1968 yılında Filiz Coşkun ve Coşkun Erkal tarafından kurulan Erkal Mimarlık’ın ikinci kuşak kurucu ortaklarından Emre Erkal bu ay Çat Kapı konuğumuz.
Covid-19 süreci sebebiyle fiziksel olarak gerçekleştiremediğimiz Çat Kapı röportajlarımıza çevrim içi olarak devam ediyoruz. 14 Ağustos Cuma günü YouTube kanalımızdan canlı olarak yayınlanan Çat Kapı röportajlarının bu ayki konuğu Erkal Mimarlık kurucu ortaklarından Emre Erkal’dı.
Türkiye mimarlığına önemli katkıları olan Ankara merkezli Erkal Mimarlık, Filiz Erkal ve Coşkun Erkal’dan sonra 2000 yılından beri faaliyetlerini Emre Erkal ve Ozan Erkal ile sürdürüyor. Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Emre Erkal ile 50 yıllık ofisin hikayesini, projeleri ve deneyimlerine dair gerçekleştirdiğimiz söyleşinin kısa başlıklarını burada okuyabilir, tamamını ise YouTube kanalımızdan izleyebilirsiniz.
Kendinizden ve Erkal Mimarlık öncesi deneyimlerinden bahseder misiniz?
Mimarlığa doğmuş bir aileden olmuş olsam da önce bir reddetme sürecim oldu. O zaman çok moda olan yapay zeka konuları ile ilgilenmek için ODTÜ’de Elektronik okudum. O dönemde kendimi geliştirmek için başka girişimlerim de oldu. Sonra bu konularda doktora yapmak üzere Amerika’ya gittim, sonuçta da mimar olarak döndüm. Çeşitli yerlerde biraz sanat, biraz tasarım, biraz teknoloji, biraz psikoloji yapay zeka vs. konularında deneyimim oldu. Sonuçta algısal konulara olan merakım diyelim beni mimarlık alanına getirdi. Biraz araştırma dünyasından geldim diyebilirim. Döndükten sonra tabi bildiğimiz uygulama projesi, belediye projesi mimar yönetmeliği gibi Türkiye’de bir mimarın karşılaştığı her şeyle ben de karşılaştım. Çok da memnunum, eskiden beri taşımakta olduğum bagajın bir kısmını zaman zaman kullanma fırsatım olursa da seviniyorum.
Ofise dahil olma süreciniz nasıl gelişti? Aile ofisinde çalışmak ve aradaki kuşak farkına dair deneyimleriniz nedir?
Ben geriye dönüp ofisin işlerine baktığım zaman her dönemde dünyanın içinde bulunduğu duruma cevaben hatta onlarla birebir ilintili projeler üretilmiş. Örneğin 1970’lerde Türkiye’nin endüstriyel olarak gelişim gösterdiği dönemde baraj siteleri, master planlar vs. üzerine çalışılmış. Sonra 80-90 yıllarda Türkiye’nin turizmi öğrenmeye çalıştığı dönemde birçok turizm projesi var. Hep dönemin gerekliliklerine göre insan var oluyor. Fırsatlarla şekilleniyor aslında hayalleriniz, idealleriniz. Ben 1999’da mezun oldum ve sonra New York’ta büyük bir mimarlık ofisinde çalışırken, bir yarışma projesi için izin aldım Türkiye’ye geldim. Sonra döndüğümde dedim ki burada bu kadar zorlanıyoruz, Türkiye’de birçok şey yapılabiliyor. Değerlendirip geldiğimde 2001 krizi oldu. O dönemde projelerimiz vardı ama arada sanat ile ilgili çalımalar yapma fırsatım oldu. Orada yapamazdım... Mimarlık ve sanatı bir arada yapma şansım oldu. Ama yeni dönemler açılıyor sürekli... Her dönemde kendimizi bir yerde buluyoruz. Bu da bir macera.
Eşref Denizhan Amfitiyatrosu
Benim için fırsatlar sunan bir ortam sağladılar, onun için teşekkür etmem gerek. Her zaman destekleyici ve açık oldular. Belli bir değer sistemini dayatmaktan ziyade, dönemi ve durumu anlamak onun gerektirdiği çözümleri tartışabilmek daha önem kazandı. Birlikte çalışmak demek herkesin biraz da bazı şeyleri geride bırakması demek oluyor. Ben buna ilk yaptığımız projelerde adapte oldum.
Farklı tipolojilerde projeleri olan Emre Erkal ile Erkal Mimarlık imzası olan Eşref Denizhan Amfitiyatrosu, Çankaya Üniversitesi Kampüsü gibi pek çok proje ayrıntılı olarak konuşuldu.
Çankaya Üniversitesi Kampüsü