"Emre Arolat ile ofislerimizin iç içe olması, birbirine çok uymadı"
03 Nisan 2009
Peki Emre Bey ve Arolat Mimarlık ile nasıl bir araya geldiniz?
Çok enteresandır; ben bütün hayatım boyunca iki ofiste çalıştım. Bir tanesi Doruk Pamir'in ofisi idi, diğeri ise birinci sınıftan itibaren Arolat Mimarlık'tı. Emre benim çok yakın arkadaşım ve bu arkadaşlığın getirdiği bir beraberlikti aslında. Arkadaşlığımız da Mimar Sinan'daki ilk okul günümüze dayanıyor aslında. Hala da aynı arkadaşlığımız sürüyor.
Peki ilişkinizin iş arkadaşlığına evirilmesi bir proje kapsamında mı oldu?
Evet; İTKİB projesi vardı. Biz Emre ile birlikte çok proje yaptık. Ben onun her zaman ne yaptığından haberdarımdır; o benimkilerden haberdardır. Ama somut olarak havaalanına giderken görebileceğiniz, üç bloktan oluşan İTKİB'in iç dekorasyon kısmı için bir araya geldik. Projenin bu kısmı ayrı bir paket halindeydi ve birlikte çalışmaya başladık. O aralar onlar Dalaman Havalimanı'nı da yaptılar. Yarışmayı Bünyamin (Derman) ile beraber kazanmışlardı. Ama ben onlar ile beraber bu yarışmaya katılmadım. Bilmiyorum neden; herhalde o kadar çok vakit harcamak istemedim. Çünkü onlar gece gündüz çalışıyorlardı ve ben bir ara gelip bakıyordum. Emre de bunu bir yerlerde anlatmıştı zaten. Biraz daha rahat etmeyi seçtim herhalde. Sonrasında ise işler biraz karıştı.
Ne anlamda?
Ben kendime bu aralıkta Nişantaşı'nda, Milli Reasürans'ın hemen karşısındaki Aziziye Palas'ta bir ofis açtım. Bu aralıkta Brigitte ile tüm işlerimiz ayrılmıştı. Orada çalışırken bir sabah Emre geldi ve "Ben annem ve babamla ayrılıyorum ve bugün ayrılıyorum" dedi. "Gidecek yerim yok, sana gelebilir miyim?" diye sordu. Ofis de büyücek bir ofisti bayağı, iki katlıydı. Alt katında da Leyla'nın (Tara Suyabatmaz) Ela Tasarım Mağazası vardı. Neyse Emre geldi ve biz iki ofis bir ofiste çalışmaya başladık. Hatta o iki katı da bir ofis ortaklığı oluşturacak şekilde yeniden düzenledik. Ortak bir toplantı odası, arşiv düzenledik, ortak bir plotterımız vardı. Aslında hepsi benimdi ama Emre de onlara ortak oldu. Çünkü gerçekten ayrılma döneminde sadece iş arkadaşlarını alıp gelmişti.
Yani evsiz değil ama bürosuzdu...
Evet, sanırım böyle de denilebilir. Her halükarda biz Emre ile bir, bir buçuk sene bir arada çalıştık. Birlikte bir takım projeler de yaptık. Hatta ortak bir yarışma projesi hazırladık –Anayasa Mahkemesi'nin Ankara'daki binası için. Çok güzel bir proje yaptık; bir şey kazanamadık. Sonra baktım ki Aziziye Palas bize biraz dar gelmeye başladı. Daha doğrusu Emre'ye dar gelmeye başladı. Bir de Teşvikiye'ye karşı bizde bir antipati oluşmaya başladı. Bir kere girmesi çok zor! Ben Bebek'ten geliyorum, Emre Etiler'den ve iki saat sürüyor. Gece çıkıyoruz, Dolmabahçe'de bekliyoruz... Bir de o zamanlar Nişantaşı şıklaşmaya başladı.
Ve bu sizin pek hoşunuza gitmedi galiba...
Hayır hem de hiç! Biz belki biraz da küçümsedik bu şıklaşma durumunu. Kalabalık gelmeye başladı. Ve tabii daha felaket bir yere gittik: Dalmaz Center'a! Yani Teşvikiye'de Aziziye Palas'tan yer aramaya başladık ve Dalmaz Center'ı gördük. 400 metrekare bir yer! "Hadi" dedik ve biz yine beraber oraya taşındık. Emre ile birlikte yeniden içini yaptık. Kendi büyüklüklerimize göre ofis alanını, kirayı paylaştık; ofis malzemelerini paylaştık. Orada da bir-iki sene geçirdik. Sonra ben oradan da gitmek istedim.
Bu kez neye bağlı olarak?
Emre'nin ofisi ile benim ofisimin iç içe olması, pek de birbirine uyan bir durum olmamaya başlamıştı. Onların çok yoğun bir ritmi vardı. Ben ise hiçbir zaman öyle bir ritme girmek istemiyordum. Öyle olunca benimle beraber çalışanlar saat 6'da 7'de gidiyorlar; ofisin öbür çalışanları sabahlara kadar kalıyordu. Garip bir durum oldu yani ortada. Kimse kendini iyi hissetmemeye başladı ve bize böyle iki başlı bir şey artık olmaz gibi gelmeye başladı. Öte yandan ortak projeler üretsek gerçekleşebilecek bir pozisyondu. Ama biz Emre ile ortaklık da yapamayız., çünkü onun temposu ile benimki uymaz. Emre'nin daha oturmuş bir düzeni vardı ve bunun için gitmek bana düştü.
Sonuç olarak şu anda bulunduğumuz ofisi tuttum. Burası ile yaklaşık bir sene uğraştım. Ben bu tarz konularda çok hızlı değilimdir. İşte tam bir sene sonra da tekrar burada faaliyete geçtik.
Suyabatmaz Mimarlık'ın İlginç ve "Karışık" Hikayesi
Arif Suyabatmaz İle Projeler ve Planlar Üzerine
Suyabatmaz Mimarlık'ın Genç Ortağı Hakan Demirel ile Bir Yuvarlak Masa Söyleşisi
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın