İç mekân tasarımı Autoban tarafından gerçekleştiren projede, mekânın bulunduğu tarihi endüstriyel yapı, hacmi ve özgün dokusu gözetilerek, fabrika tipolojisi içinde çağdaş bir sosyal alan olarak yeniden işlevlendirilmiş.
Tarihi Bomonti Bira Fabrikası’nın “bomontiada” adı altında, İstanbul’un yeni kültür, sanat ve eğlence üssü olarak dönüşümünün önemli bir parçası olan Kilimanjaro; 90’lı yıllardan başlayarak, gerek canlı müzik kulübü Babylon ile gerekse düzenledikleri özel konserler ve festivaller ile kent yaşamını yönlendiren Pozitif’in, şehre yeni bir öneri getiren “casual” yeme-içme projesidir. İç mekân tasarımı Autoban tarafından gerçekleştiren projede, mekânın bulunduğu tarihi endüstriyel yapı, hacmi ve özgün dokusu gözetilerek, fabrika tipolojisi içinde çağdaş bir sosyal alan olarak yeniden işlevlendirilmiştir.
Projede Autoban, yapının fabrika olarak aktif olduğu dönemin endüstri anlayışında zanaat geleneğinin hâlâ varlığını sürdürdüğü fikrinden yola çıkarak, başta içmimariyi oluşturan kabuk olmak üzere, bütün malzeme seçimlerini de bu fikir doğrultusunda gerçekleştirmiştir.
Fabrika Tipolojisi İçinde Çağdaş Bir Sosyal Alan
Kilimanjaro projesinin iki temel işlevi olan bar ve yemek alanı, mekân içinde sosyal iletişimi destekleyecek sıcak ve samimi bir ortam yaratmak amacıyla, birbirlerine olabildiğince yakın ve hattâ bazı noktalarda iç içe geçer şekilde kurgulandı. Aynı bakış açısıyla DJ kabini de, mekânın müzik politikasını destekler nitelikte, yemek alanının bir parçası olarak algılanan, ayrı bir ünite olarak tasarlandı.
Projenin odak noktası olarak saptanan, organik kıvrımlara sahip bar, form ve kütlesel hacim itibariyle tıpkı bir yerleştirme gibi mekânın merkezinde konumlandırılırken; yemek ve oturma alanları ile bütün öteki işlevler barın çevresinde şekillendirildi.
İçinde bulunduğu hacim ile olan iletişimi dolayısıyla “mekân içinde mekân” kavramını güçlendiren bar, kendi içinde farklı buluşma/yalnız kalma alanlarının yaratılmasına da olanak sağlayan amorf bir yapıda tasarlandı. Bütün taşıyıcı işlevlerin ve strüktürün sergilendiği üst kafes yapısı içerisinde yeşil bitkiler de barındıran bu amorf form, endüstriyel atmosferin yarattığı sert etkinin kırılmasında da görev aldı.
Stüdyonun iç mekân tasarımına çok katmanlı bakış açısının yeni bir yorumu olarak, yapının özgün çıplak tuğla duvarları ile tezat oluşturması ve aynı zamanda mekâna sıcaklık katması açısından, Kilimanjaro, parapet hizasında biten ahşap bir içmimari kabuk ile çerçevelendi. Söz konusu iç kabuk, binanın mimari kontürlerinden uzaklığıyla aynı zamanda içerisinde aydınlatma ve mekanik işlevlerin çözümlendiği işlevsel bir katman görevi yaparken; ahşap yüzeylerinde Autoban tarafından projeye özel geliştirilen geometrik bir desen üçboyutlu olarak çalışıldı. Ahşap zeminlerde ise, aynı desenin bu kez iki boyutlu yorumuna yer verilerek, mekân içinde zengin bir bütünlük ve kimlik anlayışı sağlandı.
Kilimanjaro’nun bütün mobilya ve aydınlatma üniteleri, yine Autoban tarafından projeye özel tasarlanırken; ünitelerin tamamı mekândaki endüstriyel algıyı desteklemek amacıyla, ham malzemelere özel bitişler uygulanarak üretildi. Ağırlıklı olarak metal profilli mobilyaların kullanıldığı projede, mermer yüzeyler honlama, kumlama ve fırçalama gibi işlemlerden geçirilerek, malzemenin potansiyeli ve dokusu üzerinde yeni denemeler yapıldı. İç içe geçmiş sarmallardan oluşan metal aksamlı bar taburelerinin oturma alanlarında, aynı form bu kez ahşap malzemede yinelendi. Aydınlatmalarda ise, yine endüstriyel dönemin izlerini taşıyan tasarımların çağdaş yorumlarına yer verildi.
Kilimanjaro projesinde iç-dış mekân ilişkisi; kompleksin kamusal kullanıma açık iç avlusuna giriş ve çıkışta yer alan teras alanında, dökme demir masa ve ağaçların çevresine sarılan ahşap banklar kullanılmasının yanısıra, giriş-çıkış kapısına yerleştirilen ve rüzgârlık görevi gören, aynı zamanda iç mekândaki kabuk sisteminin devam ettirildiği bir kutu ile güçlendirildi.
Bu haber Yapı Dergisi'nin 414. sayısından derlenmiştir.