Erhan Sağır Mimarlık&Tasarım

Aslıhan A. Erkmen / 06 Ekim 2023
"Şansı kişinin kendisi yaratır...” Erhan Sağır Mimarlık&Tasarım kurucusu İç Mimar Erhan Sağır ile Balat'ta bulunan yeni ofisinde Çat Kapı için buluştuk.

Yarattığı hikayelerle birlikte tasarımın her noktasıyla ilgilenerek projelerini hayata geçiren Erhan Sağır ve ekibiyle Balat’ta yer alan yeni ofisinde bir araya geldik. Tasarım ve işletme bilgisini yaptığı projelerde ortaya koyan Sağır, hem yurt içi hem de yurt dışı pazarına hizmet vermeye sürdürüyor. 

Petra The Flooring Co. desteğiyle gerçekleşen söyleşide Erhan Sağır ve ekibi özellikle gastronomi mekanlarında dinamik marka ve ünlü şeflerle çalışmalarına devam ediyor.

Aslıhan A. Erkmen: Öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Erhan SağırYeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nden, 2006 Ocak ayında İç Mimar olarak mezun oldum. Mezuniyetin ardından Sözer Grup bünyesinde iki sene kadar çalıştıktan sonra askere gittim. Döndüğümde de Autoban Mimarlık'ta iki yıl kadar çalıştım. Aslında bu yolun başlangıcının en büyük tarafı Autoban Mimarlık. Seyhan Hanım ve Sefer Bey'i çok severim, hâlâ da görüşüyoruz. Bu vizyonun temelleri orada başladı. Onlarla çok güzel projelere imza attık; Nişantaşı House Otel, Nişantaşı Hermes, Vakko yaptığım başlıca projelerdi. House Otel Ortaköy de yaptığımızprojelerden biriydi. Daha sonra onların referansıyla, House Oteller'e transfer oldum ve 2012 yılına kadar tasarım direktörü olarak çalıştım.

House Oteller’in sahipleri olan Ramazan Üren ve Ferit Baltacıoğlu, bu bulunduğumuz binanın da sahipleri. House Otel benim ilk resmi müşterim oldu. Çünkü onlarla danışmanlık sözleşmesi imzalayarak kurdum bu şirketi. Birlikte çalışmalar yapmaya devam ediyoruz. Önce Erhan Sağır olarak başladık, daha sonra Erhan Sağır Design Stüdyo'yu kurduk. Bu zamana kadar geliştirdiğimiz projeleri 2012'den beri hayata geçiriyoruz. 

Meslek hayatınızda Autoban'ın önemli bir yeri var anladığım kadarıyla...

ES: Evet, Autoban ciddi anlamda etkiledi. Çünkü hem müşterilerinin kalitesi hem de vizyonları ve tasarım çizgisi bana çok şey kazandırdı. Hiç bir zaman Autoban'dan ayrılıp Autoban'ın çizgisine sahip bir davranışta bulunmadım. Ama onların verdiği gusto bizim bugünkü yarattığımız karakterlerin başlangıcı oldu. Onun için de çok şanslıyım. 

Peki, ofisi kurma fikri nasıl ortaya çıktı?

ES: İlk etapta böyle bir fikrim yoktu. Ne zaman ki House Otel’deyken, Ferit Bey; "Bence vaktin geldi. Artık yapmalısın bu işi. Çünkü zaten yeterince işlerle ilgilisin, bilgi birikimin var, ayakların üstünde durmalısın" dedi bana da bir cesaret geldi. O, “mezun olduktan sonra iş nasıl bulacağım?" ya da "işi kurduktan sonra nasıl gideceğim?" korkusu bende de oldu. Orada da sınıf arkadaşımın annesi Sibel Aysan, benim akıl hocamdır. Hatta kutup yıldızımdır, öyle bir espri var aramızda. Bana şunu söyledi: "Çık git, Starbucks'a otur, orada müşteri bulacaksın." Nasıl bulunur oralarda diye düşünüyorum tabii.

O zaman ofis açmak zor olduğu için House Cafe Korner, benim masamdı. Ofisi resmi olarak açmadan önce orada oturup proje çiziyorum. Müşteri bekliyorum.

Bir gün oturuyorum; Emre Akdeniz var bizim müdürlerden. İçeriye Batya Kebudi girdi, takı tasarımcısı. Emre'ye, "Bana bir mimar lazım. Mağazayı yaptıracağım, bulamıyorum" dedi. Emre, "Bak masada oturuyor zaten" dedi. İlk işim işte böyle geldi. O acayip mutlu etmişti beni. Sibel Teyze de haklı çıktı tabii. 

Ben üniversiteye gidip konuşmacı olduğumda yerlerde gençlere bunu anlatıyorum; şans bence kişinin kendi yarattığı bir şey. Tabii o şans yaratılırken, yolda yürürken bir şeyleri görmek gerekiyor. Algısının açık olması gerekiyor insanın. Önüne geleni de iyi değerlendirmesi lazım. Orada oturarak başladık. Batya ile çok güzel bir mağaza yaptık Nişantaşı'nda. Sonra da başka isimlerle devam etti. 

Aslında iki tane de kırılma noktası var diyebilirim: Autoban'ın vizyonu, tasarım çizgisi ve House Oteller'in işletme bilgisi. Ben hem Seyhan Hanım ve Sefer Bey'e, hem de Ferit Bey, Ramazan Bey ve Canan Hanım'a şöyle teşekkür ediyorum: Biri bana tasarımı yüklerken, gözümde her gün o tasarımları görerek, uygulayarak sahip olurken; diğerleribunun işletmesel değerlerini kattılar. Çünkü bizim gastronomi noktasında ve otel sektöründe bu kadar başarılı olmamızın nedeni buradaki bilgilerle geldi. 

Tasarım yaklaşımı nedir Erhan Sağır’ın. Geçmiş dönemlere baktığınızda o anlayış, bakış açısı nasıl şekillendi?

ES2012 yılı benim ikinci mezuniyetim, o noktada bir karakterim yoktu. O karakterin oluşması için kendimi özgür bıraktım. Biraz rüzgar nereye eserse; her gördüğüm, her işittiğim, her dokunduğum objeden birşeyler çıkartmayabaşladım. Kimi zaman başarılı, kimi zaman başarısız oldum. O başarısız olduğum konularda da deneyim kazandım aslında. Bir malzeme seçiminden veya bir şey denemekten de korkmadım. Hiç bir zaman da çok iyi bir şey tasarlayacağım diye başlamadım, doğru bir şey çıksın ve doğru işlesin mantığındaydım. Bir işletmenin bu otel veya restoran olsun, doğru çalışması ve devamlılığı üzerine kurulu tasarımlar yapmaya çalışıyorum. Bu da hep bütçe yönetmemizden kaynaklı oldu. Bize gelen o zamanki markalar da "Erhan, bütçemiz böyle, yola nasıl çıkabiliriz”dediklerinde; çok parası olanın da çok kısıtlı bütçesi olanın da tasarımını yönetebileceğimizi gördük.

Bunu nasıl özetleyebilirim? Biz Midyeci Ahmet'in tek konseptini yaptık. Levent Börek'in 150 şubesinin hem tasarımcısıyım, hem yöneticisiyim, bütün her şeyiyle bizdeydi. Bir börekçi tasarımı da yaptık ama uluslararası ödül almış şef restoranlarının tasarımı da... Tek bir çizgide olursanız bunu yapmak mümkün olmaz, çünkü bunların hepsinin farklı karakterleri var.

Yani "şu tasarım niteliğini kabul ediyor musunuz" derseniz; hayır ama doğal malzemeyi kullanmayı, yaşayan malzemeleri kullanmayı, bazen günün popülerliğinin getirdiği malzemeyi kullanmayı seviyorum. Bunu da o günkü karakterim belirliyor. Biraz bukalemun gibiyim. Müşterinin rengine göre değişebilen ve onun karakterine bürünmeye çalışan bir ofisimiz var. Yani kendi karakterimizi çok net bir çizgi ile ayırıyoruz. Mutfak endüstriyel tasarım noktalarına kadar iddia ettiğimiz ve üstünde ısrarla durduğumuz yerler var. Ama tasarım konusunda müşteriye göre tamamen renk değiştirebiliyoruz.

Starbucks'tan sonra ofis ilk neredeydi?

ESStarbucks'tan sonra Akmerkez’in karşısındaydı. Orada bir ofise ortak olmuştum, birlikte çok güzel de işler yaptık, beraber büyüdük. Daha sonra onu ikna edip Nişantaşı'nda Avukat Süreyyaoğlu Sokağına geldik. Çünkü House Oteller'de çalışmaya başladığım an itibariyle Nişantaşı'nda oturdum. Hayalim hep orada ofisi açmaktı. Aynı zamanda o sokakta da oturuyordum. Önce Akmerkez, 1,5 yıl sonrasında da yaklaşık 5 yıl kadar Nişantaşı'ndaydık. Bazı ortaklıklarım oldu; çok sevdiğim tasarımcı arkadaşlarımdan Elif Genç'le, Dilara Çarkçıbaşı ile proje ortaklığı yaptık, Nihal Akarsu ile de 3-4 proje hayata geçirdik. Sonra da Topağacı'nda ilk defa 2020 yılında tam resmi olarak bağımsız bir şekilde ofisim oldu.

Balat’a geleli ne kadar oldu? Hikayesini, semtle olan ilişkinizi dinlemek isteriz.

ES1,5 yıl oldu. Bir tasarımcı olarak, egonu ve hırsını iyi yönetmen gerekiyor. Biz zaman içerisinde iyi şeyler yapmışız demek ki, insan biriktirmişiz. Biz Nişantaşı'nda devam ederken çok değer verdiğim Ramazan Abi bir gün: “Burası yeter, artık çıkma vaktin geldi" demişti. Çok uzun yıllar buradayım, ev, ofis, spor burada, bütün hayatı burada yönetiyorum, zaman kaybetmiyorum. Ama o, “artık Balat sana gözüküyor" dedi. Nasıl ilk 2012'de bizim yolu değiştirenler onlarsa 2020 yılında da onlar oldu.

Çünkü 2010 yılında iki yan bina, gene Ramazan Abi’nin, o binayı çelik yapı olarak tekrar yapmıştım. Yaparken, "Bir gün buraya taşınır mıyım?" demiştim. "Neden olmasın" dedi. O zamanlar hayalini kuruyorduk. Sonra, "Balat'ın anahtarını git al, Balat sende artık" dedi.  Ve hikaye öyle başladı.

Ben bu binaya çok girdim. Ramazan Abi ile zaman zaman buraya gelip kahve içerdik. Burası boş bekler, ara ara çekimler için kiralanır. Kışın geldiğimizde sobayı yakar, kontrol eder, giderdik. Hep aklımızda burası da vardı. Tabii burası çok heyecanlandırdı bizi. Metrekare olarak öbür yerden çok büyük değil aslında. Orası yataydı, burası katlı olunca bu sisteme alışmak gerekiyordu. Burayı çok ellemeyelim dedik, mevcudu koruyalım, eklentiler yapalım ve özgür ruhuyla devam etsin. 

Ben motor da kullanıyorum. Yukarıya yeni İstanbul diyorum. İstanbul'da Şişhane'den aşağı inmeye başladığınız zaman motorla o rüzgar bir geliyor. Bazen moralim bozuk oluyor, insanın kafası düşünceli oluyor. O yokuştan aşağı iniyorum, rüzgar esiyor, Haliç'i görmeye başlıyorsun, karşıda muhteşem camiler, eski İstanbul'un binaları, derken ofisin yerini görüyorum... Bir huzur, bir mutluluk, yeni bir enerji... Aynı şey Nişantaşı'na girerken de olur. Ofise girerken de ne kadar sıkıntımız olursa olsun yepyeni bir Erhan olarak merdivenlerden çıkıp, çocuklarla toplantılarımı yapıp, her geçen gün kendimi yenilemeye çalışıyorum. Bu ofis, bu manzara, bu deniz, bu yeşillik inanılmaz bir şekilde insanı yeniliyor. Büyük bir şans bizim için. Hep burada olur muyuz bilemiyorum. Çünkü bunun da tadını alıyoruz şu an. Bir mimarın zaman zaman kendini yenilemesi de gerekiyor. Buranın hikayesi devam edene kadar buradayız. Her geçen gün bir şey ekliyoruz buraya ufak ufak. Burada çok mutlu ve keyifliyiz.


Ekipten
Künye
Ofis Adı:
Erhan Sağır Mimarlık&Tasarım
Sahibi:
Erhan Sağır
Web:
Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :