingin yönetim merkezi olarak kullanılan Mongeri Binası’na taşındık ve Mart 2016’da bir sanat araştırma merkezi olarak kurguladığımız binanın açılışını yaptık.
Bozlu Art Project Şişli, Mongeri Binası açılışı
Mongeri Binası’nda kütüphane, arşiv ve yayın çalışmalarımızın yanı sıra Dr. Şükrü Bozluolçay’ın koleksiyonunu da sergiliyoruz. Tabii Cumhuriyet dönemine ait bu tarihi yapıda sanat eserlerini sergilemenin bazı güçlükleri oldu. Örneğin binada çok sayıda pencere olması resimlerin asılmasını güçleştiriyordu. Yapıya zarar vermeden sergileme alanları oluşturabilmek için pencerelerin önüne paneller yaptırdık. Bu süreçte holdingin kendi mimarlık firması Globus ile çalıştık. Özellikle dekorasyon konusunda yapmak istediklerimizle ilgili bize çok yardımcı oldular.
"Bu, adım adım hayata geçirdiğimiz çok yönlü bir proje"
Sergileme tasarımı da ayrı bir uzmanlık alanı. Bu konuda kimden hizmet aldınız?
Oğuz Erten: Zoom TPU'dan Levent Çırpıcı bu konuda bize çok yardımcı oldu. Paneller onun tasarımıdır. Galeri haline getirdiğimiz odalardaki aydınlatma elemanları da Ahmet Görsev'in desteğiyle hazırlandı. Mekân, tam bir işbirliği ile sergileme alanı haline getirildi.
ÖİE: Tabii sergileme anlamında işin en önemli kısmı neyin, nerede, nasıl sergileneceğiydi. Çünkü iç mekânda da dış mekânda da çok hareketli bir cephe var. Geniş alanlar olmadığı için eserlerin birbiriyle ilişkisini sağlamak zorlayıcıydı. O noktada Oğuz ile epey kafa yorduk. Şu an bina neredeyse tamamıyla Bozlu Art Project'in kullanımında. Şükrü Bey sanatı çok sevdiği ve holdingdeki işlerini de kendi açısından azalttığı için bu binada olmaktan hoşlanıyor, misafirlerini burada karşılıyor. En üst katta hâlâ finans bölümü var. Bina tamamen bize tahsis olduktan sonra bir heykel bahçesi yapmak, binaya zarar vermeden zemine büyük galeriler eklemek gibi yeni planlarımız var. Bu çok yönlü bir proje ve adım adım hayata geçirmeye çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemden itibaren sanat seminerleri başlayacak.
ÖİE: Burayı kurduğumuzda ilk hedefimiz, Nişantaşı’ndaki galerinin işleyişini oturtmaktı. Galeri faaliyetlerimiz bir düzene girdi, sergi programımızı oturttuk, hatta fuarlara katılmaya başladık. Tanınırlığımız ve görünürlüğümüz arttı, her sergimiz ortalama 500-1000 kişi tarafından ziyaret ediliyor, bir sonraki sergimizi merak eden izleyicilerimiz var. Galeri hedefini tamamladıktan sonra Mongeri Binası’ndaki çalışmalarımıza yoğunlaştık. Bu yıl daha çok kütüphane-arşiv çalışmaları, yayın faaliyetleri ve sanat seminerlerine odaklandık. Küçük ama konusunda uzman, deneyimli bir ekiple, ağır ama emin adımlarla ilerlemeye çalışıyoruz.
Bozlu Art Project Galeriler ve Enstitü Yöneticisi Özlem İnay Erten ile Bozlu Art Project Kurucusu Oğuz Erten
"Çalışmalarımızın merkezi Şişli’deki Mongeri Binası"
Bozlu Art Project'i bir 'sanat araştırma merkezi' olarak tanımlıyorsunuz. Bu merkezin bileşenleri neler?
Nişantaşı’ndaki galerimizde düzenlediğimiz sergiler bu projenin sadece bir ayağını oluşturuyor. Şişli’deki Mongeri Binası tüm çalışmalarımızın merkezi. Şişli’de sürdürdüğümüz arşiv ve kütüphane faaliyetleri ve tüm bu çalışmalardan beslenecek olan yayınlarımız ise projenin diğer ayakları. Kurucu ekip olarak sanat tarihçisiyiz. Bozlu Art Project’i kurma sebebimiz sık sık soruluyor. Biz de her defasında kendi araştırmalarımızı yaparken eksikliğini hissettiğimiz konulardan yola çıktığımızı söylüyoruz. Türkiye'de sanat alanında eksikliğini hissettiğimiz bilgi, belge ve yayın boşluğuna katkıda bulunmak istiyoruz. Üniversitelerde bile, Osmanlıca kaynaklardan günümüze bütün sanat kitaplarını ya da süreli yayınları kapsayan bir kütüphane olmaması büyük eksiklik. Kendi tarihimizi doğru düzgün ortaya koyamıyoruz, çeviri yayınlar ya da birbirinin tekrarı kaynakları kullanmak alışkanlık haline gelmiş. Biraz da bu nedenle Bozlu Sanat Yayınları’ndan çıkacak olan ilk kitabın Mongeri Binası ve mimar Mongeri’nin yaşamı ile ilgili olmasının anlamlı olacağını düşündük. Yani mimarlık alanında yayın çıkarmayı düşünmediğimiz halde işe kendi yaşadığımız mekândan başlayalım dedik. Cumhuriyet dönemine ait bu tarihi bina ve mimar Mongeri ile ilgili şimdiye kadar bir kitap yayınlanmamış olması da bu düşüncemizi pekiştirdi. MSGSÜ'de sürdürdüğüm doktora derslerimde Prof. Dr. Zeki Sönmez’den aldığım “Türk İtalyan Sanat Siyaset İlişkileri” dersi kapsamında başladığım araştırmalar, yaklaşık iki buçuk yıl süren çalışmaların ardından bir yayına dönüştü. Bozlu Sanat Yayınları’nın ilk kitabı olan "Şişli’de Bir Konak ve Mimar Giulio Mongeri" isimli çalışma haziran ayında yayımlandı, temmuzda ise kitabın dağıtımına başlandı.
Önce konak sonra klinik, okul, banka...
Binanın ismi tam olarak Mongeri Binası olarak mı geçiyor?
ÖİE: Yazılı kaynaklarda en çok kullanılan isim Mongeri Evi ve Ataman Kliniği. 1950’li yıllarda babası bu binada doktorluk yapan Prof. Dr. Aykut Kazancıgil’in anlattığına göre o tarihlerde binadan “Mongeri Evi” olarak bahsediliyormuş. Tapu kayıtlarından ve aileden edindiğimiz bilgilere göre bina, dönemin ünlü armatörlerinden Ruşen Sadıkoğlu ve ailesi için 1920’li yılların ortasında yapılmış. Bina bu tarihlerde Sadıkoğlu Villası / Sadıkoğlu Konağı gibi isimlerle anılmış. Ruşen Sadıkoğlu’nun torunu Ceyda Sadıkoğlu binanın yapılmasında etkili olan kişinin, babaannesi Hatice Sadıkoğlu olduğunu söyledi. Aile burayı 1950'lere kadar kullanıyor fakat Ruşen Sadıkoğlu’nun ölümünden sonra mülkün paylaşılması ve biraz da o dönemde apartman yaşamına duyulan ilgi, ailenin konaktan taşınmasına sebep oluyor. Sokağın başında, bugün “Sadıkoğlu Pasajı” olarak bilinen, kendileri için yaptırdıkları apartmana taşınıyorlar. Bu gelişmeler aslında dönemin sosyal yaşantısındaki değişiklikleri de ortaya koyuyor. “Şişli’de bir apartman, yoksa eğer halin yaman…” dizeleriyle devam eden ünlü Lüküs Hayat opereti apartman yaşamına duyulan ilginin somut göstergesi aslında.
1949 yılında dönemin ilk kadın doğum doktorlarından Pakize Tarzi tarafından kiralanarak modern bir kliniğe çevrilen bina 1966'ya kadar kurucusunun ismiyle anılıyor. Daha sonra aynı binada doktorluk yapan İsmet Ataman ve Ayten Vardar tarafından kiralanarak doğum ve cerrahi operasyonların yapıldığı Atavar Kliniği adını alıyor. Ayten Vardar’ın klinikten ayrılmasından sonra ise bugün çevre halkı tarafından en çok bilinen ismiyle Ataman Kliniği’ne dönüşüyor. 1990 yılında Lale Ünaldı tarafından kiralanarak Yüzyıl Işıl İlköğretim Okulu’nun eğitim faaliyetlerine hizmet veriyor. 1996 yılından sonra ise Taib Yatırım Bank tarafından kiralanıyor. Bina bu süre boyunca genellikle kiralayan kişilerin ismiyle anılmış. Dr. Şükrü Bozluolçay 2007 yılında binayı satın aldıktan sonra mimara duyduğu saygı dolayısıyla holding ismini vermek yerine, Mongeri Binası olarak isimlendirilmesini arzu ediyor.
Peki, Mongeri hiç burada yaşamış mı?
ÖİE: Prof. Dr. Aykut Kazancıgil, babası Ord. Prof. Dr. Tevfik Remzi Kazancıgil’in bu binada doktorluk yaptığı tarihlerde binanın “Mongeri Evi” olarak anıldığını ve doktorların kendi aralarında konuşurken binadan Mongeri Evi diye bahsettiklerini söyledi. Herhalde bu deyiş bir süre sonra Mongeri'nin Evi'ne dönüştü. Kaynaklara da büyük ihtimalle bu yüzden öyle geçti; çünkü tapu kayıtlarındaki araştırmalar ile Mongeri ve Sadıkoğlu aile üyeleriyle yaptığım görüşmelerde Mongeri’nin burada yaşadığına dair bir bilgiye ulaşamadım. Mongeri bir dönem Şişli'de yaşadığı için bu iki söylem birleşmiş gibi geldi bana.
Mimar Mongeri'ye ve eserlerine odaklanan ilk kitap
Bu binadan yola çıkan kitabın çerçevesini nasıl kurguladınız?
ÖİE: İngilizce ve Türkçe olarak hazırladığımız kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm Giulio Mongeri, ikinci bölüm ise Mongeri Binası ile ilgili. Birinci kısmın ara bölümlerinde 19. yüzyılda İtalyan sanatçıların Osmanlı topraklarında yoğunlaşan faaliyetlerinden ve bunların sebeplerinden bahsediliyor. Mongeri’nin babası Luigi Mongeri, Türkiye’de modern anlamda psikiyatrinin doğuşunda ve kurumsallaşmasında önemli rol oynayan kişilerden ve Sultan Abdülmecid’in kızkardeşinin doktorluğunu yapıyor. Mongeri’nin amcası Giuseppe Mongeri ise Milano’daki Brera Akademisi’nde profesör. Yani Mongeri’nin ailesi de son derece önemli. Mimarın yaşamından bahsetmeden önce bu konulara da değinildi. Mongeri Binası’nın tarihi ve bugünkü işlevine odaklanan ikinci bölümde ise I. Ulusal Mimarlık Akımı ve Şişli semtinin tarihi gibi bölümler mevcut.
Mongeri Binası’na dair görsel ve yazılı kaynağa ulaşabildiniz mi? Çünkü bugüne ulaşana dek yapıya birçok müdahalede bulunulmuş...
ÖİE: Çalışmaya başladığımda bina ile ilgili bazı kaynaklara ulaşabileceğimi düşünmüştüm. Fakat maalesef bu konuda hiçbir çalışma olmadığını gördüm. Mimarlık tarihi ile ilgili kaynaklarda binaya dair çok kısa ve genel bilgiler mevcut. Gerek Mongeri’nin yaşamı gerek binanın tarihi ile ilgili bazı yanlışlıklar sürekli tekrarlanmış. Bina sahipliği ile ilgili bilgiler ise yok denecek kadar az. Binanın tarihini ortaya koymamaya çalışırken öncelikli olarak tapu kayıtlarından ve gazete arşivlerinden faydalandım. Başlangıçta elimizde sadece Dr. Şükrü Bozluolçay’ın tapu kaydı vardı. Binanın ve arazinin mülk sahipliği ile ilgili Osmanlı dönemi tapu kayıtlarına kadar indik. Sadıkoğlu Ailesi'nden önce bu arazi kime aitmiş, biliyoruz. Sultan II. Bayezid Vakfı'na kadar bütün tapu kayıtlarına ulaştık ve günümüz Türkçesine çevirttik. 1923 tarihli Şişli Pervititch haritalarında yapının konumunu öğrendik, arazi kaç yılında Sadıkoğlu ailesine satılmış, sonra kime geçmiş, bunun gibi çok sayıda bilgiye ulaştık.
Yapının hangi tarihlerde kimler tarafından, hangi amaçla kullanıldığı bizim için oldukça önemliydi. Bina el değiştirdikçe belli restorasyon ve onarımlardan geçmiş. Fonksiyonlar değişmiş; hastane, okul, banka olarak kullanılmış. Bu kurumların kurucularına ulaşmaya çalıştık. Pakize Tarzi'nin oğlu Mahmut Tarzi ve Yüzyıl Işıl Okulları'nın kurucusu Lale Ünaldı ile görüştüm. Binayı yaptıran Ruşen Sadıkoğlu’nun torunu Ceyda Sadıkoğlu'na ulaştık. Prof. Dr. Aykut Kazancıgil gibi dönemin tanıklarıyla görüştüm. Kendileri sağolsun bizden yardımlarını esirgemeyip sözlü olarak bildiklerini paylaştılar, fakat yazılı belge ve fotoğraf konusunda beklediğim dokümanlara ulaşamadım. Sadece Ceyda Sadıkoğlu, ailesinin evin önünde ve balkonunda çekilmiş bazı fotoğraflarını verdi. Herhalde toplum olarak bu tip arşivlere önem vermiyoruz. Müzayedeleri takip ederek klinik dönemine ait bazı broşürlere ulaştık. Levanten mimarlar konusunda çalışmalar yapan Prof. Dr. Cengiz Can, Prof. Dr. Afife Batur, Prof. Dr. Bülent Özer, Prof. Dr. Sibel Bozdoğan, Y. Mimar Büke Uras gibi mimarlık tarihçileriyle görüşüp fikirlerini aldım. Yine bu konuda görüşlerini aldığım Prof. Dr. Zeki Sönmez kitabın sunuş yazısını yazdı.
"Mongeri’nin günlüğü Milano'daki aile arşivinde muhafaza ediliyor"
ÖİE: Mongeri’nin yaşamından bahsettiğim bölümlerde torunu Anita Elagöz’den aldığım dokümanların bu kitabın ortaya çıkmasındaki katkısı büyük. Kitaba başladığımda Mongeri’nin bugün hayatta olan aile üyeleri olduğunu bilmiyordum. Mimarlık tarihiyle ilgili okuduğum bir söyleşide torunlarının sağ olduğunu öğrendim ve uzun çabaların ardından bugün Milano’da yaşayan torunu Anita Elagöz’e ulaştık. Bana verdiği şifahi bilgiler, fotoğraflar ve dokümanlar kaynaklar, kendisine bu anlamda minnettarım. Fotoğraf koleksiyonu yapan ve arşive son derece önem verdiği bilinen Mongeri’ye ait arşiv belgelerinin ne yazık ki çok az bir kısmı günümüze ulaşabilmiş. Öte yandan Mongeri’nin bir aile geleneği olarak devam ettirdiği günlüğü bugün aile arşivinde muhafaza ediliyor.
OE: Tabii Mongeri arşivinin kaybolması bugün birçok bilgiye ulaşmamızı da engelliyor.
ÖİE: Arşivin mimarın Milano'ya dönmesinden sonra II. Dünya Savaşı sırasında kent bombalanırken yok olduğunu okumuştum. Fakat torunu ile görüştüğümde, Türkiye'de yaptığı projelerle ilgili tüm çalışmaları hocalık yaptığı Akademi'ye bağışladığını söyledi. 1948 yılındaki Akademi yangınında yok olmuş olabilir mi dediğimde, pek de öyle düşünmediğini belirtti. Sonuçta bu arşive ne olduğunu bugün tam olarak bilmiyoruz. Mongeri'nin ayrıca oldukça kapsamlı bir fotoğraf ve kitap koleksiyonu var. Çok sevdiği oğlu Guido’nun 1935 yılında ölümünden sonra onun anısına Milano Politeknik Üniversitesi'ne bağışlıyor. Fakat bu arşiv de II. Dünya Savaşı sırasında yok oluyor. Üniversiteden Giovanna D’Amia’nın bu konuda detaylı çalışmaları var; fakat araştırmaları sonucunda kütüphane kayıtlarında bu arşivle ilgili bir bulguya ulaşamamış. Halbuki ailenin elinde bu arşivin üniversiteye ulaştığına dair yazışmalar var. Yani Mongeri o bakımdan biraz bahtsız...
Hazırladığınız kitapla birlikte Mongeri hakkında kapsamlı bir çalışma da ortaya çıkmış olacak aslında...
ÖİE: Evet, Mongeri hakkında bugüne kadar yapılmış çalışmalar daha çok mimari eserleri üzerine odaklanıyor. Mimarlık tarihçileri doğal olarak Mongeri'nin tasarladığı yapılar üzerine yoğunlaşmış, yaşamı ile ilgili bilgiler ise son derece sınırlı. Bundan dolayı İstanbul’da Sant’Antonio Kilisesi, Maçka Palas, Karaköy Palas ve Ankara’da Ziraat Bankası, İş Bankası, Osmanlı Bankası gibi son derece önemli yapılar tasarlamış bu mimarın yaşamı üzerine odaklandık. Doğum yeri, ölüm tarihi gibi bazı kaynaklarda yanlış verilen ya da eksik kalan bilgilerin tamamlanmasını istedik. Kitapta mimarın eserleri, çizimleri ve bilinmeyen projeleriyle ilgili bilgiler de var.
Sıradaki yayın projeleriniz neler?
ÖİE: Sonraki yayın çalışmamız, geçtiğimiz yıl Nişantaşı’ndaki galerimizde küçük bir retrospektif niteliğinde sergisini düzenlediğimiz Ali Teoman Germaner’in "Aloşnâme" isimli desen serisi ile ilgili. Yazarlığını Ahu Antmen’in yaptığı kitapla ilgili çalışmalar büyük oranda bitmiş durumda. Tamamlandığında eşzamanlı bir de sergi düzenlemeyi planlıyoruz. Germaner’in 1970’li yıllardan bu yana sürdürdüğü Aloşnâme, ülkenin içinden geçtiği siyasal–sosyal değişimlerin izlerinin de sürülebildiği bir tür görsel günce niteliğinde. Sanatçının kendine özgü fantastik bir dünya yarattığı bu çalışmalar onun hayal gücü ve güçlü desen bilgisini ortaya koyan, sanat tarihimizin son derece özgün ve önemli çalışmaları. Bu desenlerin öneminin farkına varılması ve gelecek nesillere aktarılması için kitap ve beraberinde açacağımız desen sergisinin Aloşnâme’nin Türk sanat tarihindeki yerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacağını umuyoruz. Ahu Antmen bu konuda çok güzel bir metin yazdı ve sanatçıyla kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdi.
Aloş sergisi, Bozlu Art Project Nişantaşı, 2015
Sanatçı Konuşması, Aloş, 2015
Bir başka yayın çalışmamız ise yazarlığını Oğuz Erten’in yaptığı, Neş’e Erdok hakkındaki kitap. Batıda “Catalogue raisonné” denilen tarzda hazırlanan bu kitap, Türk resminin önemli isimlerinden Erdok’un yaşamı ve eserleri üzerine şimdiye kadar hazırlanmış en kapsamlı çalışma olacak. Bu yayınların ardından da Bozlu Art Project’in bugüne kadar yaptığı sergileri, sanatçı konuşmalarını ve etkinliklerini kitaplaştırmayı planlıyoruz.
Sonraki sayfada:
"Sanatın kendi çarkları içinde dönen bir sistem yaratmayı amaçladık"