Ömer Kokal'la bu kez yarı Egeli, yarı Akdenizli Datça'nın gizemli Antik kentlerini, büyüleyici güzellikteki büklerini keşfe çıkıyoruz.
Ege ile Akdeniz’in buluştuğu Reşadiye Yarımadası’nın bir tarafı Ege, bir tarafı Akdeniz. Genellikle dağ sırtlarından devam eden yol boyunca bazen Akdeniz’i, bazen de Ege’yi görürsünüz. Bazen ikisi birden seriliverir önünüze.
Datça yolu geçmişte çok zorlu bir yol iken bugün son derece iyi durumda. Akşam saatlerinde, tam da gün batarken Datça’da olursanız, sizi ilk karşılayan Datça’nın yel değirmenleri olacaktır. Ardından ver elini Eski Datça.
Eski Datça’da bulunan konaklama yerlerinin en öne çıkan yanları araç gürültüsünden uzak oluşları. Eski Datça’nın dar sokaklarında gürültüden eser yok. Bu nedenle çok rahat bir uyku çekip, Datça’nın dillere destan kahvaltısıyla güne başlayabilirsiniz. Kahvaltıda bölgenin doğal ürünleri ve Datça’nın ünlü üç “B”sinden ikisi, bal ve badem var. Üçüncü “B” ise balık. Onunla da akşam yemeğinde tanışırsınız.
Tamamen taş evlerden oluşan Eski Datça, asıl ününü Can Yücel’in son yıllarını burada geçirmiş olmasına borçlu. Burada bir sokağa onun adı verilmiş, sokak tabelası yanına bir de şiiri eklenmiş. İyi korunmuş ve çoğu restore edilmiş taş evler konut, pansiyon, restoran ve kafe olarak kullanılıyor. Eski Datça her daim sessiz ve huzurlu.
Eski Datça’nın komşusu Reşadiye, onun kadar ünlü olmasa da Türk sivil mimarisinin muhteşem bir örneğine ev sahipliği yapıyor. Bugün butik otel olarak kullanılan Mehmet Ali Ağa Konağı, 19. Yüzyıl’da inşa edilmiş. Restorasyon sonrası, geniş bir bahçe içinde incelikle tasarlanmış sıra dışı bir otel çıkmış ortaya.
Eski Datça’yı gezdikten sonra Datça’nın ünlü büklerine uğramalısınız. Sonrasında ise Knidos Antik Kenti ve yarımadanın en ucundaki deniz fenerinde günü sonlandırmanız uygun olacaktır.
Hayıtbükü, Ovabükü, Palamutbükü
Datça’nın merkezini geçtikten sonra yarımadanın en bakir bölgesine yolculuk başlıyor. Yol çok virajlı ve zaman zaman bozuk. Bu nedenle dikkatli yol almakta fayda var. Uzun süre tepelerden devam eden yol çam ağaçları arasından denize bakan Mesudiye Köyü’nden sonra inişe geçiyor. Pek çok bük Mesudiye Köyü sınırları içinde kalıyor. İlk olarak Hayıtbükü çıkacak karşınıza. Burası denizin tadını çıkarmak için ideal.
Reşadiye Yarımadası üzerinde elliden fazla koy ve bük olmasına rağmen en güzelleri yarımadanın güneyinde kalıyor. Hayıtbükü sonrası Ovabükü’nü geçip kıyı boyunca devam eden kıyıya paralel, yılankavi ilerleyen yol boyunca manzara muhteşem. Ancak asıl manzara bir virajı dönünce çıkacak karşınıza. Yolun aşağısında kalan Kurubük’de denizin rengi büyüleyici.
Sonrasında bölgenin en popüler bükü Palamutbükü geliyor. Uzun kumsalı ve yeşillikler içine yayılmış az katlı yerleşimi görünce, buranın neden çok sevildiğini anlayacaksınız. Kıyı boyunca sıralanan kır kahvesi havasındaki restoranlar o kadar doğallar ki, burada uzun zaman geçirmenize neden olacaklar. Ama daha görecek çok şey var deyip Knidos’a doğru yola çıkmak en iyi seçim olacaktır.
Knidos
Bazen tek arabanın zor geçtiği yolun sonunda yarımadanın ucuna kurulmuş olan ülkemizin en güzel antik kentlerinden Knidos’a ulaşılıyor. Burası bir Karya kenti olmasına rağmen Dorlar tarafından kurulmuş. Dar bir kıstak kenti ikiye bölüyor. Halka ait yapılar anakarada iken daha zenginlere ait özel konutlar kıstağın diğer tarafında kalan yarımadadaymış. Korunaklı limanları olması ve Ege ile Akdeniz’in geçiş yolu üzerinde oluşu Knidos’u önemli bir liman kenti yapmış.
Knidoslular limandan çok para kazanmış olmalılar ki çok zor bir coğrafyada iki tiyatrosu, sayısız tapınağı ve büyük bir agorası olan böylesi bir kent kurabilmişler. Girişte görünen tiyatronun dışında kentin daha yukarı bölümünde 8000 kişilik bir başka tiyatro daha var.
Knidos’u çevreleyen surlardan geriye kalanlar bile kentin gücünü anlamaya yetiyor. Ama kentteki en ilginç yapı Tanrıça Afrodit adına yapılmış olan tapınak. Antik dönemlerde kentler kendilerine koruyucu bir baş tanrı ya da tanrıça seçer, kentin en büyük tapınağını onun adına yaparlardı. Knidoslular, Afrodit’i baş tanrıça olarak seçtiklerinden onun adına bir tapınak inşa etmişler.
“Denizden gelen kadın” anlamına gelen Euploia adıyla da anılan Afrodit için yapılan tapınak az rastlanır biçimde yuvarlak planlı yapılmış. Romalı yazar ve filozof Pilinius, tapınağın tamamen açık inşa edildiğini, böylece Knidoslu Afrodit olarak ünlenen kült heykelin her yandan görülebildiğini yazmış.
Knidos’un zenginliği kentin yapılarından başka yetiştirdiği bilim adamlarından da anlaşılıyor. Güneşin çapını hesaplayan matematikçi Eudoksos, Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olan İskenderiye Feneri’ni inşa eden mimar Sostratos, Hindistan ve İran üzerine kitap yazan tarihçi Ktesias, Knidoslu’dur.
Yarımada tarafında Knidos’tan geriye pek bir şey kalmamış. Ama yarımadanın ucundaki tepeye inşa edilmiş deniz fenerinin masalsı görünümü büyüleyici. Fenere giden patika boyunca Knidos ve çevresi göz alıcı görüntüler sunuyor. Yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşün sonunda fenere ulaşılıyor. Artık Reşadiye Yarımadası’nın en ucundasınız. Bir yanınız Akdeniz, bir yanınız Ege.
Yeme İçme Alışveriş
Hüsnü’nün Yeri. Atmosferinden menüsüne kadar tam bir balık restoranı. Deniz kıyısına sıralanan masalarında akşam yemekleri çok keyifli geçiyor. Tel: 0252 712 83 35
Tuna Restaurant. Palamutbükü Plajındaki restaurant, deniz ve yemek keyfini bir arada sunuyor. Mezeleri harika. Tel: 0252 725 55 18
Datça Mesudiye Köy Ürünleri. Bal ve badem başta olmak üzere daha pek çok yöresel ürünü, uygun fiyatlarla buradan alabilirsiniz. Tel: 0252 712 23 24
Konaklama
Yağhane Pansiyon. Eski Datça. Eski bir zeytinyağı fabrikası restore edilerek huzurla konaklanabilecek bir pansiyon haline getirilmiş. Bahçesi ve kahvaltıları harika. Tel: 0252 712 22 87
Mehmet Ali Ağa Konağı. Reşadiye. Ülkemizin en özel konaklama mekanlarının başında geliyor. Tek kelime ile etkileyici. Tel: 0252 712 92 57
Gabaklar Bungalow Pansiyon. Hayıtbükü. Etrafta rahatsız eden hiçbir şey yok. Sakin bir koy, harika bir deniz, yeşillikler içinde bungalowlar ve sahibesi Sevgi hanımın nefis yemekleri. Tel: 0252 728 01 58