Ofis kaç kişilik, nasıl bir yapılanma var?
ES: Tabii biz büyük bir gruptan geliyoruz. Hep Autoban Mimarllık'ın altını çiziyorum. Zaman içerisinde yaşadığım şeyler, ortaklıklar baktığımızda aslında tek bir yapının olmasını çok istemiyorum. Buranın tam bir dizayn ofisi olmasını, yani herkesin tasarıma katkıda bulunmasını istiyorum. Genelde bütün tasarımlar benden çıkıyor. Arkadaşların fikirlerine elbette değer veriyoruz. Zaman zaman bizim projelere onların da isteklerini eklediğimiz oldu. Çünkü bu bir takım işi. Ve doğal olarak da onların donanımlı olması ya da onların bu işi seviyor olması bana katkı sağlıyor.
16 kişiyiz burada. Birimlerimiz var, görselleştirme uzmanlarımız, proje sorumlularımız. Aynı zamanda şantiye tarafımız da var. Projelerin tasarımını yapıp, iki boyutluya gönderip proje ekibine, daha sonra da oradan sahaya gönderiyoruz. Aslında bir yandan da burası bir eğitim yeri; projeyi çizen arkadaşı da mutlaka sahaya gönderiyoruz, 3D görselleştirme uzmanlarımızı da... Çünkü çizdiği şeyin uygulamasını görürse daha başarılı olacağına inanıyoruz.
Eskiden İstanbul dışı projelerimiz için ofisten arkadaşlarımızı gönderirdik, şu an İstanbul, İzmir ve Ankara'da 3 projemiz var; oradaki paydaşlarla devam ediyoruz. Aslında bizim kurumiçi 16 ama, yurt dışında ve buradakilerle beraber 22 kişiye kadar ulaştığımız bir grubumuz var.
Yurt dışında da fazlasıyla projeleriniz var? Onun koordinasyonunu nasıl sağlıyorsunuz?
ES: Şöyle, şu an Londra'daki ofisi açtık, açıyoruz. Orada bir proje ortağımız var, genç bir meslektaşımız Ekin Albayrak. Bizim Londra'daki projemizin uygulama tarafını yaptı. Projelerin belediyelerle olan ilişkisi, onların konvert edilmesi ve oraya uygulanması işinde başarılı bir arkadaşımız. Londra'daki İtalyan restoranın tasarımı bize, uygulaması ve projenin çevrilmesi de ona ait. Şu an iş yoğunluğundan gidemedik ama önümüzdeki ay Londra'da, kısmetse ilk imzayı atıyoruz.
Aslında gidip-gelmek, şartları zor tabi ama deneyim kazanıyoruz, öğreniyoruz bir yandan da. Londra, Lizbon, Dubai, Los Angeles, bunların her birinde eş zamanlı projelerimiz var. Aslında benim telefonum hiç susmuyor. Çünkü Amerika bizle ters taraf çalışıyor, Londra ile saat farkı var, Avrupa ile de aynı şekilde... Ben aslında uyumayan, organik yaşayan bir adama döndüm ama çalışmayı seven bir insan olduğum için çok önemli değil.
Projelerin hikayeler nasıl ortaya çıkıyor?
ES: İşin açıkçası, bu ilk duyduğumuz andaki o projenin adı veya kişinin bize anlattığı ile alakalı bir şey. Biz o brief'e çok önem veriyoruz. Oradaki ilk temas önemli, çünkü biz her projeyi almıyoruz.
Almadığınız işler var mı?
ES: Eskiden çevirmiyorduk ama artık almıyoruz. Bazı problem yaşıyoruz. Bir yoğunluğumuzdan dolayı zaman problemi; yetiştirilemeyen proje diye ismimizin anılmasını istemiyoruz. İkincisi ise yatırımcı; iyi analiz etmeye çalışıyorum; yatırımcının aklı karışıksa uzak durmayı tercih ediyorum.
Ama o hikayeyi yaratma olayı bizde çok güzel bir noktaya geldi. Çünkü gastronomi alanında hep yeni bir karakter yarattığımız için, bazen ilk duyduğumuz kelime oluyor, bazen düşünmek istiyoruz.
Mesela Oses Gurme diye bir çiğ köfte restoranı yaptık. Bize ulaşmak için bayağı çaba sarf etmişler. Bir şekilde burada toplantı yaptık. Bir restoran istiyorum deyince; "Geleneksel bir ürün, avucunla sıktığında tavana fırlatıp olmuş mu diye test ettiğin bir şeyi benim çatalla bıçakla verme veya buna bir restoran yapmam çok kolay değil" dedim. Onlarda, "Onun için size geldik” dediler.
Beni en zorlayan projelerden biri o oldu, tasarım süreci uzun sürdü. Sonra burada sunum yaptık. Osman Yaşar çok değerli bir insan, karşısındaki insana da yaptığı işle ilgili çok değer veren ve bunu hissettiren birisi. Bizim en önem verdiğimiz şeylerden biri o. Bize değer verilsin isteriz. Hissetmek isteriz onu. "Çiğ köfte çiğ köfte olalı böyle bir itibar görmemiştir" dedi toplantının sonunda.
Bizim için çok değerli projelerden biri oldu. Çok zor bir şeyin kabuğunu değiştirdik. Bu aynı zamanda Cook Shop için de geçerli. Cook Shop bizim çok değerli markalarımızdan biri. Aslında 2020 yılında ikimiz de beraber ivme kazandık. Onların büyüme stratejisi içerisine biz de girmiş olduk. Cook Shop'u başka bir yere taşıdık. Özellikle Etiler villa konsepti, Selçuk Gengeç'le beraber, inandık, o da benim 15-16 yıllık dostum ve şu an Cook Shop'ların genel müdürü. Onlarla beraber Cook Box projesini ürettik. Daha dinamik, daha genç olsun dedik. Magnolia Shop yapalım dedik, bir karakter daha kazandırdık. Bunlar hep inançla oldu. Ve şimdi de yepyeni bir burger markası yarattık onlara, "Nata Burger" diye.
Yani bir marka durmuyor, biz o marka ile beraber büyümeye çalışıyoruz ve her talebiyle ilgili yeni bir karakter oluşturmaya çalışıyoruz.
Yaptığımız her marka hep devamlılık getirdi. Levent Börek'ten 120 yapmışız, Cook Shop'tan 40'ın üstünde yapmışız.
Onu soracaktım, kaç tane yaptınız?
ES: Şu an Levenet Börek 250'ye gitmiştir, 150'sini biz yaptık zaten. Cook Shop'a girdiğimizde 10'lu sayılardaydı, bugün 55'e falan çıktı ki şu an masamızda 7 tane daha Cook Shop'la ilgili proje var. Bu kadar markalarla devamlılık sağlamak kolay değil. Çok çaba sarf ediyoruz. Ekibimize çok teşekkür ediyorum. Onlar da inanılmaz, gece gündüz çalıştıkları durumlar var. Bu benim tek başıma yapabileceğim bir şey değil. Hikaye yaratmak evet, ama hikayenin geri bileşenleri, hikayenin diğer kahramanları hep onlar. Sadece ben bu işin görünen yüzü olarak varım.
Hep yeme içme mekanları üzerine konuştuk ama baktığımız zaman konut var, otel var, plaj var…
ES: Biz “Entertainment“ diyoruz, genişletiyoruz aslında. Bugün bir plaj daha gelse yapabiliriz. Çünkü plajı bir kere yaptık ama çok büyük bir plajı yaptık. Bir sushi restoranı koyduk içine bambaşka bir şey oldu.
Bir de durmuyorsunuz, sizden bir şey isteniyor, siz içine başka bir şey daha koyuyorsunuz?
ES: Evet, içine koyuyoruz, yeni bir şey oluşturuyoruz. Dün yeni bir toplantımız vardı bir butik otelle ilgili. İçeride topladıkları o kadar çok değerli eşya var ki, “bunları taşıyoruz” dediler. "Bir saniye" dedim; "Biz bu ürünlerden bir butik otel yapalım ve bunları burada satalım. Yani bunların müzayedesi burası olsun. Odalardan bunları satışa çıkartırız. Aşağıda bir alanımız olur, bunları korumaya alırız" deyince bambaşka bir şey oldu.
Bir şey olunca fikir üretiyoruz o anda ve o fikir bir karşılık görüyor. Bu çok değerli. Çok güzel geçti görüşmemiz, devam ediyor.
Gastronomi noktasında başarılı olduğumuz kadar otelde de çok başarılıyız. Yani otel zaten yapıyoruz şu an ama bunları sosyal medyada çok kullanmadığımız için insanlar bilmiyor. Biz yaptığımız son 40 projeyi belki paylaşmadık bile. Ama bunu da halledeceğiz.
Mekanların bir sürü parçaları var. Bir projeye başladığınız zaman bu unsurlar tasarımınızda nasıl hayat buluyor?
ES: Bodrum'da Mezra diye bir çok güzel şef restoranı yaptık. 7 dönüm içerisinde çok büyük bir alanda çalıştık. Kısa zamanda da projeyi teslim ettirdim, uygulamayı biz yapmadık. Ama uygulamanın yapılması için fiziken oradaydık. El birliğiyle çıkartmaya çalıştık. Haziran'ın ortası gibi açtık, güzel bir sezon geçirdi.
Orada mesela, tasarımın sorunları bir anda şöyle değişiyor: Çelik yapı yaptık, 6,5 metre yüksekliğe çıkıyor, 4 metreye iniyor, yansıyan yüzeyler, akustik nasıl olmalı, ses burada nasıl olmalı deyince; işin içine danışmanları ekliyoruz hemen. O danışmanlarla beraber aslında tasarım da bazen değişiyor. Ben böyle bir şey kullanmak zorundayım deyince; o zaman bizim başka bir şey tasarlamamız lazım. Hadi bakalım sil baştan, onları ekliyoruz. Onları ekleyince perdenin katsayısına bakıyoruz, yetmiyor; o zaman başka bir element bulalım diyoruz, orada başka bir element kullanmaya çalışıyoruz. Bu arada bizim için bulaşıkhane bile çok önemli. Biz bunu söylüyoruz hep. Yani yeni yaptığımız son Cook Shop'un Koşuyolu'ndaki projesinde arka tarafta kapalı bir alan vardı, hep kapalı alanlarda mutfak olur. Biz hep dışarı çıkartmaya çalışıyoruz. Bu sefer açık mutfak yapamayacağız, fiziken yer vermiyordu bize. Bu sefer üst katındaki alanı kırıp oralara cam koyduk. Çünkü herkes kendi motivasyonunu yükseltmeli. Ve bir gastronomi noktasında da bulaşıkhanedeki çalışan insan da servis yapan arkadaşla, bardaki arkadaşla benim için eşdeğerde. Kapıda karşılayandan görmediğimiz kahramanlara gidiyor. Çünkü arkada çok ciddi bir iş var. Mutfakta görünmeyen şefler var mesela. Bütün işi onlar çıkarıyor. Başarıyı yakalamak için de kişinin performansını artırmak lazım. O zaman da çalışma yerinin dinamiğini iyi noktaya getirmek lazım.
Hep söylerim tasarım bir masa, bir sandalye, bir zemin tasarlamak, bir duvarla bitmiyor. O aslında en son taç kısmı. Onun öncesinde altyapısında uğraşmamız gereken bir sürü nokta var.