Açık Mimarlık adlı radyo programı ve sanat/mimarlık üzerine kaleme aldığı yazılardan tanıdığımız Yağmur Yıldırım, mezunu olduğu meslek alanını feminizm penceresinden mercek altına aldığı yazı dizisi ile Mimarizm'e konuk oluyor. Bu ilk bölümde, kadınların mimarlık ortamında ne denli görünür olduğunu inceleyen araştırmalar üzerine kapsamlı bir analiz okuyacaksınız.
resim altı: Denise Scott Brown'un 1991'de eşi ve ortağı Robert Venturi'ye verilen Pritzker ödülü üzerine söylediği "bana bir ödül değil, ödül seremonisi borçları var" sözü manidar. Venturi'nin mimarlık faaliyetlerinin neredeyse tamamına yakınını birlikte gerçekleştirmiş olduğu Scott Brown'un Pritzker komitesi tarafından ödüle ortak edilmeyişi, mimarlık disiplininde kadının görünürlüğüne dair tarihin somut ve en çarpıcı örneklerinden birisi. ©Robert Venturi
Geçtiğimiz haftalarda belki kulağınıza çalınmıştır, belki de haberiniz yoktur; Amerikalı bir grup öfkeli mimar, birlikleri AIA’yı (Amerikalı Mimarlar Enstitüsü) protesto eden bir mektup yayımladı. Mektup, Enstitü’nün Nisan ayı sonunda Orlando’da düzenlenen 2017 yılı ulusal kongresini hedef almıştı ve Alejandro Aravena, Michael Murphy, Francis Kéré, NASA’dan Dan Goods ve David Delgado gibi hayli “yıldız”lı bir konuşmacı programına sahip üç günlük kongrede, tek bir kadın konuşmacının dahi yer almayışını kınıyordu. ABD’nin seçim sonrası hak mücadeleleri ortamında “çeşitliliği, eşitliği ve katılımı destekleme” çağrıları yayımlayan, çeşitliliği teşvik etmek üzere 1 milyon dolarlık proje bütçesi ayıran AIA’ya “niçin değişimi yalnızca sözde bırakıyor ve kendiniz değişmiyorsunuz?” diye soran mektup, AIA’nın mimarlıkta çeşitlilik ilkesini yansıtacak biçimde, senelik ulusal kongresinde kadın konuşmacılara yer vermesini talep ediyor ve herkesi de bununla ilgili AIA’ya çağrı yapmaya davet ediyordu. Kınamalar ve çağrılar işe yaradı; AIA kongrenin başlamasına ramak kala, programına “Değişimi Sezmek” başlıklı, kadın konuşmacıların da yer aldığı bir oturum eklediğini duyurdu.
“Mimarlık ortamının ve inşaat sektörünün, kadın mimarın rolünü tamamen tanıdığını söyleyebilir miyiz?” The Architectural Review’un 2016 yılı “Mimarlıkta Kadınlar” araştırmasında, bu soruya verilen yanıtların %67’si “hayır”. Stajyer/yardımcı mimardan kurucu ortağa, kariyerlerinin farklı evrelerinde, beş kıtadan mimarların katıldığı bu geniş kapsamlı araştırmanın oldukça çarpıcı sonuçları var. Araştırmaya göre, kariyerlerinin başındaki erkek ve kadın mimarlar arasındaki %10’luk ücret eşitsizliği, kurucu ortaklarda %58’lik bir farka tırmanıyor. “Geçtiğimiz yıl içinde, profesyonel hayatınızda cinsiyetinizden ötürü istismara uğradınız mı?” sorusuna kadınların kıtalara göre değişkenlik gösteren yanıtları %42-52 arasındaki oranlarda “evet” iken, bu oran erkek katılımcılarda %5-10 arasında.1
RIBA’nın (Birleşik Krallık Mimarlar Enstitüsü) 2003 yılındaki “Kadınlar Neden Mimarlığı Bırakıyor?” araştırmasına göre, mimarlık okullarında eğitim görenlerin %38'ini oluşturan kadınlar, profesyonel hayata atılanların yalnızca %18'ini oluşturuyor. Bizde Mimarlar Odası'nın 2014 yılı raporuna göre öğrencilerin %57'sini oluşturan ve odaya kaydolan mimarların %53'ünü oluşturan kadınlarla tablo ilk bakışta daha iyimser görünse de, büro tescil belgesi alan kadınların oranı %30'da kalıyor. Yani, kadın mimarların dikkat çekici bir çoğunluğu, mesleki hayatlarında işveren/idareci konumuna geçmiyor. Tüm disiplinlerde de geçerli sayılabilecek bu durum, “leaky pipeline / akıtan boru hattı” metaforu ile adlandırılıyor; mevcut yapının içinde giderek daha azı ilerleyebiliyor. 1988 yılından beri verilen Türkiye Ulusal Mimarlık Ödülleri’ni kazananların arasında kadın mimarlar, toplamın %17’sini oluşturuyor. Aynı rapora göre, 2012-2013 yılları arasında düzenlenen mimari proje yarışmalarında ödül alanların yalnızca %23’ü kadın.2 Bir başka deyişle, kadın mimarlar kariyerlerinde adeta “buharlaş(tırıl)ıyorlar”. Dünyada ve Türkiye’de mimarlık sahnesine bakıldığında, büro işletenlerin, işverenlerin, jüri üyelerinin, konuşmacıların, idarecilerin, “bilirkişi”lerin tamamına yakını erkeklerden oluşan, “erkeklerin konuştuğu, inşa ettiği, karar verdiği”, dünya ahvaline koşut, dahası bu durumun kanıksandığı ve sürdürüldüğü bir topluluk tablosu ortaya çıkıyor 3.
Mimari üretimin niteliğinin sağlıklı bir biçimde tartışılabilmesi için, öncelikle bu zeminde diyalogun ve adaletin sağlanabilmesi gerekiyor. Cinsiyet eşitsizliği ile mücadele, daha adaletli bir dünya -ve mimarlık ortamı- için zorunlu ve temel eylemlerden biri. Yapılı çevreyi üreten mimarlık disiplininin, mevcut erkek egemen yapılanmada “eril alanlar” olarak addedilebilecek kente ve kamusal alana doğrudan müdahalesi düşünüldüğünde, bunun daha da elzem olduğu görülebilir. Yapısalcılık sonrası düşünceye damga vuran isimlerden Luce Irigaray, bir konuşmasında şöyle belirtiyor: “Mimarın uğraşlarından biri, cinsiyet ve feminizm üzerine düşünmek olmalı; feminizmi bu yolla düşünmek, demokrasiyi yeniden düşünmek adına çok şey yapabilir.”
Peki, bu yolda ne yapılabilir? Öncelikle, farkında olmak. Zira sahip olunan imtiyazların farkında olmamak da bir imtiyazdır. Ve eleştirmek, tekrar tekrar dile getirmek, dayanışmak ve eyleme geçmek. Irigaray, aynı konuşmasının devamında şöyle söylüyor: “Bir kadın olarak kurtuluşumun yolunda ilk adımım, eleştirmekti. Bağımsız bir özne olarak düşünmemin, sevmemin, hatta hoşlanmamın bile mümkün olmadığı bir kültürü terk etmek zorundaydım. İlk kitaplarım, bir kadın olarak uymadığım modellere kendimi sığdırmak zorunda olduğum bir geleneğin hapsinden kaçma çabalarımdı.”4
Şehir plancısı ve New York Parsons Üniversitesi’nde akademisyen olan çok sevgili Evren Uzer ile birlikte, 2015 yılından beri aralıklarla Açık Radyo’da mimarlık ve kadın üzerine bir seri radyo programı gerçekleştirdik5 ve hem çeşitli konuklarla hem de kendi aramızda bu konuyu olabildiğine geniş bir perspektifte tartışmaya çalıştık. Üzerinde sıkça durduğumuz konulardan biri, kadın meselesinin, daha genel ve kompleks bir bugünün imtiyazlar sorununun parçası olduğuydu.
“Yapılacaklar”a bir başlangıç noktası ve yol temini olarak, kendimizi ve herkesi, bir kontrol listesini cevaplamaya davet etmiştik; bu yazıda da bu daveti yeniden dillendirmekte fayda var. “Görünmez” erkek imtiyazları üzerine olan bu liste, Peggy McIntosh'un 1989'da yazdığı “Beyaz İmtiyazları: Görünmez Sırt Çantasını Açmak” makalesinde yer alıyor. McIntosh’un 45 maddelik erkek imtiyazları listesinde, “işimde başarısız olursam bunun nedeni cinsiyetim değil”, “çocuk sahibi olmamaya karar verirsem, olumsuz tepki almayacağım”, “gardırobumdaki giysi seçimlerimle yargılanmayacağımı biliyorum”, “sahip olduğum imtiyazların farkında olmama imtiyazına sahibim” gibi maddeler bulunuyor.6 Kontrol listelerini gözden geçiren okuyucuya McIntosh, ikiye böldüğü sayfanın bir yanına imtiyazlı olduğu konuları, diğer yanına olmadığı konuları yazarak ikili gruplar halinde tartışmayı öneriyor. Bu “kurbanlaştırıcı”dan ziyade olumlayıcı bir yöntem; amacı çoğulculuğu sağlamak ve bir diyalog yolu açmak. İmtiyaz farklılıklarını incelediği makalesinde McIntosh, cinsiyetlerin yanı sıra ırk, sınıf, cinsel yönelim gibi farklı imtiyazları da kontrol listeleriyle mercek altına alıyor.7 McIntosh’un çalışmaları da kadınlığın parçası olduğu genel imtiyazlar sorununu işaret ediyor; ve bir konuda imtiyazlı olmak, diğer konularda imtiyazlı olmayı beraberinde getirmiyor. Gündemin ışık hızında kimi zaman göz ardı ediliyor olsa da, imtiyaz sorunlarının birbirini beslediği dünya ahvalinde bir mücadelenin diğerine baskın ya da diğerinden “acil” konumlandığı bir durumdan, tam olarak bu nedenle söz edilemez.
Evren Uzer ile birlikte gerçekleştirdiğimiz mimarlık ve kadın temalı programlarda, son dönemde üzerinde durduğumuz ve Türkiye mimarlık ortamına çağrıda bulunduğumuz konulardan bir başkası da, ABD seçimleri sonrasındaki hak ihlalleri ve cinsiyetçi söylemlerin tetiklediği Women’s March üzerinden tartıştığımız proaktif eylem biçimleriydi. Türkiye mimarlık ortamı, kadın meselesi karşısında görece “sessiz” olsa da, tüm dünyada kadın mimarların/tasarımcıların görünürlük ve hak mücadelesini temel alan ve konuşmalar, yayınlar, açık bilgi kaynaklarına müdahaleler, yeni söylem ve bilgi üretme biçimleri üzerine projeler ile, yeni mimarlıkları tartışan pek çok otonom ve üretken grup mevcut. Dikkate şayan çalışmalar üreten bu grupların birkaçını mütevazı bir listede anmak gerekirse: ArchiteXX, Architecture Lobby, Architecture + Women NZ, Beverly Willis Architecture Foundation, Boston Society of Architects Women in Design, Chicago Women in Architecture, Creative Skirts, Design for Equality, F-Architecture, International Alliance for Women, Negotiating Women, Organization of Women Architects and Design Professionals, Parlour, The Missing 32% Project, Women Design Arizona, Women in Design Kansas City.
Eyleme geçmek için bir başka “ilk adım” olarak ise, konuşmalarda, seçici kurullarda, yürütücü ekiplerde, idare mercilerinde, bilumum tartışma ya da karar verme topluluklarında kadınların da eşit sayı ve koşullarda yer almasını ve söz hakkı olmasını sağlamak, bunun için gerekirse kendi konumundan vazgeçerek alan ve algı yaratmak sayılabilir. ABD başkanı Donald Trump’ın, beraberindeki 30 erkekle birlikte hamilelik ve doğum üzerine yeni düzenlemeler içeren sağlık paketi tasarısı üzerinde çalışırkenki fotoğrafı, geçtiğimiz haftalarda uluslararası gündeme oturmuş ve eleştirilerin hedefi olmuştu. Türkiye’de de geniş yankı bulan, kamuya açık panellerdeki erkek egemen vaziyeti trajikomik bir yolla aktaran “sırf erkek paneller/all-male panels” internet sitesine ve sosyal medyada #sırferkekpanel etiketi ile dile getirilenlere göz atmakta fayda var. Eleştirel düşünceyi harekete döndürme tereddütü olanlar içinse, bir başlangıç önerisi olarak ekonomist Owen Barder’ın başlattığı imza kampanyasından söz edilebilir. “En az iki kişinin katılımcı olduğu bir panelde, katılımcıların en az birinin kadın olmaması hâlinde, panelde yer almayacağım” diyen imza kampanyasını, şimdiye dek tüm dünyadan çeşitli alanlarda söz sahibi olan 1220 kişi imzaladı. Kampanyayı imzalayarak ve böyle panellerde yer almayı reddederek, daha adaletli bir dünya için işe başlamak son derece mümkün. Yapılacak çok iş var ve bir noktadan harekete geçmek herkes için gerekiyor ve bu bir duyarlılık değil, bir zorunluluk.
Yazının devamını buradan okuyabilirsiniz.
Dipnotlar:
2. Kayım, Emine Seda, “Kadın Mimarların Varlığı, Görünürlüğünü Sağlama Alır Mı?”, Istanbul Art News, Ocak 2015
4. Wheeler, Andrea, Being-Two In An Architectural Perspective, Conversations by Luce Irigaray, Continuum, 2008
6. 45 maddelik “erkek imtiyazları” listesinin tümü için:
http://amptoons.com/blog/?p=1079 (Erkek imtiyazlarının yanı sıra, McIntosh’un hazırladığı bir de beyaz imtiyazları listesi mevcut)
7. McIntosh, Peggy, White Privilege: Unpacking the Invisible Knapsack, Peace and Freedom, 1989