Pandemi dönemini sanatsal çalışmalarınız çerçevesinde nasıl geçirdiniz/geçiriyorsunuz? Çalışmalarınıza/yaratıcılığınıza (olumlu/olumsuz) nasıl bir etkisi oldu? Sizin gözünüzden nasıl bir süreçti?
Açıkçası ben pandemi öncesinde çalışmalarını yalnızca dijital platformlarda ve bağımsız olarak yayınlayan bir sanatçıydım fakat bu yeni süreç birçok müzisyenin aksine benim için oldukça kıymetli ve üretken bir dönemin başlangıcı oldu. Tüm etkinliklerin çevrimiçi olmasının getirdiği kolaylıklar sayesinde, fiziksel olarak ulaşmamın çok zor olduğu hem ulusal hem uluslararası platformlarla bağlantı kurdum, birlikte epey ses getiren etkinlikler yaptık. Dinleyici kitlem de bu sayede çok genişledi. Bunun dışında aktif olarak resim ve müzik eğitimi verirken, pandemide hepsine ara vermek bana kendimle kalabileceğim geniş zaman dilimleri kazandırdı. Üretebilmek için ilhamdan ziyade izolasyonun ve boş vaktin benim için daha verimli bir kaynak olduğunu fark ettim. Bana kalırsa içimizdeki hikayeyi en berrak şekilde duymanın, görmenin ve aktarabilmenin yolu bu.
Yeni yapıların açılışı, kente ve sanata katacakları, mimari önemleri çerçevesinde neler söylemek istersiniz?
Evvela çok mutluyum. Hem şehire kazandıracağı sirkülasyon hem de o mekanlarda konser verme/izleme fikri beni çok heyecanlandırıyor. Gezip gördüğüm şehirler zihnimde hep kültür merkezi yapılarıyla yer etmiştir. Bu bence önemli bir işaret. Şehirleri sadece tarihi dokusuyla değil, farklı zeminlerde ve pek çok duyumuzla deneyimleyebilmeliyiz. Bu minvalde sanat etkinlikleri zaten nice ihtimaller sunuyor. Büyük ölçekteki yapıların ve sahnelerin çeşitliliğe kucak açan, sarmalayan bir havası da var. Bunun çok ihtiyaç duyduğumuz bir dinamik olduğuna inanıyorum. O anlamda de bence ümit vadediyor hepsi.
Eklemek istedikleriniz varsa dinlemekten memnun oluruz.
Bu tip yapılar aslında sadece etkinlik düzenleme alanı olarak görülmemeli, farklı akustik özellikleriyle, kendine has ruhu ve ses üzerindeki çeşitli etkisiyle sanatsal üretimlere de katkıda bulunma özelliğine sahip. Yeni mekan deneyimlerinin sanatçılara ilham verdiğini, keşif kapılarını araladığını rahatlıkla söylebilirim. O açıdan da çok kıymetli olduklarını düşünüyorum.
*
Büşra Kayıkçı Hakkında
Neoklasik müziğin Türkiye’deki genç temsilcilerinden olan Büşra Kayıkçı çocukluğundan itibaren piyano, bale ve resim alanlarında eğitimler aldı. Mimarlık fakültesinde tamamladığı lisans eğitiminin ardından, tasarımcı kimliğinin verdiği ilhamı piyano eğitimiyle birleştirerek kompozisyon çalışmalarına başladı. Solo piyano için bestelediği minimalist ve neoklasik tarzda 9 eserden oluşan ilk albümü ‘Eskizler’ i 2019’da bağımsız olarak yayınladı. Bu sırada hem Kuzguncuk’taki atölyesinde hem de FSMV Üniversitesi’nde resim ve müzik dersleri vermekteydi. İkinci albümü Tuna’yı (2020), piyano tasarımcısı David Klavins’in Macaristan’daki atölyesinde, Nils Frahm için özel olarak tasarlanan, Architizer ödüllü ‘Una Corda’ isimli piyanoda kaydetti. Diğer bir teklisi olan ‘Doğum’ ise aynı sene içinde New York Theatre Ballet dans okulunun modern dans gösterisinde kullanıldı ve bu işbirliği The New York Times gazetesinde yer aldı. Kayıkçı, geçtiğimiz Eylül ayında 27. İstanbul Caz Festivali kapsamında, genç caz finalisti olarak, ilk kez kendi özgün eserleriyle sahne aldı.
Kayıkçı son aylarda müziğini elektro-akustik öğelerle buluşturarak onu zenginleştirmeye; böylelikle peşinde olduğu yeni bir ses dünyasına ulaşmaya yönelik çalışmalarını sürdürüyor.