Neoliberalizm, mega kent söylemi ve kentsel dönüşüm projeleri
08 Ekim 2009
"Kentsel Dönüşüm" ya da "Kentsel Yenileme" kavramları, yönetimler tarafından sanki o alanlarda yaşayan yoksul insanların yaşam standartlarını yükseltmeyi amaçlayan masum projelermiş gibi sunulurken Direnistanbul, bu konuya nasıl gözlerini açtı?
Kişisel olarak ben birkaç yıldır, kentsel dönüşüm projelerinin insanlar üzerindeki etkileri ile ilgileniyordum. Tarlabaşı'nda yaşadığım için ilk olarak Tarlabaşı Mülk Sahipleri Kiracıları Kalkındırma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği'nde Erdal Aybek ile birlikte gönüllülük düzeyinde çalıştım.
Sonra Almanya'ya gittim ve birkaç işgal evinde bulunma şansım oldu. Zaten sosyal ve siyasi merkez olarak işgal evleri benim ilgimi çekiyordu. Bu yapının sosyal örgütlenmeye verdiği dinamizmden de çok etkilendiğim için Türkiye'de insanların hem barınabilecekleri hem de kendilerini siyasal ve sosyal olarak ifade edebilecekleri bu tip yerler yaratabilir miyiz, diye düşünmeye başladım. Bu düşünce etrafında arkadaşlarla bir fanzin çıkarmaya karar verdik ve fanzin süreci de ister istemez bizi gecekondu meselesine yöneltti. Gecekondu meselesi, doğrudan bizi Türkiye'de "gecekonduların yokluğu" anlamına gelen kentsel dönüşüm projelerine itti ve bütün bunların ardından da bir sorun olarak "kent" geldi önümüze.
"Kentsel dönüşüm" ya da "kentsel yenileme" kavramlarını Türkiye'de günümüz gerçekliğinde nasıl algılıyorsunuz? Bu kavramları sermaye ile nasıl ilişkilendiriyorsunuz?
Bu kavramlar da, bu kavramları içine alan "mega kent" söylemi de neo-liberalizmin 1980'lerden sonra esen vahşi dalgası ile çok yakından ilintili, en azından İstanbul'da.
İstanbul'da gecekondularda yaşayan insanlar belli bir süre boyunca sermayenin ucuz iş gücü ihtiyacını karşıladılar. Fakat bir süre sonra kentin kendisi, mekansal anlamda tek başına para getiren bir varlığa dönüştü. Zaten artık iş gücü anlamında kendilerine ihtiyaç duyulmayan bu insanlar da üzerinde yaşadıkları kent arazilerinde işgalci olarak görülmeye başladılar. Gecekondu bölgeleri boşaltıldığı takdirde, o araziler yüksek tutarlarda paraya çevrilebilecekti. Dolayısıyla hukuki yollardan, ama hukuksuzluk dayatılarak, insanların ellerinden evleri alınmaya başlandı.
Egemen sınıfa, yatırım alanı açmak için insanların hayatları yok ediliyor, evleri ellerinden alınıyor. Zaten bu "öteki"lerden çoğu başka bir zorunlu göçün mağduru iken, tekrar göç ettirilmek isteniyorlar.
Direnistanbul... Direnistanbul... Direnistanbul
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın