Zeminden ve Topraktan Koparken Mekana 'Açılmak' Mümkün Mü?

Amber EROYAN / 05 Aralık 2013
"Yeşil üreten mekânsal kurgu"lara sahip projelerine atfen "yeşil mimarlığı" sorduğumuz Selim Velioğlu, insanın giderek topraktan koptuğuna dikkat çekerken, başarılı kentsel tasarımın, kuşaklar arası bağı korumaktan geçtiğini belirtiyor.

YEM Yayın'dan çıkan yeni kitabı vesilesiyle bir araya geldiğimiz Selim Velioğlu ile 30 yıllık mesleki pratiğini yazıya dökme sürecini konuştuk. Velioğlu projelerine temel oluşturan kavramların kılavuzluğunda, anlatılar eşliğinde ilerleyen "Bir Açılış Olarak Mekân", alışageldiğimiz proje kitapları ve monografilerden özellikle bu yanıyla ayrışıyor.

"Avludan hayat bulan" ve "yeşil üreten mekânsal kurgu"lara sahip projelerine atfen, tasarım dünyasının acımasız pazarlama araçlarından birine dönüşen "yeşil mimarlık" kavramı ile, günümüz kentlisi için nostaljik bir öğeden öteye gidemeyen "bahçe"ye dair düşüncelerini sorduğumuz Selim Velioğlu, insanın giderek zeminden ve topraktan koptuğuna dikkat çekerken, başarılı kentsel tasarımın, kuşaklar arası bağı korumaktan geçtiğini belirtiyor.



Kitabınızın ana teması olan "açılış" kavramı sizin için neyi temsil ediyor?

İnsan yaşamı biyolojik saat ile sınırlıdır; biyolojik özellikleri insanı doğanın kölesi, aklı, sezgisi ve yaratıcılığı ise doğanın efendisi kılar. İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliği, yaratma potansiyeli ile dünyaya gelmesidir. Bir misafir olarak dünyaya gelir. İçinde yaşadığı çevre ile sağlıklı bütünleşirse gelişir, özgün kimliğini kazanır ve çevresine yeni değerler, anlamlar sunacak düzeye erişir, evrenin boyutlarını genişletir ve ev sahibi olur. İnsan evrene doğru bir "açılış"tır. Öyleyse insanı kuşatacak mekansal çevre de ona doğru bir "açılış" olmalıdır. Mekansal çevre insanın arkadaşı olmalıdır. Davetkar, konuşkan, cömert. Sıkılmış bir yumruk gibi değil, uzatılmış, açılmış bir el gibi olmalıdır. Bu özellikteki bir mekansallığı tasarım yoluyla gerçekleştirmek için meslek yaşantım boyunca çaba sarf ettiğimi görüyorum, çalışma arkadaşlarımla ortaya koyduğumuz birikime baktığımda...

"Bir Açılış Olarak Mekân" da aslında bu birikimin arıtılıp, çözümlenerek okuyucuya aktarılmasıdır. Kitapta ortaya koyduğum beş mekansal kavramın tasarıma yansıtılmasının mekansal çevreye bir "açılış" özelliği kazandırabileceğini düşünüyorum. "Açılış"ın çalışmalarımızda hem anlamsal, hem de fiziksel bir gerçeklik olarak mekansal karşılığını bulduğunu söyleyebilirim.



Selim Velioğlu, çalışma arkadaşları Erce Funda, Orkun Özüer ve Ersen Gömlesiz ile...


"Yeşil üreten mekansal kurgu" kavramı ekseninde, dinmeyen tartışmalara konu olan "yeşil mimarlık" olgusunu değerlendirebilir misiniz? Sizin için yeşil mimarlık neyi ifade ediyor?

Doğal değerlerle bütünleşik, ekolojik dengeyi gözeten, devamlılık içeren bir çevre anlayışının tüm dünyada etkinlik kazanması için parça kesik çabalardan farklı olarak, bütüncül bir inanç, içtenlik ve uyumun tüm kesimlerce özümlenmesi şart. Ama güç ve karar mekanizmaları, gündelik politikalar buna engel oluyor. Bu nedenle tek başlarına, bütüncül bir üst planlama olmaksızın ekolojik dengeyi kuramayacakları için, tasarım çalışmalarının temel ödevi esasen mekansal özellikleri ile kullanıcısına ve deneyimleyene çevre bilinci aşılamak olmalıdır. Tıpkı Bill Forsyh'nin "Local Hero" filmi ile aşılamaya çalıştığı  gibi. 


Çocukluğunuz bahçeli bir mahallede geçiyor. Projelerinizde de ağırlıklı olarak bu kurguya rastlıyoruz. Kitabın çıkış noktası olan 5 temel kavramdan "avludan hayat bulma" ve "yeşil üreten mekansal kurgu" da bu özelliği vurguluyor. Bugün yurtdışında "topluluk bahçeleri" giderek yayılan bir faaliyet alanı iken, İstanbul'daki az sayıda bostanın varlık mücadelesi sürüyor. Bahçenin, günümüz kentlisi için ne anlama geldiğini, ona neler vadettiğini sizden dinleyebilir miyiz?

Özel olsun, ortak olsun "bahçe" insanın içini ısıtan bir sözcük. Geçen yıllar boyunca ne yazık ki, bahçeden balkona, balkondan Fransız balkonuna ve şimdi de sözde yeşil kuleler ile iyice zeminden ve topraktan kopuyoruz. Japon Architecture dergisinin 1974 yılı 206 nolu sayısında yer alanlar ile Future dergisinin birçok sayısında gördüğümüz felaket senaryolarına odaklı tasarımları kıyaslarsanız yaşanan süreci kolayca anlarsınız.


Kentsel tasarım, "sokaktaki insan" için yeni bir kavram. Öte yandan akademik dünyanın da tam olarak mutabık kalamadığı bir ölçeğe, bir kapsama işaret ediyor. Bir kısmını bu kitapta paylaştığınız çok sayıda kentsel tasarım projesi hazırlamış bir mimar olarak, bu konudaki deneyimlerinizi almak isteriz.

İtalyan bir çocuk, dedesinin dedesinin dedesinin su içtiği bir çeşmeden su içebilyor bugün. Bu harika bir özgüven aşısıdır onun için. Ahmet Hamdi Tanpınar da romanlarında ve şiirlerinde bunu anlatır aslında. Kentsel tasarımda temel sorun devamlılığın sağlanması, kuşaklar arası bağların koparılmaması, kentsel belleğin korunabilmesidir. Kentlerimiz dış mekan yaşantısına sahne olacak mekanlar açısından ne yazık ki yetersiz, bu nedenle kentlinin de bu konuda fazla bir alışkanlığı yok; ışıksız, eğitimsiz bırakılmış durumda kentli. İstanbul'u örnek alırsak Taksim, Beyazıt, Üsküdar, Beşiktaş, Kadıköy gibi birçok alan için kentsel tasarım yarışmaları açılmış, ancak seçilen tasarımlar gündelik politik kaygılar, çıkar çatışmaları, kurumlar arası eşgüdümsüzlük nedenleriyle uygulanamamıştır.



Kadıköy-Haydarpaşa-Harem ve Çevresi Kentsel Tasarımı, İstanbul, 2001
Yarışma 2. Ödül | Tasarım: Bünyamin Derman, Selim Velioğlu


Yarışma, Selim Velioğlu ismi ile özdeşleşen bir kavram adeta.
"Bir Açılış Olarak Mekân"da yer alan seçki de bunu yeniden hatırlatıyor. Kitapta bir dönem sürekli ikinci geldiğinizden dem vuruyorsunuz. Ondokuz kez tekrarlanan bu ‘lanet'e kayıtsız kalıp, yarışmalara küsmemeyi nasıl başardınız? Yine bu sorunun bir devamı olarak; birinci gelen projenin uygulanmaması mı, ikincilik mi daha kötü?

Lanet değil de imtihan diyelim. İkincilik öğünülecek bir sonuçtur birçok ekibin katıldığı yarışmalarda. Benim için durumu dramatik yapan bu durumun defalarca yinelenmesi. "Her şeyin fazlası zarar" özdeyişinde olduğu gibi.

Kitapta anlattım; mezuniyetimden bir yıl sonra Trabzon Sahil Şeridi Yarışması'nı kazanmıştım ama sonrasında aynı başarıyı yakalayamıyordum. İzmir Kültürpark, Hacı Bektaş-ı Veli Kültür Merkezi ve son olarak da Bursa Fuar ve Kongre Merkezi yarışmalarında hep ikincilikte kalmıştık, Merih Karaaslan'nın ardında. Bir kolokyum sonrasında alaycı bir biçimde sordu. "Nedir bu ikinciliklerin sırrı?", "Sizsiniz" diye cevap vermişim biraz da kızgınlıkla. Sonra düşündüm; Görünüşe göre ikincilikler sürecekti. Amerikalıların "ikinciyi kimse hatırlamaz" sözünü çürütmüştük ama, birinciliğin kıyısından dönmek de hiç iyi bir psikoloji değildi. Buna bir açıklama getirmeli, bir savunma mekanizması geliştirmeliydim.

Doyumsuzluğun da etkisiyle şu metni yazdım;

"Duyarlı insan davalıdır bu dünyanın gidişi ile. Yarışma jürisi de sonuçta kurumu, düzeni dünyanın gidişini temsil eder çoğunlukla. Önerdiğiniz pek çok anlamlı ve farklı düşünce işlerine gelmez, ama yok da sayamazlar. Çünkü derinde, gündelik sıvanın altında dokunduğunuz bir öz vardır. Artık karar onlarındır. Ama onlar içlerindekini değil, dışarıdaki sesi dinlerler. İkincilik budur."



Harran Üniversitesi Yerleşkesi, Şanlıurfa, 1995
Yarışma 2. Ödül | Tasarım: Selim Velioğlu, Bünyamin Derman, Dilek Topuz Derman


Türkiye Noterler Birliği Merkez Binası, Ankara 2009
Yarışma 1. Ödül | Tasarım: Selim Velioğlu, Umut İyigün, Orkun Özüer, Murat Aksu


İstatistiki anlamda doğruluk payını kestiremediğim bu görüş, bugüne değin 19 kez ikinci olan bir mimar olarak psikolojimi sağlam tutmamı sağlamıştır. Sorunun ikinci bölümüne gelirsek; yarışmayı kazanan projenin çok geçerli bir neden yok ise, uygulanmaması çok kötüdür. Çünkü birinciliği kazanan proje artık tüm mimarlık camiasınındır ve uygulanmaması mimarlık mesleğine, düşünceye, emeğe, çabaya saygısızlıktır.   


Kitaptaki projeler tipoloji, yapım yılı, alfabetik düzen gibi bir sıra gözetmiyor. Bu seçilmiş projeleri bir araya getirirken nasıl bir kurgu gözettiniz?

Kitapta bir sav ortaya konuluyor ve tasarımlar ile savunuluyor. Bir mekan duygusundan, mekansal bir kimlikten söz ediliyor. Bu kimliğin taşıyıcısı ise tasarımlar. Yazma sürecinde meslek yaşantımız boyunca gerçekleştirdiğimiz tasarımlar içeriği yansıtma, temsil etme konusunda bir bakıma savaşıma girdiler. Kimileri bütünüyle yenilgiye uğradı, kimileri ayakta kaldı, kimileri de öne çıktı. Kurguyu ve sıralamayı bu süreç belirledi.



1. İTÜ Yaşama Saygı Yerleşimi, Kocaeli, 2000 | 2. Eyüp Parkı Sosyal Merkezi, İstanbul, 2009 | 3. İTÜ Ekrem Elginkan Lisesi, İstanbul, 2005 | 4. Konut yerleşimi, Ankara, 2009 | 5. İTÜ Dr. Natuk Birkan Temel Eğitim Okulu, İstanbul, 2001 | 6. Namık Kemal Üniversitesi Sosyal Merkezi, Tekirdağ, 2010 | 7. Türkiye Noterler Birliği Merkez Binası, Ankara, 2009 | 8. Kale Havacılık Yönetim ve Üretim Merkezi, İstanbul, 2007 | 9. Altınay Robotik Yönetim ve Üretim Merkezi, İstanbul, 2004


Projelere eşlik eden anlatılarınızda şiirlerden, öykülerden pasajlar veriyorsunuz. "Kaybolma korusu", "Savaşı Gömmek", "Kırık Kanatlar", "Bir Gemi Bırakıp Gitmek" gibi başlıklar edebiyata göz kırpan ifadeler… Mimari metinler dışında da karalamalarınız oluyor mu? Yoksa "sadece iyi bir okuyucuyum" mu dersiniz?

Kitabı yazdığım dönemde Erce'nin bana hediyesi olan Garry Kasparov'un beş ciltlik "Benim Ustalarım" adlı kitabını okuyordum hatta defalarca okuduğumu ve anlatım dilinden etkilendiğimi söyleyebilirim. Ayrıca Bobby Fisher'in " 60 En İyi Oyunum" kitabında da kitapta kullandığımıza benzer bir kurgu ve başlık açma tarzı var. Bazı akşamlar büroda şiir düelloları yapıyoruz arkadaşım ve rakibim Cem Arık ile. Erce, Orkun ve Ersen jüri heyeti olarak bir konu belirleyip bize üç dakika veriyor. Tıpkı hızlı satranç gibi... Süre dolunca okuyoruz, iyi olanı seçiyorlar ve düellyoya devam ediyoruz. Bir defasında tam altı saat sürmüştü.

Evet şiir yazıyorum, isterseniz bir tane okuyayım;

Madem ki geldin bu dünyaya
Bir iz bulup süreceksin
Günler geceler boyu peşinden gideceksin
Yani bir şeyi çok seveceksin
Yüzüne gözüne süreceksin
O da seni sevecek göreceksin.



En üstteki görsel:
Kitabın çerçevesini belirleyen beş mekansal kavram; Çokluk, Uydu Öğeler, Kütlesel Kademelenme, Avludan Hayat Bulma, Yeşil Üreten Mekânsal Kurgu


Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :