Parisli ve çok yönlü bir şehir felsefecisi olan Thierry Paquot, şehirlerin evreleri boyunca türlü kalıplara girmiş ya da özgürleşmiş bedenlerimizi izliyor “Şehirsel Bedenler” adlı kitabında.
Sokakların benzersiz olduğunu, bedenlerimize kendi dillerini kabul ettirdiklerini düşünebilirsiniz. Ama sokaklar ve bedenlerimiz arasındaki etkileşim, iletişim yakında teknolojinin etkisiyle kökten değişeceğe benziyor. Bedeni neredeyse işlevsiz kılan bu yeni düzen, kaldırımlara ve yol güzergahlarına döşenecek akıllı çipler ve uydu teknolojisine dayalı bir operatör sisteme cep telefonunuzla bağlanmanızdan ibaret. Konumunuz, varmak istediğiniz yere olan mesafeniz, en kısa yol tarifi, çevrenizdeki binaların mimari ve tarihi özelliklerinin aktarımı gibi konular hakkında telefon ekranınıza ulaşacak sanal bilgiler, bedeninizi daha az yoracak …
Doğallıktan uzak ve teknoloji tabanlı bu yol çoktandır Japonya ve San Francisco'da deneme aşamasında. Turistlerin beğenisini kazanacağı aşikar olan bu yöntemin bedenleri zaptetmekle az yormak arasında nerede duracağı ise tartışma konusu…
Dalan döneminde açılan Tarlabaşı bulvarı
"Şehirsel Bedenler"de, ayrıca "yalınayak olma hali"ne de dokunuluyor: Şehirde ender görülür ve yoksullukla bağdaştırılır olsa da Paquot, insan ayağı ile şehir tabanı arasındaki etkileşimin ilginç bir akıma yol açtığından bahseder; Barefooting.
1998'de Fransa'da başlayan ve anlamı "yalınayak gezme" olan akımın ayakkabı karşıtı temsilcileri, hiçbir yasanın kısıtlama getirmediği yalınayak dolaşma haklarını kullanarak gündelik bir yaşama sanatını uygular ve bunu şiddetle tavsiye ederler. Tek sıkıntılarıysa yollardaki hayvan dışkıları ve aşırı girintili-çıkıntılı yüzeylerdir. Elbette günümüz şehirlerinin sorunlu altyapıları düşünüldüğünde bu akımı hakkıyla yapmak belirli bir kahramanlığa da işaret ediyor.
Kitapta yer yer, bir yığın sözle ve ispatla anlatılabilecek konuları bir çırpıda aktaran ve az yer kaplayan ifadeler de mevcut. Bence, "İnanılmaz ama gerçek. Şehir artık tüketerek kendini kabul ettirenlerden başkasını hoş karşılamıyor" sözü tam da böylesi bir ifade…
Özellikle banliyölerde sayıları giderek azalan banklara gönderme yapan Paquot, şöyle ilginç bir tartışma konusu başlatıyor:
"Bir toplumun insanlıktan çıkarılışı, en temel misafirperverlik işaretinin, birlikte yaşamın ilk aşamasının, yani bank gibi böylesine halka açık sıradan bir şeyin yok olmasıyla başlar" deniliyor… Ve bazılarının payına diğerlerinden fazlası düşüyor diyor George Orwell… Bankın ayakları, kolları ve bir sırtı olduğunu ve bir insanı andırdığını düşününce bu durum daha da acımasız bir hal alıyor. Oysa Şehirsel Bedenler, şehirde oturan bir insanın nerede oturursa otursun, hatta nerede ayakta durursa dursun o şehrin dekoruna katkıda bulunduğunu savunuyor.
Bisiklet, insan ve şehir etkileşimini de su yüzüne çıkaran Paquot, kitabın çeşitli bölümlerinde haklı olarak bugünkü durumumuzun yetersizliklerine işaret eder. Her şeyden önce ekolojik ve tutumlu bir ulaşım aracı olan bisiklet konusuna otoritelerin daha fazla öncelik ve önem vermesi gerektiğini paylaşıyor. Bazı belediyelerin uyguladığı bisiklet kiralama ve park istasyonları dışında bisiklet-otomobil savaşında alınacak daha çok yolumuz olduğunu belirten Paquot, New York gibi pek çok şehirde çok vitesli, hidrolik frenli ve çok iyi süspansiyonlu bisiklet-taksilerin yer aldığını, bisikletli çekçek ve onun sömürgeye özgü resimlerinin çok ötesinde olduğumuzu ekliyor.