Cengiz BEKTAŞ’a
Yıl 1997, Türkiye Mimarlik Öğrencileri Buluşması için Cengiz Bektaş, Nevzat Sayın ile birlikte sabaha karşı onlar için ayarladığımız pansiyona gelmişlerdi. Oda henüz boşalmamıştı. Sabah 4:00-5:00 arası idi. Hava henüz ağarmamıştı. Birlikte yaptığımız mimarlık konuşmasını unutamam. Cengiz Bektaş ile Nevzat arasında 20, benimle Nevzat arasında da 20 yaş var. Mimarlıkta kuşaklar ve miras farklılıklarını konuşmuştuk. O gün o konuşmayı kayda almadığıma pişman olmuştum. (Cep telefonu, internet gibi olanakların olmadığı zamanlar, fotoğrafı da yok.)
Başka bir pişmanlığım ise Hülya Ertaş’ın Bienal (Okullar Okulu) için üçümüzle düşündüğü konuşmayı (Kuzguncuk ekolü) konuşmasını gerçekleştirememiş olmamızdı. Sonrasında da bunu Nevzat ile paylaşmış, en azından kayıtlara geçmeyen, samimi, doğal bir konuşma olarak yapmayı düşündüm. Ve bunu da erteledim durdum. Çok pişmanım.
20 sihirli bir sayı; 20 yıldır Kuzguncuk da olma sebebim Nevzat, onun sebebi de Cengiz Bektaş. Kuzguncuk’ta yaşıyor ve üretiyor olmanın ortaklığını yaşamak bana hep güç verdi.
Cengiz Bektaş’tan övgü değil genelde ders alırdık.
Kuzguncuk Bostanı mücadelesi sürecinde sevgili Tülay (Atabey) ile emeklerimiz için bir gün Cengiz Bektaş yolda Tülay’a şunu demiş; “Hayalimdeki bostanı hayat geçirdiniz, sabahları orada yürüyüş yaparken mutlu oluyorum. Teşekkürler. “
Bu da ondan aldığımız en güzel övgü idi. Son anına kadar hiç durmadı. Sağlığı ile ilgili her ne varsa yok gibi hissettirdi. Hep ayakta ve örnek idi.
İnsan çatışmaları ve anlaşmazlıklarıyla yaşayan bir varlık.
Ve zaman akıp gidiyor...
İyi yolculuklar Cengiz Bektaş...