Sultan Ikinci Beyazıt Edirne'de
mimarına buyurdu (1484).
Mimar Hayrettin 'e ...
Bir yapı yapılacak
içinde karasevdalılar
müzikle
su sesiyle
çiçekle
iyileştirileceklerdi.
SORU
Derinden düze taşıp gelen su
Varıp çiçeklere yatak olan su
Bilir mi karasevdayı
Bir yansıma bir gölge bir de kendi
Bıçak gibi
Saplanan sulara gövdesi
Yaprakları dağılıp giden ağaç
Bilir mi karasevdayı
Yeşile maviye karşI
Yağmura güneşe kara bulutlara kara
Göğe karşı
Küçücük
akçiçek
Bilir mi karasevdayı
YANIT
Doğduğu yerde güneşin
Kıyısında Tunca'nın
Varıp çoğula
çoğala dağıla
Düşündü biri
Bilir mi karasevdayı
insandan ötesi
ÖLÜM GELİR
Zincire vururlardı
Karanlıklara
Acımasız
Güneşin battığı yerde
Karasevdayı
Unuturlardı ölüm gibi
Dirisi çıkmazdı kimsenin karasevdadan
O çağlarda
Güneşin battığı yerde
SESİ KARASEVDANIN
Dağıldı gitti yüreği
Kan seslerinde kararmış yüreği
Işık ışık
Yeşillerden çiçeklerden su sesine
İnsan sesine
İndi çağının atından coğrafyasına
Sevgiye inanmışın ayakları
kuş basar
yeğni
Tunca’nın kıyısında
Ardında isteğe durmuş ağaçlar
Önünde sevişme sesi suyun
Döndü sol yanına
Mimarbaşı duy
sesini sevginin
BUYRUK
Zincire vururlarmış karasevdayı
güneşin battığı yerde
Bir türküdür bizde su sesidir
Çiçektir güldür fesleğendir
Bin yıllardır Anadolu'da
İnsan insan bakmaktır doğaya
Sevmek aşmaktır kurallan
Yeniden yaratmaktır insanı
Mimarbaşı
Kur sevginin yapısını
OYLUMU SEVMENİN
Açtı kulacını
Güneşin battığı yerden doğduğu yere
Döndürdü yüzünü Hayrettin
Mimar
Bir doğrunun ta o en görmediğimiz ottan çiçekten
bu yana
Gelişine
Verdi içini
Eline ekledi gözüne
Diklerini çıktı
Uzandı gitti oyluma
Dağıttı yüreğini her köşeye
Bildi sevginin oylumunu
Unuttukça duvarı kapıyı pencereyi
Taşın insan eli oylumunda
Suda seste çiçekte
Buldukça insan yüreğini
Kurdu şiirini
Güneşin battığı yerden doğduğu yere
Döndürdü yüzünü Hayrettin
Mimar
Elini ekledi yaşamına
yüreğini
usunu
Dosdoğru algıladı
oylumunu sevginin
YEDİ KÖYÜN YEDİ MEMEDİ
Binlerce dereden geldi sular
Bildiği bilmediği
Sevgi düzeninde yaşandılar
Yaşandılar yerli yerinde ölçüsünce
Ardında
Yedi köyün yedi Memedi
Hayrettin
Mimar
Taşıyıcıları düşüncesinin yerli yerinde
Sözcüğü çizgi dizesi oylum
Yalın içi dışı
Yürek yüreğe işiyle
Bin türlü Bizans çevre
Ne varsa yapılan
eleştiren
varamayan ötesine
Konuşan yalnızca konuşan
Kuru sıkı kafası
Bilgisi bir çiviyi çakamayan
Taşa eli değmemiş nerde yüreği
Bu çemberi kırar
Hayrettin
Mimar
Yedi köyün yedi Memedi
Yürek olur el olur
DEDİ
Çizdi yere göğü
Eli yürek
Günlerce sevgi oylumunda
havaya çizdiği
Sustu
Ve bir gün
kime anlatığını bilerek
Yapısını sevginin
Anlattı temelden kubbeye
İnsanı daha da insan
ÇALIŞINCA
Eli taştı topraktı
Eli keskiydi çekiçti malaydı
Eli ölçüydü
yataydı düşeydi
Eli işiydi
yedi Memet emekti
Eli binlerceydi
Sevginin
Binlerce eli binlerce gözü binlerce yüreği
Bir el bir göz bir yürek
Çalışınca
VARMAK BÜTÜNE
Taş
/taş değildi
Duvar
/ duvar
Kapı değildi kapı yalnızca
Herşey varsa öteki var diyeydi
Bütünde herbiri dengedeydi
Ve hiçbiri alıp başını gitmediği için
Ve hiçbiri gözünü yalnız kendine çevirmediği için
Hepbirlikte vardılar
Bütündüler
SEVGi NE YANDAN GELİRSE GELSİN
Açıldı mı kapı
İç de duyar sevinci
dış da
Pencere içe mi bakar
dışa mı
belli mi
Sevgi ne yandan gelirse gelsin
Girer içeri
BIRAKIR KENDİNİ IŞIK USTA ELE
Işık böylesine alacasını
Dokutturmadı kendini
Kimseye
KENDİ GİBİ
Sevgi örülünce yapıda
İç dış birdir işte böyle
Hayrettin
Mimar
Kendi gibi
İçi dışı bir
Bir insan gibi
NE GÜZEL KALABALIK
Gülleri önce dikti Hayrettin
Mimar
Yere sığmazlayan sevgiyi tomurcuk tomurcuk
Sonra açtı suları
Yansıdı taşıp giden sulara
Baktı
Onlarla var olduğu yedi Memedin gözüne
Baktı
Bastığı toprağa yakışmıştı
Geçti kapılardan
Gelip sevgiye durdu
El bağladı
Çoğalıp gidiyordu
Tuttu yüreğini
İçi dışı ne güzel kalabalık
OYLUM
Önce su sesi doldurdu
oylumu
Var edileni
Tanıdı bir bir olanı biteni
Yaratılanı
Sonra insan sesi
Tıpatıp soluğunca
Mor Bütün Şiirler (1998) Cengiz Bektaş, Yer Deli Gök Deli