Üsküdar'da Mimar Sinan'ı Anmak Yarışması'nda, eşdeğer birincilikten sonra halk oylamasında en fazla oyu olan Sinan Yolu projesi; Üsküdar’da Sinan Üçgeni içinde bulunan alanda, Sinan yapılarına bir farkındalık ortaya konulmasını amaçlamış.
SİNAN YOLU
BAKI NOKTASI: SİNAN’IN İSTANBUL’U
İki külliye arasında kalan bu düzlük, Mimar Sinan’ın boğazın iki yakasında bıraktığı yapıtlarının aynı yerden seyredilebildiği bir izleme noktasıdır. 1547 tarihli Mihrimah Sultan Külliyesi ile 1580 tarihli Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi arasında bulunan kişi arkasında 1579 tarihli Atik Valide Külliyesi ve Çarşı Hamamı’nı bırakırken, boğazın karşı yakasında, kuzeybatı yönünde Beşiktaş’ta 1541 tarihli Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi ve SİNAN ÜÇGENİ.
TASARIM ODAĞI
Üsküdar, Osmanlı Mimarlığının neredeyse yarım yüzyılını şekillendirmiş Sinan’ın kariyerinde özel bir yer tutar. Sinan, otobiyografilerinde Üsküdar’da üç külliye, üç saray, bir mescid ve hamamlar inşa ettiğini bildirir. Anadolu’da gelen kara yolunun Üsküdar öncesi son durağı Sinan’ın tasarladığı bir menzil külliyesi olan Atik Valide Külliyesi’dir. Burada son kez dinlenen yolcu, külliyenin kuzeybatı yönündeki vadiden hareketle deniz yoluyla İstanbul’a ulaşacağı Üsküdar sahiline iner. XVI. yüzyıl Üsküdar’ının çekirdeğini bu vadinin boğaz sahiline açıldığı geniş üçgen düzlük meydana getirir. Sinan’ın kariyerinin ilk yıllarında inşa ettiği Mihrimah Sultan Külliyesi ile kariyerinin son döneminde inşa ettiği Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi, bu üçgenin boğaz yönündeki iki köşesini tanımlarken, vadinin üzerinde yer alan Çarşı Hamamı üçgenin doğu köşesini oluşturur. Diğer bir deyişle, Üsküdar’ın adeta sınırlarını belirleyen birer köşe taşı olarak değerlendirilebilecek olan Mihrimah Sultan Külliyesi ile Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi arasında kalan düzlük, Üsküdar’ın, hatta Anadolu’nun İstanbul’a açılan kapısıdır.
Bu düzlük, karayoluyla doğudan gelenin İstanbul ile ilk karşılaştığı nokta, İstanbul’u ilk gördüğü yerdir. Yahya Kemal’in İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar şiirindeki “Hangi şehir görmüş onun gördüğünü?” dizesinde dillendirdirdiği gibi bir İstanbul perspektifi sunar. Öte yandan, Üsküdar’a boğazın karşı yakasından yaklaşan biri ise Osmanlı Üsküdar’ının merkezinin Mihrimah Sultan Külliyesi ile Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi arasında yer aldığını bilir. Bu bakımdan, Mihrimah Sultan Külliyesi ve Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi aksında, Harem İskele Caddesi ile deniz arasında kalan meydan vasfı taşımayan alan, tanımsız ve kullanışsız düzlük tasarımın odak noktasıdır.
1555 tarihli Sinan Paşa Camii’ni, batıda Fındıklı’da 1562 tarihli Molla Çelebi Camii’ni, Tophane’de 1580 tarihli Kılıç Ali Paşa Camii’ni ve güneybatı yönünde, Tarihi Yarımada’da, 1561 tarihli Rüstem Paşa Camii ve 1557 tarihli Süleymaniye’yi görebilir. Bu bakımdan, adeta 360˚’lik bir Sinan seçkisi sunmaktadır.
TASARIM YAKLAŞIMI: ANTİ-MONUMENTALİZM, İŞLEVSELLİK
Sinan, XX. yüzyıl başında yeniden farkedildiğinde ya da keşfedildiğinde geçmişin görkemli günlerine özlemle çeşnilenmiş romantik bir yüceltmenin kahramanı olmuş, hayatı ve mimari kariyerine ilişkin gerçeklerin yerini çoğu zaman ilgi uyandıran hayali anlatılar ve abartılı yorumlar almış, böylece adeta kurgu bir Sinan yaratılmıştır.
Kamusal alanda yer bulan anıt, doğası gereği, tarihi bir olgu ya da olaya işaret eder, sanatın dilini kullanarak belleği manipüle ederek belirli bir ideoloji ekseninde tarihi yüceltir ya da eleştirir. Bu bakımdan, Sinan’ı bir anıt oluşturarak anmanın, anonim Sinan tahayyüllerini destekleyeceği beklenir. Sözgelimi, Sinan hakkındaki popüler rivayetlerden biri onun Mihrimah Sultan’a olan aşkından bahseder. Mihrimah Sultan Camii’nin civarında Mimar Sinan’ı anan bir anıtsal tasarımın, kamusal kavrayışta bu romantik rivayet ile ilişkilendirileceği ve hatta rivayeti tescilleyeceği öngörülebilir.
Anıt-Karşıtı / Anti-Monumentalist yaklaşım, mekan, olay ya da olguyu sembolize ederek kamusal alanda bir bellek manipülasyonuna şiddetle karşı çıkar. Sinan’ı, onu yorumlayan, ona göndermede bulunan bir anıt tasarımı ile anmak bu bağlamda reddedilmiştir. Öte yandan, ICOMOS (Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi) anıtı, “arkeolojik, tarihsel, estetik ya da etnografik önemiyle tanınan” yapıt olarak tanımlar. Bu bakımdan, Sinan yapılarının Sinan’ı anan, onun mimarlığını yücelten, hatırasını yaşatan ve onu ölümsüz kılan birer anıt olması, onu anmak üzere tasarlanacak müstakil bir anıtı gereksiz kılar.
Sinan’ın mimarlığı her ne kadar dönemin bazı simgesel kodları ekseninde belirli anıtsal öğeler taşıyor olsa da özellikle işlevsellik üzerine kurulmuştur. Strüktür kurguları ve plan çözümleri oldukça rasyoneldir. Üsküdar’da Sinan Üçgeni içinde bulunan bu alanda, işlevselliğin önüne geçen bir anıt yerine, bu alanın potansiyelinden yararlanılarak Sinan yapılarının, Sinan’ı yücelten birer anıt olduğu fikrinden hareketle tasarımda Sinan yapılarına bir farkındalık ortaya konulması amaçlanmıştır.
Mihrimah Sultan ile Şemsi Ahmed Paşa Külliyeleri arasında kalan siluete doğrudan etki edecek, Sinan yapıları ile yarışacak bir müdahaleden kaçınmak adına, tasarımda özellikle yatay bir yaklaşım ortaya konulmuş ve alanın kullanıcılarını kamusal alanda yeni kullanımlar öneren özellikle rıhtımın denizle ilişkisini sürdüren bir tasarım üzerine odaklanılmıştır. Bu alanda, zeminde hareketlerle Sinan’ın bu noktadan izlenebilen yapılarına doğru yönelen, kullanıcıyı Sinan yapılarına yönlendiren, Sinan yapılarına karşı bir farkındalık oluşturarak vista sunan Sinan yolu meydana getirilmiştir. Diğer bir deyişle, Mihrimah Sultan Külliyesi’nden Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi’ne doğru, oluşturulan rotayı takiben hareket eden Sinan’ın boğazın karşı yakasında bulunan Sinan Paşa Camii, Barbaros Hayreddin Paşa Türbesi, Molla Çelebi Camii, Kılıç Ali Paşa Camii, Rüstem Paşa Camii ve Süleymaniye’ye yönelir iken, zeminde yükselen yapısal peyzajın süreklilik içinde doğal zeminler yarattığı akışkan bir mekânsal kurgu oluşturulmuştur. Sinan yolu üzerinde kullanıcı uyarıcılar aracılığıyla bilgi edinerek adeta Sinan’ın meslek kariyerinin bir seçkisini izler ve Sinan’ın İstanbul’unda bir yolculuğa çıkar. Bu bakımdan oluşturulan rota, izleyiciye Sinan yapılarına ilişkin farkındalığını tetikleyerek kültürel bir deneyim sunar.
Sinan yapılarını referans alarak oluşturulan rota kesinlikle Sinan’ı anmak üzere oluşturulmuş bir anıt değil, ancak ona saygı duruşunda bulunan, bu alanın yaşaması için günümüz gereksinimleri gözetilerek oluşturulmuş deneyimsel bir peyzaj düzenlemesidir. Tasarım dili bakımından tarihselcilikten özellikle kaçınılmış, Sinan’ın mimarlığına öykünen canlandırma, yeniden yorumlama, gönderme ve izlenimlerden uzak durulmuş, Sinan’ı anarken günümüz kamusal alan kullanımını canlandırmayı hedefleyen bir tasarım anlayışı benimsenmiştir.
SİNAN YOLU: SİNAN ÜÇGENİ GEZİSİ
Odak noktasını Mihrimah Sultan Külliyesi ve Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi arasında kalan düzlüğün teşkil ettiği Sinan Yolu, Sinan üçgenini dolaşan bir Üsküdar gezisi önerir. Sinan üçgeni içindeki bu gezi, Sinan’ ait Mihrimah Sultan Külliyesi, Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi ve Çarşı Hamamı ile sınırlı olsa da, bu üçgen içinde kalan Osmanlı mimarlık mirasına da farkındalık oluşturan bir deneyim sunar. Rıhtımdan başlayan rota, 1 numaralı vista noktasında Boğaz’ın karşı yakasındaki Sinan yapılarına bakılar sunduktan sonra batıya Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi’ne yönelir. Şemsi Ahmed Paşa Külliyesi’nden bir XV. yüzyıl yapısı olan Rum Mehmed Paşa Camii’ne bir bakı sunmanın ardından doğuya, Mihrimah Sultan Külliyesi’ne doğru bir bakıyla ilerleyen rotayı, Balaban Caddesi’ne doğru güneye yönelerek, bir XVIII. yüzyıl yapısı olan Yeni Valide Camii’ni karşılar.
Rota, kilise olduğu kabul edilen yapı, Yeni Valide Külliyesi İmareti ve Sİneperver Valide Sultan Çeşmesi’nin yanından geçerek Yeni Valide Camii dış avlusu kuzey kapısına ulaşır. Caminin dış avlusu içinden ilerleyerek hazireyi çevreleyen ve doğuya doğru dirsek yapan geçit aracılığıyla Hakimiyeti Milliye Caddesi’ne ulaşarak, güneye Çarşı Hamamı’na yönelir. Çarşı Hamamı’nın güneyinde, hamam ile bir erken XVI. yüzyıl yapısı olan Kara Davut Paşa Camii arasında bulunan, rotada bir duraklama alanı oluşturan 2 numaralı cebe ulaşır. Buradan kuzeye yönelerek günümüzde çarşı olarak kullanılan hamamın içinden geçerek, Yeni Valide Camii, sebili ve Gülnuş Emetullah Valide Sultan Türbesi’ne yönelen ve geniş bir perspektiften bakı sunan 3 numaralı cebe ulaşır.
Buradan kuzeye hareketle bir erken XVI. yüzyıl yapısı olan Selman Ağa Mescid’ini çevreleyen açıklıkta konumlanmış cebe 4 numaralı cebe ulaşır. Buradan, Selmanağa Çeşmesi Sokak üzerinden Mihrimah Sultan Külliyesi’ne doğru yönelir. Burada öncelikle Mihrimah Sultan Külliyesi’ne bağlı, günümüzde Çocuk Kütüphanesi olarak kullanılan sıbyan mektebi izlenir, ardından kuzeye yönlenerek Kurşunlu Medrese Sokak üzerinden külliye güney duvarı boyunca ilerler. Külliyenin kuzey ucundan güneye doğru hareketle, medrese ve cami arasında bulunan merdiven aracılığıyla külliye avlusuna giriş yaparak ve Mihrimah Sultan Camii’ne ulaşır. Avlunun güney kapısından külliyeyi terk eden öneri rota, bir XVIII. yüzyıl yapısı olan III. Ahmed Çeşmesi ile sonlanır. Böylece, Mimar Sinan yapılarının sınırlarını çizdiği Sinan Üçgeni içinde Üsküdar merkezinde yer alan Mimar Sinan yapıları ile farklı dönemlerde inşa edilen Osmanlı mimarlık ürünlerine farkındalık uyandıran, onlara bakılar sunan gezi ile Sinan Yolu sonlanır.
TASARIM: DİL-MALZEME-AİDİYET
Sinan Yolu’nun tasarım dili, yerel değil, ancak, yere aittir; yerel sembolleri, malzemeleri tekrar etmez. Bu açıdan geleneksel mimari temsillerin ötesinde tamamen bulunduğu yere ait Sinan eserlerine vistalar sunarken, Üsküdar’da yer alan mevcut izleri, güneşi, hakim rüzgarı gözeten yere ait bir tasarımdır.
Sinan Yolu’nun temel girdilerinden biri rotada bakı ve durak noktaları oluşturan, öneri rota üzerinde yer alan küçük boşlukların tasarıma dahil edilmesiyle ortaya çıkan ‘kentsel içler’dir. Rota üzerinde tespit edilen bakı noktaları, küçük cep parkları, kentsel içler yaratarak yeni kullanımları desteklemekte ve Üsküdar’ın sert zemin karakterini kırarak doğal zemin ağırlıklı küçük cepler yaratmaktadır. Bu cepler su yollarını takip ederek suyun emilimine ve alanın drenajına destek sağlar. Peyzaj düzenlemesinde yaratılan geçirimsiz sert zemin kırılarak oluşturulan doğal zeminler alanda mikroklimayı desteklemekte diğer canlılar ve insanlar için klimatik konfor açısından zengin, yaşanılabilir, ekolojik bir kamusal deneyime dönüşmektedir.