'Şehirsel Bedenler'in Geçmişi ve Geleceğine Dair...

Çare Olgun ÇALIŞKAN / 03 Aralık 2012
Parisli ve çok yönlü bir şehir felsefecisi olan Thierry Paquot, şehirlerin evreleri boyunca türlü kalıplara girmiş ya da özgürleşmiş bedenlerimizi izliyor “Şehirsel Bedenler” adlı kitabında.

Kitap, başta kamusal alanlar ve mekânlar olmak üzere yan yanalığımıza farklı bir yerden bakışı da içeriyor. Bunu ele alırken, her kişinin, şehrin bir yerinde ya da yolculuğu sırasında komşu koltukların işgaline uygun olarak başkalarıyla arasında kurmak istediği mesafeyi ölçen etologlardan (karakter bilimcilerden) esinlenen çeşitli sosyal araştırmalara kulak veriyor.

Örneğin, Wolfgang Schivelbusch, "Trenle Yolculuğun Tarihi" (Histoire des voyages en train) adlı kitabında, yolculuğun zorunlu kıldığı yüz yüzelikten kaçınma aracı olarak istasyon edebiyatının icadını ve rıhtımlara kitap satış noktalarının konulmasını anlatır. Böylece yolculuk boyunca kitabın içine dalarak bir başkasının bakışlarından kurtulursunuz. Hatta okuyormuş gibi bile yapabilirsiniz, sonuçta asıl derdiniz bu geçici komşunun bakışınızı yakalayarak sizi sorgulamasına fırsat vermemek değil mi?

Şehirsel Bedenler, kibarca mesafe koruma, fiziksel temastan kaçınma ve bir ilgisizlik stratejisi geliştirme üstüne başka öyküler de içeriyor... Günümüzde cep telefonları, bu yabancı kalmayı başkalarına kendi sesimizi dayatarak ve kimi zaman yüksek bir tonda daha da belirgin hale getirir. Paquot bu noktada, Amerikalı psikolog Robert Sommer'in kişi başına düşen kullanılabilir alanı açıkça sınırlayan, koltukların dirsekliklerle birbirine bağlandığı hava alanlarını ifşa ettiği kitabına başvuruyor. Bu konuda hayli kızgın olan Sommer şu tespitte bulunur: "Havaalanı tasarımcıları yolcuların hepsini seyirciler veya insandan kaçanlar olarak düşünmüş sanki..."

Paquot, kitabın sonlarına doğru Paris üzerinden günümüz metropollerine bir gönderme yapıyor:

"Artık Paris, yatakhaneleri, duygusuz mimarisi ve toplama kamplarına özgü şehircilik anlayışına sahip mega toplu yerleşimleri, gündelik hayatın üçe bölünüşü (metro-iş-uyku) ve faaliyetlerin bölgelendirilmesi (iş, ikamet, tüketim, boş zamanlar) olmaksızın düşünülemez. Altıgenin (coğrafi sınırlarının benzerliği nedeniyle Fransa'ya verilen isim) tamamı, köylerin çıkışındaki klonlanmış ev parselleriyle şehirliye dönüşüverdi ve bölgeleri şehirleşti…"


  Günümüz metropolleri; Sao Paolo (üstte) ve Şangay.

Perdeyi günümüz klişe metropollerinin göz kamaştıran ruhunun doğal bir mahalle ortamıyla hiçbir zaman yarışamayacağı tespitiyle kapatan Paquot, son alkışları, şehre ve şehirsele dair, beden üzerine, kamusal alan, sokak, yerler, beş duyu, beden duruşları, yürümek alt başlıklarıyla sunduğu kaynakça gezintisi ile topluyor.

Benim son sözlerimse kitabın ön yüzüne dair… Kapağındaki mesaj, bir bisikletli olan ve şehirlerin gidişatından yana kötü polisi oynayan yazarın ruh haliyle örtüşse de kitabın adından esinlenip kurulan hayalleri arkasına alıp bizden saklıyor; iyimserlik ve umut neredeyse tükendi diyor… Size sunduğum bölümler bir yana, bu mesajı, kitabı okurken de hissettim.

Umarım siz bu tükenmeyi hissetmezsiniz ve "sorun yalnızca bendeymiş" der, suçumu ön yüzle paylaşırım… 



Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :