Dünya Miras Listesi ve İstanbul'un Korunması

mimarizm.com / 16 Mayıs 2008

Kadir Has Üniversitesi Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Lisans Programı, bu dönem dördüncüsünü gerçekleştirdiği konferanslar dizisinde Prof. Dr. Nur Akın'ı konuk etti. ‘Dünya Miras Listesi ve İstanbul'un Korunması' başlıklı konferans, UNESCO Dünya Mirasını Koruma Merkezi Heyeti nin İstanbul ziyaretinin hemen arkasından gerçekleşmesi bakımından da ilginçti. Türkiye'nin, UNESCO'nun kurucu ilk 10 üyesinden biri olduğunu, tek yapı ve tarihi çevre koruma konusunda UNESCO, ICOMOS gibi uluslararası kurumların içinde yer aldığını ve imzaladığı sözleşmelerle bu konuda alınan tüm evrensel kararlara taraf olduğuna değinen Nur Akın, "Türkiye, UNESCO'nun ve ICOMOS'un anıt ve sit korumayla ilgili tüm karar, uyarı ve yaptırım isteklerini yakından izlemek ve uygulamakla yükümlüdür" dedi.

İstanbul'un 1985 yılından bu yana tarihi yarımadadaki Sultanahmet Arkeolojik Parkı, Süleymaniye, Zeyrek Kentsel Alanları ve İstanbul Surları Koruma Alanı olarak belirlenen 4 bölgeyle Dünya Miras Listesi'nde olduğunu hatırlatan Nur Akın, 1993 yılından itibaren de söz konusu alanların korunması yönündeki endişelerin dillendirilmeye başlandığını söyledi. İstanbul'un Dünya Miras Listesi'nde yer alan bölgeleriyle ilgili son büyük değerlendirmenin 2006 yılı Temmuz ayında Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta gerçekleştirilen 30. Dönem Dünya Miras Komitesi Toplantısı 'nda yapıldığını anımsatan Akın, şöyle konuştu:

"Bu değerlendirme öncesi, Nisan 2006'da İstanbul'a gelen UNESCO-ICOMOS uzmanlarından oluşan heyet tarafından kapsamlı bir rapor hazırlanmıştır. Raporda, tarihi yarımadanın dünya mirası alanlarında ne yazık ki, bu özel statüyü zedeleyen bir tablo sergilendiği ifade edilmektedir. Vilnius toplantısının hemen ardından, uluslararası beklentilere uygun olarak İstanbul Valiliği'nce başlatılan en etkin girişim, konuyla ilgili Dışişleri, Kültür ve Turizm Bakanlıkları, İstanbul Belediyesi, üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinden temsilcilerin katıldığı ‘UNESCO Dünya Kültür Mirası Yürütme Komitesi'nin kurulması, ve aylık toplantılarla İstanbul Dünya Mirası alanlarında yapılanlar ve yapılması gerekenlerin hep birlikte tartışılmasıdır. Raporda beklenen ikinci önemli girişim ise, restorasyon uygulamalarından kaygıyla söz edilen ve yapılan çalışmaların durdurulması istenen İstanbul kara surlarının korunması için uygun yaklaşım ve yöntemlerin tartışıldığı bir uluslararası sempozyumun (Ocak 2007) ve onunla bütünleşen workshopların gerçekleştirilmiş olmasıdır".

2 Temmuz-10 Temmuz 2008 tarihleri arasında Québec 'te yapılacak olan Dünya Miras Komitesi'nin 32. toplantısında İstanbul'un Dünya Miras Listesi'ndeki durumunun yeniden gözden geçirileceğini vurgulayan Akın, İstanbul'un ya yeniden beklentileri karşılaması için verilecek 1 ya da 2 yıllık ek süre ile listedeki yerini koruyacağını ya da beklentiler sağlanıncaya kadar ‘Tehlike Altındaki Miras' listesine alınacağını kaydetti. Prof. Dr. Nur Akın, bütün bu olasılıklara karşın asıl önemli olanın, evrensel değerleri tartışılmaz İstanbul'un, bu niteliklerini bizlerin herkesten çok bilip değerlendirmesi olduğunun altını çizdi.

Prof. Dr. Nur Akın'a göre 2006 raporunda eksikliği önemle vurgulanan 5 temel konu ve onların Temmuz 2008'de Québec'de yapılacak Dünya Miras Komitesi toplantısı arifesindeki durumları

l. Yönetim planı eksikliği ve etkileme alanı (tampon bölge): 2006 raporunun temel önerilerinin başında, Dünya Miras Listesi'nde yer alan her alanda yapılması gerekli bütünleşik ve kapsamlı bir yönetim planının, tarihi yarımada için de gerçekleştirilmesi beklentisi vardır. Hazırlanması zorunlu bu yönetim planı çerçevesinde, iyi koordine edilmiş ve açık tanımlanmış yönetim rolleri ile, izleme sorumluluklarına ihtiyaç olduğu vurgulanmaktadır. Rapora göre söz konusu planın, 1 Şubat 2008'e kadar tamamlanmış olması beklenmektedir.

Bu bağlamda, İstanbul Dünya Miras Alanı Yönetim Planı'nın hazırlanması amacıyla 2007'nin 10. ayında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi'nce "Tarihi Alan Yönetim Başkanlığı"oluşturulmuştur. Başkan, Danışma Kurulu ve Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu'ndan oluşan bu grup sözkonusu planı yapmak; onaylatmak ve denetlemekle yükümlüdür. Yeni başlanan çalışmalar sürdürülmekte ve başkanın ifadesine göre, planın 1 yıl içinde tamamlanması hedeflenmektedir. Konuya açıklık kazandırmak amacıyla, Ocak 2008'de YTÜ'de "Alan Yönetimi ve Planlaması" konulu uluslararası bir toplantı düzenlenmiştir.

2006 raporuna göre bu miras yönetim planı, "dünya mirası alanının görsel bütünlüğünü korumalı ve yüksek yapılaşma da dahil olmak üzere, yeni imar girişimlerinin denetlenmesine yönelik araç olarak bir etkileme bölgesi tanımını getirmelidir" denilmektedir.

2006 raporuna göre, tarihi yarımadanın her iki yakasında sahil şeridiyle tanımlanan mevcut sınırlar tarihi yarımadayı korumak için yeterli değildir. Raporda "Haliç'in kuzey ucuyla Boğaziçi'nin Asya kıyılarındaki alanlarını da  içine alacak yeni bir tampon bölge oluşturulması gereklidir" denilmektedir. Hatta bu bağlamda öneri daha da geniş tutulmakta ve kuruluşu Antik döneme dek uzanan İstanbul'un önemli tarihi semtlerinden Galata-Beyoğlu'nun da mevcut Dünya Miras Alanı etkileme bölgesi içine alınmasının doğru olacağı belirtilmektedir.

Yönetim Planı'nı hazırlamakla görevli "Tarihi Alan Yönetim Başkanlığı", söz konusu sınırlarla ilgili çalışmalarını sürdürmektedir. 2006 raporunda da vurgulandığı gibi, bu konuda dikkat edilmesi gereken, Eyüp, Haliç'in kuzeyi (Galata-Beyoğlu), Boğaz'ın Avrupa ve Asya yakasında 1.Boğaz Köprüsü'ne kadar uzanan kesim, Üsküdar, Haydarpaşa, Kadıköy ve hatta Prens Adaları tarihi yarımdanın siluetiyle karşılıklı etkileşim içinde olduğudur. Alan yönetimi açısından bu kadar geniş bir tampon bölge, çok büyük bir alandır. Ve çok sayıda farklı kurul ve kararın biraraya getirilmesi gibi zor ve karmaşık bir durum yaratmaktadır. Ama İstanbul tarihinin esasını oluşturan tarihi yarımada da, başka bir miras alanına benzemeyen özel bir durum sergilemektedir. Bu nedenle de, önce düşünüldüğü gibi, Haliç'in ve Marmara'nın ortasından geçen bir tampon bölge sınırı önermek de, bu özel değer için çok yetersiz kalmaktadır.

2. Yüksek yapılar ve tarihi yarımada: UNESCO tarafından Mayıs 2005'de Viyana'da düzenlenen "Dünya Mirası ve Günümüz Mimarisi-Tarihi Çevre Yönetimi" başlıklı konferansın ardından oluşturulan Viyana Memorandumu, tarihi çevrelerdeki yüksek yapılaşma üzerinde duran son uluslararası çalışmalardan biridir.

Tarihi kent peyzajını oluşturan tüm verilere karşı duyarlı olunması gerekliliğini önemseyen Viyana Memorandumu, tarihi kent peyzajının korunması ile çağdaş mimarinin gelişiminin birlikte nasıl yürütüleceğini inceleyen detaylı çalışmalar yapılmasını ve özellikle tarihi miras alanları bağlamında, konunun daha da ağırlık taşıdığını vurgulamaktadır. Bu konuda, 1996'da Dünya Miras Listesi'ne alınan Köln Katedrali önemli bir örnek oluşturmaktadır. 2002 yılında Köln için hazırlanan master planında, katedralden yaklaşık 800m. uzaklıkta yapılması istenen, katedralin görünümünü etkileyecek gökdelenler grubu nedeniyle bu tarihi yapı, 2004'deki toplantıda ana listeden tehlike listesine alınmış, son olarak 2006'da da –uzun tartışmalar sonucu- yetkililerin konuyla ilgili olumlu yaklaşımlarına bağlı olarak, yeniden ana listeye çıkarılmıştır.

Benzer bir siluet analizi konusu da, listeye bu yıl alınan Sydney Opera Binası'yla ilgili olarak verilebilir. Sydney Opera Binası'nın listeye alınabilmesi için hazırlanan dosyada, binanın tampon bölgesinin oluşturulması amacıyla yapılan siluet analizleri, Opera Binası'nın çevreden bütünüyle kesintisiz bir biçimde nasıl algılanması gerektiğinin önemini ortaya koymuş ve yapının listede tampon bölgesiyle bütünleşik bir biçimde önerilmesi, listeye alınmasında etkin rol oynamıştır.

Bu çerçeve içinde, İstanbul'un Dünya Miras Listesi alanlarında, yukarıda üzerinde durulan yönetim planı ve alanın tampon bölge gerekliliklerinin yanı sıra, tarihi yarımadanın evrensel niteliğini zedeleyeceği düşünülen Haliç Köprüsü, Haydarpaşa Gelişim Projesi, Galataport gibi dünya miras alanı ve etkileme/tampon bölgesinin siluetini etkileyebilecek büyük ölçekli projeler hakkında (Sydney örneğinde olduğu gibi) siluet-etki analizlerini de içeren etüdlerin yapılması zorunludur.

3. Sultanahmet Arkeolojik Parkı ve Four Seasons Oteli: 2006 raporunda Sultanahmet'teki, İstanbul tarihinin en özel noktalarından biri olan arkeolojik parkın önemine değinilmekte ve yapılmakta olan otel ekine dikkat çekilmektedir. Bilindiği gibi, bu özel alanın önemi 1938 yılında ünlü Fransız plancı Henri Prost'un İstanbul için yaptığı kentin ilk imar planına kadar gitmektedir. Bugün kazı yapılan yerden Sultanahmet Cami ve oradan Marmara Denizi'ne kadar olan bütün alanda kazı yapılması ve hiçbir şekilde yapılaşmaya açılmaması gerekliliği üzerinde durularak, burası "arkeolojik park" olarak ilan edilmiştir. Burada 1000 yılı aşkın Bizans döneminin en önemli imparatorluk yapıları, kademe kademe denize kadar uzanan saraylar vardır ve kuşkusuz bunlar, dünya mirası İstanbul için çok değerlidir. (1912'de bu alanın yanarak boşalmış olması nedeniyle, 1938'de H.Prost plan önerilerini geliştirirken buraları boştu.) Bu büyük alandan bugüne, tümünün %1'ini bile oluşturmayan ve 1990'dan bu yana kazılan kısım kalmıştır. Şimdi yapılmak istenen otel de, bu özel alanda yer almaktadır. Halen 2 bloğu bitmiştir, 3.cüsüne de yakında başlanacaktır. Tarihi birikim açısından İstanbul'la karşılaştırılabilecek tek kent Roma olabilir. "Acaba tarihi Roma'nın merkezindeki Forum Romanum'da böyle bir uygulamanın 1/3'ine izin verilebilir miydi?" diye sorulması gerekir.

4. Zeyrek ve Süleymaniye: Türkiye'nin de kabul ettiği tarihi alanların korunmasıyla ilgili uluslararası mevzuatlar 1964 tarihli Venedik Tüzüğü'nden başlayarak 1996'da İstanbul'da gerçekleştirilen HABİTAT II Konferansı'na kadar tüm uluslararası ilkeler, "tarihi yapıların özgün değerlerini yitirmeden" korunmaları gerekliliği üzerinde durmaktadır. Söz konusu çerçeveye uygun bir biçimde Zeyrek ve Süleymaniye'deki yaklaşımın da hedefi, her iki bölgeyi oluşturan tarihi yapıların yeniden yapımından ve yeni inşaattan çok, mevcut tarihi binaların restore edilerek korunmalarının sağlanması olmak zorundadır.  Buradaki uygulamaların odak noktası, tüm uluslararası tarihi çevre ve onu oluşturan tarihi yapılar kapsamında, yıkım ve yeniden yapmaya başvurmadan, mevcut dokunun yerinde onarımına özen gösterilmesidir.

Zeyrek'te, 2006 raporunda önemle belirtildiği gibi, sadece Aralık 2003'de Türkiye Ulusal Ahşap Birliği'nin girişimiyle, uygulamaları 2005'te biten 2 ev restore edilmiştir. Ancak bölgenin korunması için şimdiye kadar yapılanlar yetersizdir.1 yıl önce (2005 tarihli 5226 sayılı yasa uyarınca) Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı olarak kurulan KUDEB (Koruma-Uygulama-Denetim Müdürlüğü) aracılığıyla basit onarım çerçevesinde, Süleymaniye ve Zeyrek'teki ahşap yapıların özgün detaylarının korunması konusunda çabalar başlamıştır.

2006 raporunda, Süleymaniye bölgesinde "mevcut dokunun rehabilitasyonunun koruma yoluyla olması, boş parsellere yapılacak yeni yapılarda, tarihi yapıların kopyasını yapmak yerine, kentsel ve dokusal bağlama uyum aranması gerekliliği" üzerinde durulmaktadır. Bu da, tüm koruma alanında çalışanların çok iyi bildiği gibi, evrensel düzeyde 40 yıldır kabul görmüş, artık tartışılması söz konusu olmayan bir yaklaşımdır.

5. "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıklarının Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun": Son olarak değinilmesi gereken konu, 2005 yılında çıkartılan 5366 sayılı kanundur. 2006 raporunu kaleme alan UNESCO/ICOMOS uzmanları, korumadan çok yapılaşmayı teşvik eder gibi görünen bir mevzuat örneği olarak bu kanunun uygulanmasından kaygı duymaktadırlar. Kanun hükümleri çerçevesinde belirlenen yenileme alanlarından bazılarında çalışmalar başlamış ve avan projelerin Yenileme Kurulu'na sunulma sürecine girilmiştir.

Üzerinde çalışılan yenileme alanlarında kültürel mirasın korunmasında ve bölge için geliştirilen yeni proje önerilerinde, bölgeyi oluşturan karakterin göz ardı edilmemesi ana hedef olmalıdır. Esas amacın "yenileme" olduğu durumda, "tarihi ve kültürel varlıkların korunarak yenilenmesi"nden çok, yasanın başlığındaki gibi "yenilenerek korunması", özgünün yıkımını, niteliklerinin göz ardı edilmesini ve yeniden yapımını ön plana çıkartacaktır. Oysa bilindiği gibi bu yenileme alanlarının her birinin (Süleymaniye; Sulukule; Tarlabaşı gibi), İstanbul'un çok çeşitlilik sergileyen tarihi içinde, özel bir karakteri vardır.

Ayrıca, bu alanların sorunlarına çözüm getirebilmek için uzmanların görüşü kadar, bölge sakinlerinin görüşüne ve katılımına da önem verilmelidir. Bu konunun uluslararası "kentsel sihhileştirme" çalışmalarında sürekli olarak üzerinde durulmaktadır. 2006 raporunda da bu konuda, "sit alanı yöneticileri, imar ve yeni yapılaşmadan ziyade korumayı esas alan yönetim çerçevesinde, halkın katılımıyla ve diğer paydaşlarla bir işbirliği kültürü geliştirmelidirler" denilmektedir. Sulukule Yenileme Alanı bu konuda önemli bir örnek oluşturmaktadır.


İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :