Müzecilik ve sergileme tasarımı konusunda başarılı işlere imza atan Tasarımhane, 2015'e sayılı gün kala, Hipodrom kalıntıları üzerinde yükselen Türk ve İslam Eserleri Müzesi (TİEM)'i çağdaş bir görünüme kavuşturdu.
Müzecilik ve sergileme tasarımı konusunda başarılı işlere imza atan, özellikle Ankara Ulus'taki PTT Pul Müzesi projesi ile tanıdığımız Tasarımhane, 2015'e sayılı gün kala, Sultanahmet Meydanı'nın ortasında, Hipodrom kalıntıları üzerinde yükselen Türk ve İslam Eserleri Müzesi (TİEM)'i çağdaş bir görünüme kavuşturdu.
16. yüzyıl Osmanlı sivil mimarisinin önemli yapılarından İbrahim Paşa Sarayı'nda yer alan müze, 2012'de başlayan ve iki yıl süren restorasyon çalışmalarını takiben, Tasarımhane'nin maharetli ellerinde İstanbul'un en özgün kültür mekanlarından birine dönüştü.
Erken Osmanlı ve Beylikler Dönemi
Osmanlı'nın son müzesi ve mirası koruma çabaları...
Şubat ayının ortasında gerçekleşen basın gezisi sayesinde keşfettiğimiz mekân, gerek koleksiyon zenginliği gerek mimari niteliği ile Topkapı Müzesi'ne çok yakın bir noktada konumlanıyor diyebiliriz.
Türk ve İslam Eserleri Müzesi, İslam kültür ve sanatının çeşitli dönemlerine ve coğrafyalarına ait 45.000 eserden oluşan koleksiyonu ile konusunda dünyanın sayılı müzeleri arasında yer almasının yanısıra Osmanlı İmparatorluğu döneminde açılan son müze olma özelliğine de sahip.
Müzenin kuruluş çalışmaları 19. yüzyıl sonlarında ülkenin her yerinde camilere, türbelere ve kütüphanelere vakfedilen eserlerin ülke dışına çıkarılmasını önlemek, eserlerin korunmasını sağlamak ve bu kültür hazinesini gelecek nesillere kazandırabilmek amacıyla başlamış.
Müze-i Hümâyun Müdürü Osman Hamdi Bey'in başkanlığında kurulan komisyonun çalışmaları 1913 yılında tamamlanmış ve müze Mimar Sinan'ın en önemli yapıtlarından biri olan Süleymaniye Cami-i Külliyesi içinde yer alan imaret binasında 1914 yılında Evkaf-ı İslamiye Müzesi (İslam Vakıfları Müzesi) adı ile ziyarete açılmış. Cumhuriyetin ilanından sonra ise Türk ve İslam Eserleri Müzesi adını alarak, 1983 yılında bugün bulunduğu İbrahim Paşa Sarayı'na taşınmış.
Evkaf-ı İslamiye Müzesi Tarihçesi
Hipodromdan 'külliye' saraya...
Kanuni Sultan Süleyman tarafından Sadrazam İbrahim Paşa'ya hediye edilen saray, 16. yüzyıl Osmanlı sivil mimarisinin önemli yapılarından biri. İstanbul'un ünlü tarihi alanı At Meydanı'nda, eski hipodrom kademeleri üzerinde yükselen saray, tüm sivil yapıları ahşap olan Osmanlı geleneğinin aksine, kagir olarak inşa edilmiş; imparatorluğun en parlak dönemlerinde düğün şenlikleri, ayaklanmalar gibi birçok tarihi olaya tanıklık etmiş ve uzun yıllar Sadrazam Sarayı olarak kullanılmasının yanı sıra, kışla, elçilik sarayı, defterhane, mehterhane, dikimevi ve cezaevi gibi işlevlerle de kullanılmış.
Hipodrom ve Geç Antikçağ Mimarisinin başyapıtı
2014, yeni bir milat...
Orjinalinde 4 büyük avlu etrafında yer alan sarayın birinci avlusuna 19. yüzyılda Defterhane, 1908'de ise Tapu ve Kadastro Müdürlüğü binalarının inşa edilmesi genel görüntüyü önemli ölçüde kapatmış. Zamana karşı yüzyıllarca ayakta kalan sarayın önemli bir bölümü Adliye Sarayı'nın 1935-1947 yıllarındaki inşaatı sırasında yıkılmış; bugün Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ne evsahipiliği yapan 2. avlu ise 1966-83 yılları arasında onarılmıştı.
2012 yılında başlayan ve iki yıl süren restorasyon çalışmaları ile yenilenen yapı, işte bu kapsamda gerekleştirilen ayrıntılı teşhir tanzim projesi sonucu, Tasarımhane imzasını taşıyan yeni yüzü ve içeriği ile 19 Aralık 2014 tarihinde kapılarını yeniden ziyaretçilere açtı.
Sergileme tasarımı, kurumsal kimlik, bilgilendirme panoları, eser etiketleri, grafik kompozisyonlar, yönlendirme projesi, dijital/interaktif tasarım ve uygulama çalışmalarını üstlenen Tasarımhane, projeyi, çağdaş müzecilik ilkeleri ışığında bütüncül bir bakış açısı ile hayata geçirdi.
Ana giriş kapısı
Cephe ve şahniş
Sonraki sayfada: Yeni proje eşliğinde müzeyi keşfediyoruz...