"Gaudi'nin ölüm yıldönümü nedeniyle bu yazıyı yazarken, Katalan mimarın yaşamıyla ilgili başka zaman dilimleri geldi aklıma... İlk izlenimler kalıcı izlenimler olur çoğunlukla. İlk bakışta Gaudi'nin herkesten farklı bir görünüşü vardı..."
7 Haziran 1926, vakit gün ortasını geçmişti, Barselona'nın merkezindeki cadde-i kebir yani Gran Via'nın Carrer Girona ve Carrer Bailen arasında kalan kısımda yerde yaşlı bir adam yatıyordu. Yoldan geçenler yaşlı adamın etrafında toplandılar. Halen nefes almakta olan yaşlı adamı bir tramvayın ezdiği söyleniyordu. Üstünde kimliğini gösteren hiçbir belge yoktu. Ceketinden ve papyonundan işçi olmadığı anlaşılıyordu fakat giysileri pek eskiydi. Pantalonunun paçaları yıpranmış, pabuçlarının tabanları çok zamandır tamir görmemiş gibiydi. Acaba başka birinin giysilerini giymiş bir dilenci miydi? Eski ceketinin bir cebinde bir avuç üzüm ve fıstık vardı, diğerinde ise İncil'den bir bölüm. Güçlükle taşındığı üç sokak ötedeki kimsesizler hastanesinde kendisine sürekli ismini soran hemşireye verdiği yanıt kimseye pek bir şey ifade etmedi. Ancak ertesi gün gelen Rahip Gil Parés tarafından teşhis edilebildi. Meçhul yaralı, bitmeyen kilisenin hayalperest mimarı Antoni Gaudi i Cornet'ten başkası değildi. İki gün sonra, akşamüstü beş civarında, ortaçağdan kalma kimsesizler hastanesinin soğuk bir yatağında öldü.
12 Haziran 1926 Cumartesi günü Gaudi'nin cenazesi tüm Barselona'yı sarstı. Siyah atların çektiği siyah arabadaki tabut Gaudi'yi Sagrada Familia'nın mezar odasına taşırken yollar ve balkonlar her sınıftan insanın matem halinde olduğunu gösteriyordu. Barselona gazetesi ‘La Vanguardia' haberi küçük puntolarla tam sayfa olarak vererek, töreni saran derin üzüntüyü, cenazenin çok dokunaklı olduğunu beş kez tekrarlayarak anlatıyordu. Yine bir Haziran gününde, 25 Haziran 1852'de Reus'da dünyaya gelmişti Gaudi...
Gaudi'nin ölüm yıldönümü nedeniyle bu yazıyı yazarken, Katalan mimarın yaşamıyla ilgili başka zaman dilimleri geldi aklıma. Eğer bir kimse ait olduğu topluluktan farklı duruyorsa hemen kıskançlık ve kötü niyetli davranışlar etrafını sarar. Gaudi'nin çağdaşı ve rakiplerinden biri olan mimar Lluis Doménech i Muntaner, genç Gaudi'nin Café Pelai'de din karşıtı bir grupla sıkı fıkı olduğunu ve onlarla sıklıkla görüştüğü dedikodusunu başlattı. Café Pelai Barselona'da La Rambla'nın başında, Carrer Pelai'nin köşesindeydi. Gaudi'yi tanıyanlar için bu hiç de şaşırtıcı değildi. Chicago Üniversitesi Sanat Tarihi Profesörü Josep Pijoa, Gaudi'nin dinle olan krizinin yıllarca sürdüğünü söylemişti. Aslında entelektüeller ve sanatçıların buluşma yeri olan Café Pelai'de bir araya gelenlerin esas konusu din değil Katalanizm idi. Artık o kafe yok ama mekanın ve o zamanlar orada olan insanların en güzel betimlemesini Rus Yahudisi yazar Issac Iakovlevish Pavlovski'ye borçluyuz. Pavlovski, "Çok seyahat ettim ama hiçbir yerde Katalonya'daki kadar yürekten, açık kalpli insanlar görmedim. Pireneler'in kırsal insanları şık, varlıklı, okur yazar şehir beyefendilerine dönüşmüşler. Sadece Katalanca konuşurlar. Çocukları okul çağına kadar tek kelime İspanyolca bilmez" der ve şöyle devam eder; "Yaz ve kış, haftanın beş günü saat 2'den sonra Katalanistler Café Pelai'ye gelip büyük bir masanın etrafında toplanıp, hararetle konuşurlar. Bu kafe sanki Katalonya Parlamentosu'dur".
Gaudi'nin içinde hiç durmadan kaynayan Katalanizm yaşamını da hızlandırıyordu. Endişeler ve çelişkiler içinde geçen gençlik yıllarında, yaşlı mimar Joan Martorell i Montells onun elinden tuttu. Çok dindar ve iyi yürekli biri olan Martorell, Gaudi'nin tüm çıkıntılarını görüyor ve onu herkesten daha iyi tanıyordu. Gaudi'den 20 yaş büyük olan Martorell, mimarlık alanında herkese açık olmayan pek çok kapıyı Gaudi için araladı ve hatta daha geniş açtı. Gaudi'de taşların arasında bir pırlanta ışıltısı görüyordu ve onu asistanı olarak kabul etti. Gaudi'nin sevmediği ve pek de iyi olmadığı bir konu olan geometri konusunda onu eğitti. Martorell usta, genç asistanını kanatları altına aldı ve onun kendi kanatlarını geliştirmesine yardım etti. Bu yardım, onu zamanın en ideal işvereni olan Eusebi Güell ile tanıştırmak biçiminde oldu. Yani Katalonya ve İspanya'nın büyük işler dünyasının ağır topu olan ve büyük bir servetin veliahtı olan Eusebi Güell i Bacibalupi ile...
Gaudi'den 8 yaş büyük olan Güell yine çok büyük bir servetin varisi olan Isabel Lopez ile evliydi. İsabel'in babası, Kantabriya sahilindeki Comillas köyünde fakir bir ailenin çocuğu iken, 14 yaşında istikbalini aramak üzere İspanyol kolonisi Küba'ya gitmiş ve 20 yıl sonra büyük bir servetle geri dönmüştü. Acaba nasıl edinmişti bu serveti? Afrikali köleler üzerinden olsa gerek. Çok parayla döndüğü Barselona'da bankalar, firmalar, demiryolları ve madenler satın aldı. Daha sonraları Katalan dilinin en büyük romantik şairlerinden birisi olacak olan papaz Jacint Verdaguer de onun emrindeydi. Bir madenci köyü olan Comillas, tamamen Lopez'in oldu. Köyü malikaneler ve anıtlarla donattı. Kendi geçmişini unutmak veya unutturmak için ya da kendine olan hayranlığı arttığı için midir, köyüne bir de Katolik Papaz Yetiştirme Okulu açtı. Acaba bu tamamen Lopez'in iyi niyetinden mi, yoksa İspanya Kralı XII. Alfonso'nun 1878'de Lopez'e verdiği Comillas Markisi ünvanı karşılığında mıydı?
E. Güell ve I. Lopez evliliğinden daha ideal bir işbirliği olabilir miydi? Taşınır ve taşınmaz mallar, endüstriyel ve finansal yatırımlar iki aileyi sıkıca bağlamış olmalı. Ama bütün bu varlığın varisi olan Eusebi paradan başka konulara da ilgi duyuyordu. Resim, edebiyat, mimarlık ve bilumum romantik konular. Bu konular genel olarak aileye yabancı konulardı. Baba Eusebi kendi kendini yetiştirmiş birisi olarak, hayatında bu lükslere yer ayıracak zaman bulamamıştı. Güell'ler gibi Lopez'ler de sosyal hayatın merdivenlerini hızla çıkıp, önce belediyede sonra Katalonya Parlamentosu'nda kendilerine yer bulmuşlardı. Her şeyleri vardı. Tek eksikleri bir aile mimarıydı. Joan Martorell bu konuda yardımlarına koştu. Oğul Eusebi Güell kendi aile mimarını seçerken, Martorell ona Gaudi'yi tanıştırdı. Zamanın tanıkları işveren ve mimar arasında iyi bir ilişki kurulduğunu yazmışlar. Ama Eusebi henüz kiminle karşı karşıya olduğunu bilmiyordu.
Eusebi Güell'in Gaudi'ye verdiği ilk iş Barselona sahilinde bir av köşküydü. Hemen ondan sonra da La Rambla'ya çok yakın Güell Sarayı işi söz konusu oldu. Ayrıca şehir dışında babadan kalan büyük malikaneye ahırlar ve büyük bir bahçe projesi sıradaydı. Pedralbes'de kendi mitolojik bahçelerini yaratmak istiyorlardı. Gaudi'ye de bunları tasarlamak kalıyordu. Pedralbes'te Güell Malikanesi'ni ve bahçelerini yaparken Gaudi başka işlere de el atmıştı. Yaratıcı hayal gücü coşmuş vaziyetteydi. Burjuvazi patronları hep ona iş yaptırmak istiyordu. Barselona ve çevresinden Mataro'dan iş alıyordu. Benzer işler yapıyordu, yani artık bir özgün Gaudi üslubundan söz ediliyordu. Amerikalı profesör George R. Collins şöyle söylüyor: "Gaudi'nin mimarlığı çeşitli aşamalar geçirmiş. 1878'de Barselona Mimarlık Okulu'ndan mezun olduğunda, okul projelerinden itibaren gözlenen oldukça Viktoryen bir üslubu vardı. Ama hemen sonra çok belirgin bir geometrik kütleler mimarlığına geçti. Bu kütlelerin cepheleri tuğla, taş ve rengarenk seramiklerle kaplıydı. Demir işleri çiçekler veya ejderha motifleriyle coşuyordu ve mimarlığı "mudejar" denilen üslubun etkisindeydi. Bu döneminin en iyi örnekleri olarak Casa Vicens, Güell Malikanesi ve Güell Sarayı sayılabilir. Sonra Gotik ve Barok üslupların dinamizmi ile oynamaya başladı.
1882'ye gelindiğinde yaşlı, inatçı Josep Maria Bocabella halktan topladığı bağışlarla Kutsal Ailenin Çocukları Derneği'nin (Institution of the Children of the Holy Family) büyük projesi olan kilisenin temelini attı. Proje, mimar Francisco de Paula del Villar'a verilmişti. Murcialı, yaşlı, dürüst bir mimar olan Villar, Gaudi'nin hocalarından biriydi. Planlar tamamlanıp mezar odasının inşası başlayınca farklı görüşler de ortaya çıkmaya başladı. Villar kolonlarla ilgili farklı bir görüş sergilerken, girişimci Bocabella'nın mimari danışmanı daha başka bir görüşteydi. Bu danışman Joan Martorell'den başkası değildi. Tartışmalar sonucunda Villar istifa etti. Tam da bu sırada Martorell'in aklına Gaudi'nin kendisine bir manastırın inşaatında ne kadar yardım ettiği geldi. Yani dini yapılar konusunda deneyimi vardı. Bu işi ona devretmek çok iyi bir fikirdi. Zaten planlar da hazırdı. Fakat ortada bir problem var gibiydi. Yaşlı Bocabella ve Sagrada Familia'nın destekçileri çok dindar Katoliklerdi. Gaudi ise kiliseye bile gitmiyordu. Bocabella ve Gaudi birbirlerini hiç tanımıyorlardı. Yetmişlerinde olan Bocabella, ne Martorell'in genç bir asistanı olduğunu biliyordu, ne de onun yetenek ve inançlarını. Ama Martorell'e sarsılmaz bir inancı vardı. Bu sebeple Martorell, Sagrada Familia için Villar'ın yerine Gaudi'yi tavsiye edince hiç itiraz etmedi. İşini beğenmezlerse nasıl olsa onu da değiştirirlerdi!
İlk izlenimler kalıcı izlenimler olur çoğunlukla. İlk bakışta Gaudi'nin herkesten farklı bir görünüşü vardı. Saçları açık renkti. Saç rengi tek başına bir şey ifade etmeyebilir ama Katalonya'da çok yaygın olmayan mavi bir çift göz de açık renk saçları tamamlıyordu. Mavi gözler! Tam da Bocabella'nın dindar teyzesi Joaquima'nın dilediği gibi. Sagrada Familia'nın mimarının gözleri mavi olmalıydı. Bocabella'nın ofisindeki ilk görüşmede bu şart da yerine gelmiş oldu! Peki, bu detayın mimarın mesleki faaliyeti için ne önemi olabilirdi?
Bilindiği gibi ana renkler değişik psikolojik tepkilere sebep olurlar. Mavi siyahtan daha olumlu tepkiler alır. Koyu renk gözlü toplumlarda mavi gözler daha belirgindir. Geleneksel olarak daha çok beğenilirler. Hiç de bilimsel gelmiyor kulağa, değil mi? Gaudi'nin var olan pek az fotoğrafının hepsi de siyah beyazdır doğal olarak. Yani göz renginin fotoğraftan anlaşılması mümkün değildir. Çağdaşı rahip Llorenç Riber, Gaudi'nin gözleri için şöyle demişti: "Ah! Onun o gözleri, hem büyüleyici hem de ürkütücü".
İnsanların tanımlamaları özneldir. Kişisel algılar nesnel tanımlamaların üstüne çıkabilir. Gaudi'nin çağdaşı olan gazeteci Jaume Bofill şöyle yazmış: "Gaudi insanın gözünün içine bakar, karşısındakini sözcüklerinin gücü kadar gözünün ışığı ile etkilerdi. Şık bir centilmendi. Hep saygıdeğer biri olarak yaşadı. Önceleri Sagrada Familia'ya gelişlerinde arabasından inmeden talimatlar yağdırırken, sonraları mütevazı bir inşaat ustası gibi işiyle yaşamaya başladı. Zaten artık para için çalışmıyordu ve burjuvaziye hizmet etmekten bıkmıştı".
Bir başka tanık da 20. yüzyıl başlarında Barselona Üniversitesi Kütüphanesi'nde çalışmış olan Miquel Farra. Muhtemelen Gaudi'den çok genç birisi ve onu yaşlılığında tanımış. Şöyle diyor: "Onunkiler kadar neşeli bir ışık saçan başka gözler görmedim. Hafif alaycı, delip geçen bir çift göz ve şimşek gibi delici bakışlar". Hakkında böyle tanımlar yapılan Gaudi nedense hiçbir patronu ile işini dostça bitirememişti. Sanat tarihçisi Manuel Trans "Gaudi'nin dostça ayrıldığı yegane patronu Tanrı oldu" diyor.
Gaudi'nin kendi kişisel çatışmaları kadar, son işi Sagrada Familia da UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alındığı 2005'ten bu yana giderek artan bir kültürel çatışmalar alanı yaratıyor.
Ümran TOPÇU
Yard. Doç. Dr, Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi
Kaynaklar:
1. George R. Collins, Article on Gaudi in The New Encyclopaedia Brittanica, 15th. Edition (Chicago,1992)
2. Joan Castellar- Gassol, GAUDI The Life of a Visionary, translated by Paul Martin. Edicions de 1984. Barcelona,Catalonia.