İstanbul İstanbul Konutları ve Kulüp Binası
Mimarlık işine ucundan kenarından bulaşmış herkes, üç aşağı beş yukarı proje üretme sürecinin aşamalarını bilir. O yüzden, böyle bir ilk proje yazısında konunun yöntemsel değil, psikolojik tarafına değinmek isterim.
Tasarımcı, bir ayağını merdivene koyup, trabzandan güç alarak, diğer ayağını öncekinin yanına çeken çocuk gibi, mesleğin basamaklarını tırmanır. Burada zor olan, ayağını merdivene bastıktan sonra, elini uzanıp tutacağı trabzanı da tasarımcının kendisinin inşa etmesi gereğidir. Mimar olmak, basamağa adım atmaktır. İlk tasarlanan proje ise, bir ömür boyu elini dayayarak yükseleceğin trabzanın birinci direğidir. Dolayısı ile ilk proje, aslında meslek adına ileriki yıllarda üzerine koyacağımız ne varsa, onun başlangıç ve dayanak noktasıdır. Çoğu zaman tarzın şekillendiği andır. Mimar, ilk projesi ile tasarıma bir yön verir, ancak kendisi de bir bakış açısı kazanır ve yönlenir.
Bir mimar için en önemli şey, doğru tasarım kararına ulaşmaktır. İlerleyen yıllarda bu kararı vermek, insiyaki bir harekete dönüşmüş olsa da, ilk proje çalışmasında el yordamı ve önsezi ile geçirilen sancılı bir süreçtir. Mimar, bir kez bu noktaya ulaştığından emin olduktan sonra, o noktada kararlılıkla durmayı başarmak zorundadır. Gençlik, bu alanda enerjisi ile yardımcıdır. Ama nedense onun o pırıl pırıl ışık saçan görüntüsü, mimarın inandırıcılığını zedeler. Zira mimarlık, tecrübe ile yan yana durduğunda emniyet telkin eden bir meslektir.
İstanbul-İstanbul projesi, üzerinde çalıştığımız üç yıl boyunca bize gerçek bir okul olmuş projelerimizden biridir. Bazen öğrenerek, bazen anlatarak, meslek hayatımızın ileride üzerine inşa edileceği temelleri attığımız bir çalışmadır. Hem bizlerin kişisel gelişiminde, hem ofisimizin geçmişinde önemli bir yeri vardır.
Yazımın başında, "bu projeyi ruhuma işleyen duygu, kendi amatör ruhumuza duyduğumuz özlem duygusudur" demiştim... Bazen ofisimizi tanıtan kataloglarda, proje ile ilgili görselleri görürüm. Gözüme takılan bir çizgi, tek bir söve, bir kapı kanadı veya bir renk, beni onbeş yıl öncesinin toplantı odalarının hareretli ortamlarına götürür. Bugün yatırımcıları tek bir kelime ile ikna ettiğimiz tasarım kararları için, can siperhane verdiğimiz mücadeleleri hatırlarım. İçimden, "hey gidi günler hey" demek gelir...
Mimarlar her tasarımda yeni bir şey yaratır. Yaratılan bu şeyler de mimarlarını yeniden yaratır. Bunun doğal sonucu olarak Mar Mimarlık, İstanbul-İstanbul'u yaratmıştır; İstanbul-İstanbul'da Mar Mimarlığı... Geriye kalan şeyler, iki faz konuttan oluşur, yaklaşık 55.000 metrekare üzerine inşa edilmiştir, 284 adet ev ve bir sosyal tesisi içinde barındırır. Konutlar iki adet suni gölün etrafına yerleşmiştir. 1999-2002 yılları arasında inşa edilmiş ve tamamlanmıştır.
Mar Mimarlık
Gülfem Karaer, Yüksek Mimar - İTÜ
Proje künyeleri ve plan detayları için ilerleyiniz >>>>>