Sadık Özben’i “İş Dışı” sayfalarına buyur ederek biraz ayıp mı ettik, diye düşünmekten alamıyorum kendimi. “Koskoca ODTÜ mezunu bir mimarın, diğer bölümlerde yer verdiğimiz mimarlardan ne eksiği var?” sorusuna, bir kaç cevap buldum aslında.
Latif Demirci'nin çizgileriyle...
Sadık Özben'i "İş Dışı" sayfalarına buyur ederek acaba biraz kendisine ayıp mı ettik, diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Çünkü "İş Dışı", "mimarın, mimarlık dışındaki uğraşları" noktasına atıf yapıyor olsa da, "mimarlıkla çok da ilgisi olmayan işler" gibi bir başka noktaya da göz kırpmıyor değil hani. Dolayısıyla "koskoca ODTÜ mezunu bir mimarın, diğer bölümlerde yer verdiğimiz mimarlardan ne eksiği var?" sorusuna, biraz da kendimi aklamak için belki, bulduğum cevapları siz değerli Mimarizm okurları ile paylaşıyorum:
1) Sadık Özben'e "Çat Kapı" yapmadık, çünkü kendisine ait bir büro mevcut değil.
2) Sadık Özben'in "İlk Yapı"sına yer vermedik, çünkü kendisinin projesine imzasını attığı hayata geçirilmiş herhangi bir yapı yok.
3) Sadık Özben'e bu ay "Kentin Tozu" bölümünde yayımlanan "Mimarların Sağ Kolları" adlı dosya için mikrofon tutmadık, çünkü kendisi on yıldır ofisinde çalıştığı mimar Behlül Bey'in sağ kolu değil.
4) Unutmadan, bir de Sadık Özben gerçek değil, kendisi "fiktif" bir karakter!
Sadık Özben kimdir?
"…Mimarım ben: ODTÜ'den mezunum. Ama oradan mezun oluncaya kadar epey yer dolaşmıştım, altmışların sonunda. Yetmişlerin başlarında da mezun oldum. ‘ODTÜ' diye belirtiyorum, çünkü mimarların da türlüsü var. Mimarlara ‘ukala' derler. Kimbilir, belki de doğrudur. Biz mimarlar nedense dünyada olup biten herşeye burnumuzu sokarız. Öyle ki burnunu mimarlığa sokan mimar oldukça azdır… Evet, ODTÜ Mimarlık Fakültesi'nden mezunum ve –ister inanın ister inanmayın- mimarlık yapıyorum. "Yazarlık" yan işim –daha doğrusu başarabilirsem yan işim olacak.- Fakat "mimarlık yapıyorum" deyince söz birden bire bana çok iddialı geldi. Evet, on yıldır bir mimarlık bürosunda çalışıyorum, ama bu ‘mimarlık yapmak' anlamına gelir mi?..."
Murat Belgeye göre ise Sadık Özben, bir yandan gençliğinde benimsediği değerlere "sadık" olarak kalırken, diğer yandan da bastırdığı "ben merkezli"liği 12 Eylül atmosferinde iyice serbestleşmiş bir adamdı. Özben'in buna eşlik eden kararsızlığı, her konuda kafasına birden fazla düşüncenin dolanmasını önleyememesi, aşırılıklarının ve mizahının temelini oluşturuyordu. Her yaptığı şeyi ve kendisine yapılan her şeyi "obsesif" bir tavırla ciddiye alıyor, böylece kocaman bir "gündelik hayat" aynası oluşturuyor ve kendisiyle birlikte, dönemin ılımlı eleştirisinin de sözcülüğünü yapıyordu.