Sis ve gece
28 Temmuz 2009
Kalabalığın nefesidir, ayakta tutan İstiklal Caddesi'ni. Bakışlarla anlam bulan yapıların gölgesine, binlerce insan sığınmıştır. Caddeye rengini veren, bu insanlar değilse nedir? İnsansız kent, bina yığınından başka bir şey değil midir? Boş tramvaylar neye yarar?
Ahmet Ümit / Sis ve Gece
"İstiklal Caddesi'nde kucağında bebeğini taşıyan genç bir annenin yanında yürüyorum. Sakallı iki delikanlı, saçları sanki aynı berber elinden çıkmış gibi kısacık kesilmiş iki genç kız dünyaya boş vermiş bir halde Fransız Konsolosluğu'nun önünde sarmaş dolaş sohbet ediyorlar. Konsolosluğun karşısındaki küçük döviz bürosunun önünde ihtiyar kadınlardan, gencecik lise öğrencilerine kadar çeşitli yaş gruplarına mensup insanlardan oluşan bir kuyruk var. Dövizin yükseleceği tüyosunu alan vatandaş, yine yabancı paraya hücum ediyor anlaşılan. Sağ avucunda gizlediği tinere batırılmış pamuğu sık sık koklayan, üstü başı yırtık bir sokak çocuğu kalabalığa bakıp bakıp gülüyor. Halinden iyice eğlendiği belli. Başımı çevirince mini etekli iki kızın önüm sıra salınarak yürüdüğünü görüyorum. Ne yalan söyleyeyim, bir süreliğine de olsa onları izleyebilmek için ayaklarımı adımlarına uyduruyorum. Kızların peşinden yürürken aniden duyduğum bir çıngırak sesiyle kendimi yana atıyorum. Tıklım tıklım dolu iki vagondan oluşan tramvay hızla geçiyor yanımdan. Tramvay'ın sahanlığına asılan üç yaramaz oğlan, ölümcül gösterilerini başarıyla tamamlamış sirk akrobatlarının vakarı içinde el sallıyorlar bana. Bankanın önünde bağdaş kurmuş oturan kara kuru genç bir kadın müşterilerini bu kokuyla çekeceğinin farkında, lavantaları önündeki sepetin içinde soldan sağa, sağdan sola serpiştirip duruyor. Az ileride palyaço kılıklı bir adam yolun ortasına koyduğu iskemlenin üzerine çıkmış sağ eliyle yandaki dükkânı göstererek, "Ne alırsan yüz elli bin…" diye bas bas bağırıyor. On on beş kişilik Japon turist kafilesinin kendisiyle ilgilendiğini anlayınca daha güçlü bağırıyor: "Ne alırsan yüz elli…" Japon kadınlar elleriyle ağızlarını kapatarak gülüşüyor. Daha aşağı inip Lale Sineması'nı geçince, büyük mağazaların özenle düzenlenmiş, parıltılı vitrinlerinin önlerinde, mukavva kutulardan yaptıkları tezgahlarda kağıt mendil satan çocuklarla karşılaşıyorum. Çoğu ilk okula bile gitmeyen beş altı yaşlarında çocuklar bunlar. Civar hanlarda kapıcılık ya da çaycılık yapan insanların çocukları olmalı diye düşünüyorum. Daha bugünden atılıyorlar yaşam kavgasına…"
Bin nefes... Kalabalık...
Geçmişe doğru açılan kapı
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın