Cepheye yazılan öyküler
24 Şubat 2014
19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak 20. yüzyılın başlarına kadar olan süreç, Osmanlı sivil mimarlığında çok katlı ve kagir yapı anlayışının egemen olduğu bir dönem olarak bilinir. Bu dönem yapılarının cephe süslemelerinde kabartma insan yüzü figürleri ve giderek yapıdan bağımsız sayılabilecek heykeller oldukça fazla kullanılır. Bu anlayışın ürünleri ise en çok Beyoğlu ve Galata'da görülür. Çünkü bölge o dönemde İstanbul'un batıya açılan penceresidir ve dönem, Batılılaşma dönemidir.
Heykelin pek hoş karşılanmadığı o günlerde, bina cephelerinde kullanılan bu tür insan tasvirlerini İstanbul halkı hiç yadırgamamış ve kabullenmiştir. Bu durumun en önemli nedeni olarak, Beyoğlu ve Galata'nın tarihsel olarak oldukça gerilere giden bir Ceneviz, Venedik yerleşmesi olması ve toplumsal yaşam biçimi açısından Batı'ya zaten açık olması gösterilebilir.
Bir başka açıdan 19. yüzyılın mimarlığı, bugün "Cephe Mimarlığı" olarak tanımlanır. Bu tanımlamanın nedeni ise bina cephelerinde maskaron, heykel, bitkisel motif gibi süslemelerin oldukça fazla kullanılmasıdır.
Bu açıdan bakıldığında o dönemin mimarlarının yaşadığı sıkıntılar kolayca anlaşılabilir. Çünkü Tanzimat ile birlikte yeni mimarlık yasalarının uygulamaya konduğu böylesi bir dönemde, başarılı ve beğeni toplayan bir mimar olmak hiç de kolay değildir. Mimarın, tasarımın yanı sıra görsel etki yaratılması için dönemin temel mimari öğeleri olan süslemeler arasında yapacağı tercih, geleneksel motifler yönünde mi olmalıdır, yoksa Batı kökenli motifler yönünde mi?
Başta padişahlar olmak üzere dönemin ileri gelenleri ve yatırımcılar tercihlerini Batı'dan esen rüzgarlar yönünde kullanınca, mimarların yapacağı tercih de kuşkusuz aynı yönde olmuştur. İşte bu yüzden 19. yüzyıl, mimarların sanat yapmaktansa öykü anlatmayı tercih ettikleri bir dönem olarak karşımıza çıkar.
Batı etkileri ile birlikte mal sahiplerinin zenginlik gösterme istekleri ve mimarların cephelerdeki tekdüzeliğe estetik katma düşüncesi, maskaronların başta gelen kullanım nedenleri arasında sayılabilir.
Bina cephelerinde kullanılan bu yüz figürlerinin mimari anlamda bir işlevleri yoktur. Sadece ve sadece bir öykü ve tarih anlatmak için oradadırlar. Bu nedenle her biri farklı öyküler anlatır bakanlara.
Kimi Medusa'ya benzer, her ne kadar bakışlarıyla insanları taş edemese de. Kimi Zeus'u anımsatır uzun saç ve sakallarının arasındaki mitolojik çehresiyle. Bazı maskaronlar ise cephesini süslediği yapının öyküsünü anlatırlar.
Maskaronları Tanıyalım...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın