'Hand made design & coffee shop' sloganıyla yola çıkan Volare, İtalyan kültürüyle yetişip kendine tablo restorasyonu gibi sıradışı bir meslek edinmiş Zeynep Muazzez Akkaya'nın, farklı ilgi alanlarını tek çatı altında buluşturduğu bir keyif mekânı...
İnci Balaban, Zeynep Balaban, Kerim Kürkçü, Zeynep Muazzez Akkaya
Moda'nın kafe popülasyonuna farklı bir soluk getiren Volare 'yi keşfe çıkıyoruz bu ay...
'Hand made design & coffee shop' sloganıyla yola çıkan Volare, İtalyan kültürüyle yetişip kendine tablo restorasyonu gibi sıradışı bir meslek edinmiş Zeynep Muazzez Akkaya'nın, farklı ilgi alanlarını tek çatı altında buluşturduğu bir keyif mekânı. Mutluluğun küçük şeylerde gizli olduğuna inanan Akkaya'nın Volare'de biraraya getirdiği ürünler ve yiyecekler de insana kendisini mutlu hissettiren türden...
Hem bu keyifli mekânı deneyimlemek hem de ortaya çıkış hikayesini dinlemek üzere, Akkaya ve tasarım ekibi ile biraraya geldik. Mimar Kerim Kürkçü, İçmimar Zeynep Balaban ve Grafik tasarımcı İnci Balaban'dan oluşan Haan Design Studio, arkadaşları Zeynep Akkaya'nın hayalini gerçeğe dönüştürürken, mimari çözüm ve marka kimliği hizmetini tek elden sunmanın gücünü de mekâna yansıtmışlar.
Caferağa mahallesinde yer alan dükkân, derinliği ve espası ile sahibini ilk görüşte kendine çekerken, tasarımın uygulanması ve ürünlerin eklenmesiyle birlikte, sokaktan geçenleri daha da cezbeder hale gelmiş. 2015'in Ocak ayında kapılarını açan Volare, daha çok tasarım ürünleri ile öne çıksa da mütevazı mönüsü ve sıcak çikolatası ile kendine şimdiden müdavimler edinmiş durumda...
Ekibin aldığı ilk tasarım kararı, zemini kaplayan siyah-beyaz dökme mozaiği aynen korumak olmuş. Yaratılmak istenen retro ortama birebir uyan bu öğe, 1950'lere ve 60'lara ait objelerle birleşince daha da anlam kazanmış. Giriş ile içerisi arasındaki kot farkının teraslama yapılarak aşıldığı Volare'de insanları önce yeme içme bölümü karşılıyor. Vitrin ise ürünler yerine kafe ziyaretçilerinden oluşuyor.
Girişte başlayan kotlama, dipteki mutfak tezgahına kadar devam ediyor. Kerim Kürkçü, girişteki kot farkını gidermek için kullandıkları merdiven ve terasların projenin ana elemanını oluşturduğunu söylüyor. Sergilenmek ve satılmak istenen ürün sayısı çok olduğundan, raf tasarımında hepsine yer verecek bir çözüme gidilmiş. Sergileme elemanı olarak kendini geri çekip ürünleri öne çıkaran rafların üzerindeki ahşap levhalar metallerin arasında hareket ederek, farklı kullanım olanakları sunuyor.
Mekâna ve markaya birlikte can vermek
Mimar olarak bu birlikteliği önemsediğini belirten Kerim Kürkçü, "Logosunu bilmediğiniz bir markaya iç mekân tasarlamak başka bir şey, marka geliştirme ve mimari çözümü birlikte yürütmek ise bambaşka" diyor.
Marka kimliği üzerine uzun yıllar farklı ajanslarda hizmet veren İnci Balaban ise, kendi mesleki birikiminden hareketle durumu şu şekilde özetliyor: "Marka demek, bir ürüne can vermek demek. Mimari çözümleri iyi üretilmiş şık bir mekân, markalaşma ile birlikte canlanmaya, bir kişilik olmaya başlıyor. Volare'de logo renklerinden kullanılan objelere kadar her şey 1950'leri çağrıştırıyor. Mekânsal tasarım, isim, grafik malzeme üretimi ile bir kişilik bütünlüğü oluşturmaya çalıştık. Hem Zeynep'in topladığı eşyalarda hem de kendi dünyasında, Volare'de hissedilen bu çocuksuluk duygusu var. Mekânın genel kimliği içerisinde bu çocuksuluk ve rengarenk dünya önemli bir yere sahip."
Eski nesneler toplamanın kendilerini de heyecanlandırdığını belirten tasarım üçlüsü, böylece Zeynep Akkaya'nın hayal ettiği mekânı daha rahat hayata geçirebilmiş. İçmimar Zeynep Balaban, aslında resim restoratörü olan arkadaşı Zeynep Akkaya için Volare'nin ek bir işten çok bir heves, gerçekleştirmeyi çok istediği bir hayal olduğunu söylüyor:
"Mekânı bulunca bizden fikir almak istedi. Kafasında birçok şey vardı. Bunları sadeleştirmeden, o birçok şeye uyarlanabilen bir mekân tasarladık. Çok bölümlü bir yer düşündük. Kafe bölümü dışarıya açılabiliyor. Arada satış, onun arkasında atölye alanı, en dipte de mutfak var. Aslında burası bir kafeden çok tasarım satış mağazası. Ayrıca çocuklar ve büyükler için çeşitli atölyelerin düzenlendiği bir yer."
Tek logo devri çoktan bitti
Marka kimliği çalışmalarına isim ile başlanmış. İtalyan Lisesi mezunu olan ve mesleki eğitimini İtalya'da alan Zeynep Akkaya'nın, kültürünü özümsediği bu dilde bir marka yaratmasının samimi bir seçim olduğunu ifade eden İnci Balaban, uçmak anlamına gelen Volare'nin Zeynep'e ve renkli dünyasına çok uyduğunu ekliyor. Son dönemde kanun gibi tek logo kullanmak yerine, esnek kurumsal kimlik çalışmalarının öne çıktığını söyleyen Balaban, bu doğrultuda üç farklı logo ürettiklerini belirtiyor.
Çok'u sergilemek için az'ı tasarlamak
Logoda tercih edilen renklerin mekâna nasıl uygulandığını ise Zeynep Balaban'dan dinliyoruz:
"Zeynep (Akkaya) çok renkli bir insan; renkten, şekilden, objeden hiç yılmıyor. Mimari bakış olarak rengi severiz ama çok da abartmayız. Mesela giriş bölümündeki tavanda türkuaz kullandık çünkü mekânı farklı algılatıyor. Burada sergilenecek ürünleri bildiğimiz için duvarların çok renkli olacağını tahmin ediyorduk. Ürünlerin geleceği alanı beyaz bırakıp, girişte kafe kısmında yine nötr gri tonları kullanıp, fonksiyon değiştikçe rengi de değiştirdik. Kakofonik olacak her yerde mimari olarak kendimizi geri çekip, ürünleri ortaya çıkardık. Değişebilir bir sergileme sistemi yaptık. Renk de bunun uzantısı olarak fonksiyona göre değişiyor."
Dükkânda sergilenen ürünlerle uyumlu bir şekilde grafik tasarımda da retro bir hava tercih edilmiş. Tasarımın genelinde güncel çizgiler kullanan ekip, detayda gizli öğeler ile dozunda bir retro hava yaratmış. Aydınlatmada spot yerine globlar kullanılarak bu vurgu güçlendirilmiş.
Her ışık farklı bir alana tekabül ediyor
Yine aydınlatma konseptine ilişkin bilgi veren Kerim Kürkçü, renk kullanımında olduğu gibi mekândaki farklı ışıkların da farklı alanlara tekabül ettiğine dikkat çekiyor: "İnsan bu ortamda birkaç mekânı birden yaşıyor hissine kapılıyor. Ortadaki satış alanında ürünler sergileneceği için bu alanda ışık daha güçlü kullanıldı. Giriş ve arka tarafta ise biraz daha sadeleşiyor. Duvarda sergilenen orijinal yağlıboya ve baskı resimler satışa sunulduğu için bu alanlar da aydınlatma tasarımı içerisinde düşünüldü. Bunun aynı zamanda mekân sahibinin ana mesleğine de bir vurgusu var. Burası bir bakıma Zeynep'in kendi küçük galerisi gibi de kurgulandı. Dolayısıyla tasarım sürecinde birbirinden farklı bu birkaç fonksiyonu biraraya düşünmemiz gerekti. Bu noktada da farklı aydınlatma düzeylerinden faydalandık."
Volare'deki aydınlatmalar modifiye edilmiş ya da özel tasarım ürünlerden oluşuyor. Zeminde kullanılan kotlama ile oluşan dilin yansımasını, tavana yerleştirilen gridal aydınlatmada görmek mümkün. Tavandaki gridlerden sarkan kablolu aydınlatmalar, genel hacimde güzel bir espas ve ritim yaratıyor. Spot ışığıyla harmanlanan akkor lambalar, mekânda çok daha yumuşak bir ışık dengesi oluşturuyor.
Seramikler burada ikinci baharını yaşıyor
Her şeyin el yapımı olduğu bu dükkânda, yapı malzemelerinin de bu benzer bir dile sahip olması gözetilmiş. Volare'nin büyülü havasında önemli rol oynayan kafe masaları, Zeynep Balaban'ın eskicilerden topladığı, 1970 ve 1980'lerde Gorbon Işıl'ın ürettiği, ikinci el seramiklerinden yapılmış. Balaban, mekânda kullanılan tüm seramiklerin vintage olduğunu, tasarımların da elde kaç karo varsa bundan hareketle üretildiğini söylüyor.
Ve mönü!...
Başta da belirttiğimi gibi Volare midemizden çok ruhumuzu besleyen bir mekân ama bir kafe olarak atıştırmalıkları ve kışın içinizi ısıtacak, yazın ferah bir nefes aldıracak içecekleri ile ikramda da eksik kalmıyor.
İngiltere'nin ünlü çay markası Whittard'ın bütün çeşitlerini burada bulabileceğinizi hemen not düşelim. Kahve meraklıları için de mönüye Petra'nın artizan kahveleri eklenmiş.
Günlük tatlı mönüsü cheescake'ler ve brownie'den oluşuyor. Nutellalı çilekli, acukalı patates püreli gibi farklı tost çeşitleri mevcut. Bu kombinasyonlar kafe müdavimlerinin isteğine göre de oluşturulabiliyor. Tostlarda ekşi mayalı ve glütensiz ekmekler kullanılıyor. Glütensiz ekmek Kadıköy Yeldeğirmeni'nden, antik tohumlardan üretilen ekşi mayalı ekmek ise Çanakkale Bigadiç'te geliyor.
Volare'de ayrıca satışa sunduğu yiyecek ve içecekleriyle de dikkat çekiyor. Deyrulzafaran Manastırı'nda üretilen Süryani şaraplarına ve zeytinyağlara Mardin'e gitmeden de ulaşmanız mümkün!
Özellikle küçük üreticilerin ürünlerine yer vermeye çalışan Volare, Hatay'ın Vakıflı köyünde yapılan likör, zeytin, peynir, turunç ve incir reçellerini de hem servis ediyor, hem satışa sunuyor.
Volare hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız.