Regaip Adem, özellikle dokunsal algıya hitap eden, gündelik hayatın bir parçası olmaya çalışan ve böylece simgesel anlamını güçlendirecek duyusal bir sanatsal deneyim mekanı olarak tasarladığı projesiyle, "Sağlık Çalışanlarına Adanmış Bir Sanat Yapıtı Yarışması"nda ikincilik ödülünü aldı.
Proje Metni
Bulaşıcı hastalıklar, tarih boyunca ortaya çıkmış, epidemi ve pandemi halini aldıklarında bireylere sadece fiziksel değil, gündelik yaşamdaki görünür etkilerinden dolayı psikolojik açıdan da zararlar vermiş ve toplumsal hafızada derin izler bırakmışlardır. Tarihsel anlatı, salgınlar üzerinden kurulduğunda, zamanın doğal akışı içerisinde salgınların kendilerini tekrarlayarak farklı mekanlarda birçok kez gerçekleşmiş (veba, kolera, ispanyol gribi) olduğu görülebilir.
Günümüz global dünyasında tanık olduğumuz en yeni ve hala devam eden Covid-19 Hastalığı, DSÖ tarafından 2019 yılı başında pandemi olarak tanımlamış ve 2022 yılına kadar dünya çapında 5 milyonu aşkın insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Bu süreçte, pandemi ile savaşta ön cephede sağlık çalışanları, salgınla mücadele sürecinde fiziksel ve psikolojik anlamda en fazla yıpranan topluluktur.
Nilüfer ilçesinde çağdaş kent dokusunun içinde yer alan Sağlık Çalışanları Parkı’nda konumlandırılan “Sağlık Çalışanlarına Adanmış Bir Yapıt” yarışmasının amacı, sağlık çalışanlarının özveri ve emeklerinin kamusal mekanda görünür kılınması ve hayatını kaybeden sağlık emekçilerinin anısının geleceğe taşınması amacıyla anma mekanı olmanın ötesine geçecek ve sanatı bir ifade biçimi olarak kullanacak özgün bir yapıtın ortaya çıkmasını teşvik etmektir.
Bu kapsamda, tasarlanan yapıt, mekanın kurucu öğesi olarak sanatsal ifadeyi kullanmaktadır. Sanat ve mekanın iletişim ve ifade biçimleri olarak birbirlerini beslemeleri ve bir bütün olmaları amaçlanmıştır. Tasarımda anma mekanı, sınırlı simgesel bir değer olmanın ötesine geçerek içerisinde yer aldığı çevreyi biçimlendirmekte ve fiziksel mekanda ilgi odağı olmaktadır.
Tasarım, parkın merkezinde topografyanın yeniden strüktüre edilmesi sonucu bir deneyim mekanı olarak kurgulanmıştır. Deneyim mekanı, o yere ait toprak malzemenin sanatsal öğeler olarak yalın bir dille ifade edildiği monoblok sütunları kapsamaktadır. Topografyanın kullanımı ve içerisinde farklı seviyelerde ortaya çıkan sütun organizasyonu, parka yaklaşan insanları yeşil peyzajın içinden tasarıma doğru çeker.
Mekan içerisinde yaratılan kısıtlanmış görme algısı ve yönlendirilmiş hareketler deneyim mekanında kullanıcılar üzerinde sıkışmışlık hissi yaratarak, pandemi sürecinde tecrübe edilen toplumsal duygunun simülasyonunu yaratmaya çalışmaktadır. Bu anlamda basit sembolik ifadenin ötesinde, bir yere yerleşme, deneme, dokunma, görme, tüm bunlarla birlikte ne yapacağını ve ne yöne gideceğini kestirememe hissi kullanıcının mekanı deneyimleme sürecine katılmaya çalışılmıştır. Bu deneyim mekanı, yapıtı gündelik yaşamın bir parçası haline getireceği için çevresine, belirli bir simgeyi sürekli yaşatmak ve o simgeyi zaman içinde güçlendirmek amacı da taşımaktadır. Burada yapıt çevresi ile ve o yere ait olacak şekilde oluşmaktadır.
Topografya yeniden düzenlerken ortaya çıkan toprak malzeme, bu sanatsal deneyim mekanında sıkıştırılmış topraktan sütunlar ve duvarlar olarak yeniden var olacaktır. Yapım sürecinin yapının kendisi gibi yalın ve rasyonel doğası, gönüllülerin yapım sürecine katılımını desteklemektedir. Bu nedenle tasarımın yapım sürecinde kolektif bir üretim önerilmektedir. Kolay uygulanabilir olduğundan dolayı başta mimarlık ve güzel sanatlar öğrencileri olmak üzere, yapım sürecine dahil olmak isteyen gönüllüler tarafından inşasının yapılması düşünülmüştür. Kolektif yapım süreci toplumsal bağlarla birlikte yapıtın değerini de güçlendirecektir.
Deneyim mekanına parkın dört tarafından kolayca ulaşılır. -2.00 kotuna inildiğinde çeşitli yükseklikte sıkıştırılmış topraktan yalın sütunlar mevcuttur. Sağlık çalışanlarının isimleri topografya ve mekanın birleştiği çepere yazılmıştır. Kentsel bir mekan içerisinde yer alan parkta, yapıtın tasarımı için kentsel bir referans olmaması, tasarımın topografya ile beraber onun içerisine yerleşme fikrini desteklemiştir. Bu mekan, özellikle dokunsal algıya hitap eden, salt bir sanat objesi olmanın ötesinde, deneyim mekanına dönüşerek gündelik hayatın bir parçası olmaya çalışan ve böylece simgesel anlamını güçlendirecek duyusal bir sanatsal deneyim mekanı olarak tasarlanmıştır.