IKEA'nın modern İskandinav tarzı, tasarım anlamında dünyada önemli bir yere sahip. Öyle ki bazıları, "IKEA değilse trend değildir" diyecek kadar durumu ileri götürüyor. Dünyada kendine böylesine yer edinen IKEA mobilyalarının arkasında uluslararası tasarımcılardan oluşan bir ekip var. 12 tam zamanlı, 80 yarım zamanlı tasarımcı IKEA için çalışıyor. Tasarımcıların fotoğrafları, IKEA mağazalarında, tasarladıkları ürünün yanında müşterilere gülümsüyor. IKEA böylece tasarımcı ve müşteri arasında duygusal bir bağ kuruyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Endüstriyel Tasarım Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alpay Er ile tasarlanmış mobilyanın tüketiciler açısından önemini ve IKEA tarzını konuştuk.
Öncelikle, genel olarak tasarım kavramından bahsetmenizi isteyeceğim. İnsanlar hangi ihtiyaçtan dolayı tasarımcısının belli olduğu mobilyalara sahip olmak isterler?
Çok ilginç bir şekilde Sanayi Devrimi'nin dokunduğu en son alanlardan bir tanesi mobilya oldu. O güne kadar mobilya daha çok iç mekana yönelikti. İç mekan ve endüstri kavramları birbirine çok yakıştırılamadığı için pek yan yana gelmediler. Mobilya anlayışında zanaat tarzı bir üretim, geleneksel stiller hakimdi. Daha çok ustalarından öğrendiklerini tekrar eden çıraklar geleneği vardı. Modern anlamda tasarımın mobilyaya girmesi için 20. yüzyılın başına kadar beklememiz gerekti. Bu yıllarda mobilya tasarımı, mimariden ve mimarlıktaki bir takım paradigmalardan çok etkilendi. Örneğin Bauhaus en başta gelenlerinden bir tanesi. Bauhaus'la beraber mobilyada metal malzeme kullanılmaya başlandı. I. Dünya Savaşı sırasında uçak sanayindeki gelişmeler, özellikle içi boş boru imalatının mümkün olması, alüminyumun kullanılması gibi nedenlerle metal, mobilyalar için kabul edilebilir bir malzeme haline geldi. Aynı dönemde farklılaşma ve yenilik mobilyada önemli bir unsur olarak önem kazandı. Mobilyada tasarım kavramı ortaya çıktı. Böylece kapitalist piyasa ekonomisi içinde mobilya, alınıp satılan bir ürün oldu. Soruya dönersek, öncelikle insanlar ayrıcalıklı hissetmek için tasarlanmış mobilya kullanmak istiyorlar. Bu durum biraz da kimliksizlikle de alakalı. Bir kimlik kazanmak istiyorsunuz ve diyorsunuz ki benim mobilyam falanca tasarımcının eseri. Tasarımcının elinden çıkmış olması mobilyaya bir kimlik katıyor doğal olarak. Bu ürünü satın alan kişiler de böylece kimlik kazanıyor. Yani ürün üzerinden farklılık yaratarak kimlik ihtiyacına bir katkı sağlıyor.
Tasarım ürünü mobilyaya sahip olmanın, aynı zamanda prestij sağladığını da söyleyebilir miyiz?
Tabii, kimlik derken bunu kastediyorum zaten. Diğerlerinden farklılaşma arzusu… Ben senden daha zevkliyim, ben senden daha iyi eğitim aldım, ben senden daha kültürlüyüm, ben senden daha zenginim... Sanayi Devrimi tüketimi demokratikleştirdi. Eskiden mobilya çok aristokratik bir grubun elindeydi. Diğerleri ise çok basit bir takım kullanım nesnelerinden kendilerinin veya köşe başındaki marangozun yaptığı, herhangi bir sembolik değer taşımayan sandalye, sedir gibi eşyalar kullanıyordu. Ürünün içerisine bir takım sembolik değerlerin katılması, üst düzey zanaatkârların yapabileceği bir şeydi ve bu zanaatkârların ürünlerine talep sadece aristokrasiden geliyordu. Sanayi Devrimi'yle birlikte, Batı Avrupa'da tüketim demokratikleşmeye başladı. Orta sınıflar da bu tür ürünleri talep eder hale geldiler. Ancak aristokrasiye öykündükleri için oymalı, kakmalı klasik mobilya stillerine rağbet ettiler. Çünkü insanlar aristokratlar gibi görünmek istiyorlardı. Daha sonra düşük gelirli işçi sınıfı ailelerde de bu tür bir stile yönelik talepler oldu. Yani insanlar mobilya üzerinden bir mesaj vermeye çalışıyorlardı: "Ben aslında aristokrat olmak istiyorum." Bu anlamda bir prestij unsuru mutlaka var.
Bu çerçevede düşünürsek Ikea da tasarımcılarla çalışıyor ve tasarlanmış mobilya satıyor. IKEA tasarımlarıyla ilgili genel düşünceniz nedir?
IKEA'nın tasarım tarzı İskandinav modernizmi. Olabildiğince malzemeye dürüst, fonksiyonun ön planda tutulduğu bir tarz. İskandinav özelliklerini koruyor ama dünyanın her yerindeki modernist yaşam tarzıyla da rahatlıkla uyum gösterebiliyor.
Ancak Türkiye'de bambaşka bir mobilya kültürü var. Sizce İskandinav kültürünün özelliklerini taşıyan bu mobilyalar, yerel kültürle yeterince örtüşebiliyor mu?
IKEA'nın amacı hiçbir zaman stil satmak olmadı. Asıl derdi, modern yaşam tarzına uygun ürünleri, mümkün olan en düşük maliyetle toplumun geniş yığınlarına satabilmek oldu. Üretimin belli bir mantığı vardır. Her bulunduğunuz yerel kültüre uyum sağlamak adına ürünlerinizin çeşidini artırırsanız, belli bir noktadan sonra fiyatlarınız artmaya başlar. Sanayici için standart bir ürünü herkese satabilmek ideal bir durumdur. Ama bu her zaman mümkün olmuyor elbette. Zaman zaman Ikea da ürün gamına yerel unsurları eklemek durumunda kalabiliyor. Ancak ürünlerin çok küçük bir bölümünü bölgelere ve bazen de ülkelere göre çeşitlendiriyor. Geri kalan büyük bir oranı standart olarak tüm ülkelerde satılıyor. Çin'e de gitseniz, İngiltere'ye de gitseniz, İsveç'e de gitseniz aynı ürünleri aynı isimlerle alabilirsiniz. Örneğin Ikea, ölçü birimleri yüzünden Amerika'da yerelleşmek zorunda kaldı. İlk kez ABD pazarına girdiklerinde bütün yatakların, mutfak dolaplarının küçük geldiğini gördüler. Mesela mutfak dolaplarının satılmamasının nedeni, Amerika'daki pizza tabakları. Bunların çapı Avrupa'da kullanılan tabaklara göre çok daha büyük. O yüzden dolapların büyüklükleri değişti. Yatak boyutlarında değişiklik yapmak zorunda kaldılar. Yani fonksiyonun gerektirdiği ölçüde IKEA yerel kültüre, yerel şartlara uyum sağlıyor. Ama Türkiye'de yerel kültür oryantalist, Ortadoğu'ya yakın bir tarz diye IKEA tarzını değiştirmez. IKEA'nın başlangıçtan beri koruduğu modernist bir tarzı var. Tasarımcıları da farklı milletlerden. Doğal olarak evrensel bir tasarım dilinin peşinde koştuğunu söyleyebilirim.
Evlerimizdeki eşyalar aynı zamanda yaşam biçimimizin de göstergesi. Seri olarak üretilmiş modern IKEA mobilyaları da dünyanın pek çok ülkesinde evlerde kullanılıyor. O halde bu durumun tek tik bir modern hayat anlayışını dayattığını söyleyebilir miyiz?
Böyle bir risk var tabii ki. Bildiğim kadarıyla IKEA dünyadaki en büyük mobilya pazarlama firması. Zaten IKEA'nın başarısı pazarlamadır. Kendi imal ettiği ürünlerin oranı çok düşüktür. Ikea tasarlatır ve ardından imal ettirir. Evet, işin içinde bir tek tipleştirme var. Ama öte yandan IKEA'dan önce modernist stil dünyanın pek çok yerinde tasarım içerdiği için yüksek kâr marjlarıyla satıldı. Tasarım almak isteyenler yüksek fiyatlar ödediler. IKEA aslında modernist tasarımı demokratikleştirdi. Bu nedenle bence IKEA'nın olumlu katkısı olumsuzdan çoktur. Fiyat ve değer açısından baktığımız zaman az para ödeyerek daha fazla fonksiyon ve stil alıyorsunuz. Daha önceki durumu düşünelim: IKEA'dan önce Türkiye'de ya daha geleneksel yerel kültüre hitap eden Kayseri'deki büyük mobilya firmalarının ürünlerine ya da butik tarzda üretim yapan ama çok yüksek fiyatlarla satan mobilya atölyelerine mahkum haldeydik. Ama artık IKEA var. Çok sayıda tasarlanmış ürünü bir arada görebiliyor ve uygun fiyatlarla satın alabiliyoruz. Bu anlamda IKEA bence çok başarılı bir pazarlama, lojistik ve tasarım (üçüncü sıraya koyuyorum tasarımı) firmasıdır.
Tasarım camiası içinde IKEA hakkında genel bir düşünce var mı?
IKEA'nın tasarımları kabul edilmiş modern bir çizgide. Yani çok fazla yenilikçi değil. IKEA'nın genel tasarım çizgisi izleyicidir. Dünyada olup bitenleri izler. O yüzden tasarım camiasında IKEA'ya ilişkin ikircikli bir durum da vardır. Çünkü IKEA, çok modern ve uç noktalarda yenilik yapmaya çalışan meslektaşlarımızın tasarımlarındaki havayı veren -mülkiyet haklarını da tecavüze uğratmadan- bir ürünle piyasaya çıkabiliyor. Doğal olarak tasarımcının yarattığı stilden yüksek kâr elde etme gibi bir beklentisi oluyor. IKEA bazen bunu kırabiliyor. Ama toplumun geneli için düşündüğümüz zaman, genel beğeni seviyesini çok efektif bir şekilde yukarı çekiyor. Bugün insanlar IKEA mağazalarına gittikleri zaman satın almıyorlarsa bile görsel olarak eğitiliyorlar. Bu daha önce Türkiye'de yaşamadığımız bir durumdu. Yani tasarımın ev içindeki düzene dahil edilmesi konusunda IKEA Türkiye'ye çok şey kattı diye düşünüyorum.
Söz açılmışken, biraz mağaza yapılarından bahsedelim. Mağazalarda 55 metrekarelik, 90 metrekarelik alanlarda çok güzel dekore edilmiş evler oluşturmuşlar.
IKEA'nın müşterisiyle kurduğu ilişki pasif bir ilişki değil. Müşteriyi sürekli bilgilendiriyor. Mesela tasarımcıların mağaza içindeki fotoğrafları, ürünün bir kimliği olduğu mesajını veriyor. Ürüne kimlik veren bir unsur olarak tasarımcıyı kullanıyorlar. Bir kere seninle orada bir bağlantı kuruyor. Ondan sonra nasıl montaj yapman konusunda eğitiyor, sürecin içine seni katıyor. Taşıtıyor, montajını yaptırıyor, bir deneyim olmaya başlıyor. IKEA sadece mobilya satmıyor, bir alışveriş deneyimi satıyor. Sana sürekli şunu dikte ediyor: "Eğer bunun montajını kendin yaparsan, sana daha düşük fiyatla satarım. Kendin taşırsan daha da düşük alırsın." Hep alıcıyla satıcının çıkarlarının kesiştiği noktaları yakalıyor ve diyor ki: "Ben bunu böyle yapıyorum ama senin faydan için." Çok akıllıca. Yani hayran olmamak elde değil. Bence Ingvar Kamprad 20. yüzyılın iş dahilerinden biri. Müşteriyi doğrudan sürecin içine katarak hem kârlılığını artırıyor, hem de müşterinin ödediği fiyatı azaltıyor. "Kazan-kazan" durumunun yaratıldığı çok ilginç örneklerden biri. Malzemeye saygı ve rasyonalizm, mobilya anlayışına nispeten geç giren değerler. Bu açıdan IKEA, modernist mobilya tasarımı adına çok anlamlı işler yapıyor.