'Şehirsel Bedenler'in Geçmişi ve Geleceğine Dair...

Çare Olgun ÇALIŞKAN / 03 Aralık 2012
Parisli ve çok yönlü bir şehir felsefecisi olan Thierry Paquot, şehirlerin evreleri boyunca türlü kalıplara girmiş ya da özgürleşmiş bedenlerimizi izliyor “Şehirsel Bedenler” adlı kitabında.

Kitapta biraz geçmişe gidersek, Ortaçağ'da ideal bir şehir tipi yoktur iddiasıyla karşılaşırız. Ancak belirli mekansal ortaklıklar, bugüne oranla beden-şehir uyumunun daha öncelikli olduğunu kanıtlar niteliktedir:


  İtalya'da Ortaçağ yerleşimi 'Lucca'

Bu dönemde bazen damalı planın benimsendiği, bazen dairesel formla yayılan, bazen de şekil ve etkileri birbirine karıştıran şehirler tasvir edilir. Bu şehirlerin ortak yanıysa dar, dolambaçlı, engebeye uyumlu, rölyefe uyan ve daha eski olanı koruyan sokaklarıdır. Sokak genişlikleri genellikle onu çevreleyen binalar ve sokağı kullanan insanların -vasıtalı olsun ya da olmasın- ölçüleri ve algılarına, sokağın kullanılma yoğunluğuna dayalı olarak belirlenir. Bu yüzden olsa gerek, 12. Louis döneminde Paris'teki Notre-Dame Sokağı 7 metrelik genişliğine rağmen en önemli sokak sayılmaktaydı ve diğer bir çok sokak sadece 1 metre genişlikteydi… 


  Volterra'da sokak, İtalya

18. yüzyıl sonlarına doğru sokaklar insan yaşamında daha geniş yer almaya başlayacaktır. 1781'de Paris'in Odeon Sokağı, kentteki ilk kaldırım ve aydınlatma çalışmalarına ev sahipliği yapar, sokak dolaşımını aksatan engeller kaldırılır, evler numaralandırılır ve belirli oranda genişletilir. Tarihçi Arlette Farge'ın değimiyle sokak, "orada bulunan insanların kıpırdanmasından itibaren hareket halinde bir mekan" halini alır. Bu dönemde sokak bir yandan yoksullar için bir sığınak ve adı kötüye çıkmış bir suç yatağı iken, öte yandan özentili bedenlerin kendilerini gösterdiği, gezintinin ve meraklı bakışların yaygınlaştığı bir kamusal alan oluverir. Yeni toplu ulaşım araçları ve istasyonlar, insanların manzara algısını ve güzergah ezberlerini değişikliğe uğratır; vitrinlerde boy gösteren icatlar, tabelalar birbiriyle yarışmaya başlar ve müşteriyi çeken havasıyla modernleşen şehir yaşamı sokağı kendi tekeline almaya başlar.

19. yüzyılda Paris'te, dönemin valisi Baron Haussmann tarafından "kenti düzene koyma" adı altında yapılan uygulamalar, Ortaçağ dokusunun yıkılıp geniş bulvarların açılmasına ve çok sayıda yeni bina ve meydanın yapılmasına yol açmış, yaşanan bu dönüşüm sürecinin nedenlerinden birinin de kenar mahalleleri ve halkın başkaldırma aracı olan sokak barikatlarını ve eylem gücünü kırmak olduğu hep bilinmiştir.


  Paris'te Hausmann planına göre açılan bulvarlar 
      
Camillo Sitte'nin bir klasik halini alan "Şehirler Kurma Sanatı"na da başvuran Paquot, kitabın modern şehirlerin düzenlenmesindeki aleladeliği ve itici güçlerin yoksunluğunu aktaran satırlarını öne çıkarır:

"Eskiler"in uygun yol sistemi ve dolaşım kolaylığı sağlamadaki başarısını, dağınık yolların imgelemeye ve alışılagelmiş binayla yapıları uyumlu bir biçimde tasarlamaya nasıl izin verdiğinden bahseden Sitte, "yeniler"e dair kaleme aldığı kısma "oysa" ifadesiyle başlayıp, "var olan gerçek ve arzu edilen konuların çeşitliliği, zenginliği çoğaldıkça, tumturaklı kurallara uygunluğunu, modern yerleşimlerin gereksiz simetrisini ve tekdüzeliğini de o denli mahkum etmek gerekir" diye ekliyor.

Bina cephelerinin hizalanışı, düz çizgi halinde bir planlama, düz hat saplantısı, duyarlık belirtisi taşıyan her şeyin atılması, işlevin önceliği, sokakta trafiğin, çabukluğun ve yaya aleyhine ulaşım olanaklarının yeğlenmesi… Bütün bunlar şehirsel dekorun, konforun ve karayollarındaki "cana yakınlığın" kısırlaşmasına nedendir. Bu kötü durumun vurgusu yine Sitte'den gelir:

"Günümüzde uygulama açısından hiç kimse şehircilik ile bir sanat sıfatı gibi ilgilenmiyor, yalnızca teknik bir sorun gibi ele alıyor."  
      

Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :