"Bizim İçin Esas Olan Mekandır"

24 Ocak 2024

Zeytin Ağacı İlkokulu, Bodrum.

Şu an hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz? 
Öncelikle İstanbul için duran bir proje sürecimiz var biraz ondan bahsetmek istiyorum; Zeytin Ağacı İlkokulu. İlkokul'un Bodrum’da bir ayağı var ve bir de İstanbul Bahçeşehir’de. Projeye başlandı, belli bir noktaya geldik. Belediye ve bürokratik süreçlerle ilgili arazi için yeni durumlar oluştu. Şu an bu ilişkilerle ilgili süreç devam ediyor.

İşin Bodrum kısmı için ise, orada iklimi de düşünülerek sıfırdan bir bina yapmak yerine Ortakent’te 11 dönümlük bir alan içerisinde büyük bir aile için yapılmış konut bulundu ve kiralandı. Mevcut yapının büyüklüğü o kadar güçlü ki, çok küçük müdahalelerle okul olarak kullanılabilecek durumda. Derdimiz açık okul, açık sınıf, iklim olarak dışarıda geçen bir hayat. O alan içerisinde zeytin, bağ ve peyzajının yapıldığı boş alanlar var. Açık alanları güçlü ama küçük mekânsal desteklerle ve olabildiğince de açık yanlarını kullanarak, kapalı alanında da mevcut yapıyı kullanan ama eğitimi dışarda olan bir okul mümkün mü? sorusuna soruyoruz. Hep söylediğimiz bir şey var, eğitim için sadece iyi çalışan bir ortama ihtiyacımız var, çok sayıda binaya ihtiyacımız yok. Farklı yaş grupların öğrenme ve bir araya gelme biçimiyle birlikte, bu açık alanlarında hayatla bütünleşmiş bir eğitim mümkün olur mu? Yaz da dahil olmak üzere yaşayan, pek çok sosyal donatıları da içine dahil edebildiğimiz ama bu yapısal eklerle çoğaltılmış bir şey olarak değil açık alan kullanımlarını zenginleştirerek bunu yaptığımız bir proje. 

Bir başka üzerinde uğraştığımız konu ise, İstinye Park AVM’de. Orada sinema alanlarının küçülterek, yaklaşık 3 bin metrekarelik bir alanın boşalması söz konusuydu. O alana biz etkinlik merkezi, çocuk tiyatrosu ve çocuk oyun alanları içeren bir model yaratıyoruz. Artık dünyada da melezleşmiş bir şey var; oyunla eğitimi ve serbest zamanı birleştiren bir model. Bu da modern hayatın gerektirdiği bir şey. Biz soruyu şöyle sorduk “Biz bunu öngörerek böyle bir bağlamda ne yapabiliriz? Çok mimarca bir yaklaşım tabi...

Bir kere sinema, tiyatro, etkinlik alanları ve çocuk oyun alanları gibi hepsinin bir arada çalışabileceği, kültür-sanat-oyun dediğimiz alanların bir aradalığını biraz daha farklılaştırabileceğimiz, etkinliklere açabileceğimiz bir şey olabilir mi dedik. Bu anlamda iç mekân projelerinde alışkın olduğumuz dekoratif çözümler yerine “mekan” üzerine kurulu bir proje yaptık. Bu çalışmada sinema alanına inen ana alanı bir fuaye haline getirip, o fuayenin önüne takılmış açık bir etkinlik alanı bir taraftan da kapalı tiyatro alanlarına geçen bir kompleks haline getirdik. İlginç bir şey oldu bizim için; mimar mısın, iç mimar mısın soruları içerisinde diyoruz ki; bunları kafaya takmayınız, mimarlığın çok temel bir meselesi var. Bizim için esas olan mekandır. Derdi bu olan bir ofis olarak, düşüncelerimizi sunduk ve tercih edildik. Şu an hayata geçiyor, ilk etabı tamamlandı. Mimarlığın bütünsel gücüne inanıyoruz. Konuştuğumuz bütünsel yaklaşım burada da var. Bizim mimarlığımızda mimarlık iç-kabuk-peyzaj... gibi kompartımanlara ayrılmıyor.

Depremden sonra tasarım ve malzemeler özelinde neler söylemek isterseniz? 

Deprem sonrası acil ve önemli bir ihtiyaç haline gelen bir durum var. Yapı Merkezi’nden bu yana uzun zamandır yapı sistemleri ve geliştirmeleri üzerine çalışmaların içinde oldum. Sonrasında da sökülüp/takılabilen modüler sistemler ile ilgili çalışmalar da yaptık. Fide Okulları zamanında birlikte çalıştığımız ve asıl uzmanlığı çelik olan bir ekiple birlikte bir takım modül yapılar üzerine çalışıyoruz, onların da hayali uzun zamandır bunları gerçekleştirmekti. Bahsettiğimiz Bahçeşehir ve Bodrumdaki Zeytin Ağacı okulu için de modüler, taşınabilir ve sökülebilir ve fabrikada endüstriyel olarak üretilip sadece yerine konulabilecek bir üretim sistemini gösterebileceğiz. Birlikte bir çalışma modeli geliştirdik. Deprem için de konuşursak iş gücü, özellikle son ekonomik durumlarla birlikte hem çok pahalı hale geldi hem de nitelikli insan bulmak zor oldu. Böyle çok kontrol edilemeyen, farklı bölgelerde olan ve niteliğini denetleyemeyeceğin bir yapı modeli yerine, güvenli, ekonomisi ve kalitesi önceden tarif edilmiş bir sistem kurabiliyor olmayı oldukça önemsiyoruz. Okul hikâyesinden deprem özelinde böyle bir durumu da var.

Bunun ilk testini de daha önceden yapılmamış bir şekilde Eskişehir’de bir modüler apartman olarak yapıyor olacağız. Bu kadar yapı stoğu var, bu yapıları güçlendirmek zor diyoruz, yeni yapıları nasıl yapacağız diyoruz. Bu sistem bu tür ihtiyaçlar için hızlı ve kontrollü bir biçimde devreye girebilecek bir yöntem olabilir mi? Aslında tüm projelerimizde bunu yapıyoruz, yaptığımız projeler birbirini besliyor demiştik ya Başka Bir Okul Mümkün, Lüleburgaz, Kuzguncuk Bostanı, okullar, kentsel dönüşüm konularını tartışmak ya da yapı stoğunun yenilenmesi üzerine kafa yoruyor olmak birbirini tamamlayan döngüler. Biz bunların hepsine birer araştırma konusu olarak bakıyoruz, kafa yorduğumuz şeyler hep birbiriyle çarpışarak buralara geliyor. 

Tüm bu deneyimlerinizden ve üretimlerinizden yola çıkarak öğrencilere/yeni mezunlara vermek istediğiniz bir mesaj var mı? Bu mesleği seçmek isteyenler en çok neye dikkat etmeliler?

Hep bir döngüden ve bütünlükten bahsettik. Aslında bütün bu deneyimler; düşündüğümüz, tasarladığımız, ürettiğimiz ve ürettiklerimizin deneyimi üzerine düşünüp eğitime ve öğretmeye aktardığımız ve oradan da tekrar tasarım, düşünmeye döndüğümüz bir döngü bu.  

Eğitim alanı bu döngünün bir parçası haline getirebilmek benim üzerinde çalıştığım konulardan biri. Okullara gidiyorum, proje stüdyoları yürütüyorum, bazen yüksek lisans düzeyinde de oluyor stüdyolar. Konu, içerik ve üzerinde tartışacağımız şeyin kendisi gerçekten bugünlerde kafa yorduğumuz ve yaptığımız şeylerin üzerine oturuyor. Ben de eğitimin içeriğine bağlı olarak; öğrenciler karşılaştıkları bir durum/bağlam/mekân/konu her neyse, bütün bunlarla ilgili olanı nasıl okuyorlar, nasıl anlıyorlar, onunla nasıl ilişki kuruyorlar. Bunu bir tasarım süreci olarak sorgulayarak; bir metodoloji olarak yöneterek belli bir teknik dil ile bunu bir mimari proje haline nasıl dönüştürüyorlar? gibi soruların peşine düşüyorum. Sürece baktığımızda öncelikleri “kurmak” çok önem kazanıyor ve gördüğüm şey de çoğu kez en zoru ilk başta kurulan ilişki. Hızlıca bir şey isteniyor ve hızlıca yapılıyor. Eğitimin içinde olmam ve bütün bunları kurcalıyor olmamın sebebi, bu öğrenciler eninde sonunda mimar olacaklar. Mimar olduklarında hayata dair çok büyük bir etkileri olacak ama bunu yaparken bir duruş geliştirmeleri gerekiyor. Buna teknik olarak bir şey öğrenmekten daha çok önem veriyorum.

Mimarlık eğitimin içinde olmakta benim için o mimarlığın ne olduğuyla ilgili bugünü kavramak üzerine kurulu. Bende yaptığım her çalışmada bunu anlamak ve kavramak üzerine yapıyorum, bunun bir doğrusu yok çünkü. Ama bunu anlama ve ilişki kurma halimizin çok ciddi bir mesaiye, kafa yormaya ve araçlarla bunları tartışmaya ihtiyacı var. Bu kendi içinde entelektüel bir birikim gerektirdiği gibi bir duruşta istiyor. Türkiye’de nitelikli yapılar üreten çok mimar ve mimarlık var ancak bir duruş geliştiren ya da senin hayatında fark yarattığını hissettiğin bir mimarlık ile karşılaşma olasılığın çok düşük. Benim derdim bu noktaya odaklanmış durumda. Çünkü diğerinin çok daha kolay ve erişilebilir olduğunu söyleyebiliriz.


2008 Senesinden Çat Kapı
Calling20’
Sevgili Cengiz Bektaş'a
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :