Bu sene ülkemizin birçok bölgesini akademik çalışmalarımız nedeniyle gezme fırsatı bulduk. Yine bu seyahatlerimizden biri de İzmir’e idi. Daha İzmir’e yapacağımız gezi öncesinde Şirince’ye gitme planları yapmıştık. Aslında tüm gezeceğimiz yerleri planlamıştık ama Şirince’yi mutlaka görmek istiyorduk.
Bu sene ülkemizin birçok bölgesini akademik çalışmalarımız nedeniyle gezme fırsatı bulduk. Yine bu seyahatlerimizden biri de İzmir'e idi. Daha İzmir'e yapacağımız gezi öncesinde Şirince'ye gitme planları yapmıştık. Aslında tüm gezeceğimiz yerleri planlamıştık ama Şirince'yi mutlaka görmek istiyorduk.
İzmir'e ulaştığımız da hemen Aydın otobüsü ile Efes'e vardık. Her gezimizde mutlaka konuşkan bir taksi şoförüne rastlarız. Yine kural değişmedi ve taksi şoförümüzü bulduk. Meryem Ana, Efes, Selçuk ve Şirince'den oluşan günlük bir tur planladıktan sonra yola koyulduk. Öncelikle Meryem Ana'nın evine geldik. Burası oldukça güzel bir bahçe içinde kurulmuş, kuş cıvıltılarıyla dolu bir mekan. İnsan bu bahçeye girdiğinde keşke böyle bir bahçeye sahip olsam hissi duyuyor. Orada çok kısa kaldıktan sonra, Efes'in üst kapısına doğru yola çıktık. Daha doğrusu aşağıya doğru inmeye başladık. Bu arada yukarıdan tüm Selçuk görülüyordu. Yavaş yavaş buraların bozulmaya başladığının fark ederek üzüldük.
Efes'e geldiğimizde birçok hediyelik eşya dükkanını geçerek, (buradan birkaç magnet ve bir şapka mutlaka alınmalı) üst kapıya vardık. Oldukça yüklü bir giriş parası verdikten sonra Efes gezimize başladık. Çok çeşitli milletlerden turistlerle birlikte bizde fotoğraf çekerek diğer kapıya doğru yürüyüşümüze devam ettik. Aynı zamanda o devirlerde nasıl böyle tasarımlar yapmışlar ve her şeyi nasıl bu kadar düşünmüşler gerçekten hayran olmamak mümkün değil…Uzun bir yürüyüşün ardından ki sıcakla bu ikiye katlanıyor, kapıya geldik. Buradaki dükkanlardan da su, ayran ve maden suyumuzu aldık. Artık Şirince'yi görmek üzere arabamıza binebilirdik.
Selçuk'tan 7 km uzaklıktaki Şirince köyüne ulaşabilmek için oldukça yokuş ve dönemeçli bir yoldan yukarı çıktık. Yaklaşık denizden 350 km yükseklikte olan bu köy günübirlik gelip-gitme olanağına sahip bir yerleşim yeri...
Selçuk'tan Şirince'ye doğru hareket ettiğimizde taksi şöförü bize çevreyi tanıtmaya başladı. Muhabbetimiz sırasında aslında Şirince'nin Çirkince olduğunu öğrendik. Bu isim değiştirmenin enteresan hikayeleri varmış. Anlatılanlara göre M.S. 5. yüzyıllara dayanan köyün eski adları arasında en popülerleri Kırkınca ve Çirkince'ymiş. Başta ünlü Kiepert haritalarında Kyrikindje, Kirkincdsche, Kirkidje, Kırkıca biçiminde adlar verilmiş. Bu ad değiştirme hikayeleri çok çeşitli…Bir hikayeye göre yukarıdaki köyün varlığını gizlemek için Ayasuluk'ta ve başka yerlerde Çirkince denilmiş, çirkinliğe ait hikayeler anlatılmış. Çirkinliğe ilişkin anlatılanların en belli başlısı, Aydınoğulları döneminde azat edilen bir grup Rum'un kendilerine gösterilen bir yere yerleşmeleri ve yerleşeceğiniz yer güzel mi diye sorulduğun da çirkince olduğunu söylemeleridir. Bu durum Vali Kazım Paşa köye gelene kadar sürüp gitmiş. İzmir'in kurtuluşu sırasında boşalan köye 1924 yılında Selanik ve çevresinden gelen Türk aileleri yerleştirilmiş. Bu sırada Çirkince'yi ziyarete gelen zamanın İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa'yı köyün öğretmeni Muallim Suat Bey, yazıp bestelediği "köy marşı" ile karşılayınca Vali Bey çok duygulanmış ve köyün adının bundan böyle Şirince olarak değiştirilmesini söylemiş. Ayrıca bu güzel yörenin Çirkince adı alamayacak kadar güzel olduğunu ileri sürerek bundan sonra güzelce olarak adlandırılmasını istemiştir. Tabi bunların hepsi söylentilerden ibaret. Bu konuda halk anlatımları dışında çok bir bilgi edinemedik.
Bu güzel köye geldiğimizde diğer bölgelere göre mimari açıdan iyi korunduğu söylenebilir. Ancak hemen köyün girişindeki kilise için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Yine de kısa zaman sonra bu kilisede de restorasyon çalışmaları başlatılacağının haberi alarak memnun bir şekilde yolumuza devam ettik. Bu arada köyün sevimli köpekleri de bize eşlik ettiler. Kapılarından başlarını uzatan köylü kadınlar evlerinde gözleme, mantı yememiz için, diğer taraftan şarap evlerinden meyve şaraplarının tadına bakmamız için davetler aldık. Ama öncelikle biz fotoğraf çekme işimizi tamamlamak ve köyün her sokağını gördüğümüzden emin olmak istedik.
Şirince köyü ortasından derenin geçtiği iki yamaç üzerinde kurulmuş. Konutlar eğime göre tasarlanmış ve kayalık zemine yerleştirilmiş. Yolları oldukça dar, eğimli ve taş kaplama. Evler birbirinin görüş açısını kapatmayacak biçimde konumlanmış, zemin katları taş, üst katlar ise ahşap çatkı arası dolgu üzeri bağdadi sıvalı olarak inşa edilmiş. Dış cephede sıva üstüne beyaz kireç badana uygulanmış. Zemin katlar oldukça sağır tutulmuş, üst katlar sokağa ve manzaraya açılmış. Ahşap çatıların üstü alaturka kiremit kaplanmıştır. Pencerelerde ahşap korkuluklar ve kepenkler bulunuyor.
Eski yerleşimlerde 1800 adet evin bulunduğu söylenen köyde günümüzde yaklaşık 200 ev bulunmaktadır. Köyün tamamen eğimli arazide olmasından dolayı evler eğime paralel olarak dizilmiş, oldukça sıralı bir görünümü var. Evlerin genellikle zemin katında giriş holü ve ahır yer alıyor. Merdivenle üst kata çıkıldığında orta sofa ve etrafında odalar bulunuyor.
Köyde evler dışında fırınlar, kahveler ve çeşmeler dikkat çekiyor. 19. yüzyılda yapılan Aya Yani ve Aya Dimitri kiliseleri de köyün tarihi yapılarından…Bir de ufak ama köyün adı gibi şirin bir çarşısı var. Bu çarşı ne ararsanız var cinsinden…El işleri, sabunlar, pekmezler, ballar, hediyelik eşyalar, lokumlar, şekerler, damla sakızlı kahveler ve tabi ki şaraplar…Köyün birde ilkokul binası bulunuyor. Bu bina Şirince topografyasını anlayabilmek adına önemli bir konumda. Çünkü buradan evler, bahçeler ve dağlar rahatlıkla izlenebiliyor.
Köydeki gezimiz devam ederken birden şarap evleri dikkatimizi çekti. Zaten Şirince'nin şaraplarını duymayan yoktur herhalde…Bizde şarapların tadına bakalım diye davet aldığımız bir dükkana girdik. Muhabbeti seven dükkan sahibi bize çok çeşitli şaraplardan tattırdı. Bu şaraplar daha önce hiçbir yerde tatmadığımız cinsten meyve şaraplarıydı. Bu güzel dükkanın daha sonra damla sakızlı kahvesinden içme fırsatı da bulduk. Ama öncesinde tabi ki gözlemelerimizi, köyün kedileri ile paylaşarak afiyetle yedik.
1983 yılından bu yana sit alanı ilan edilen Şirince köyünden (kesinlikle çirkince değil) çok güzel anılarla birlikte ayrıldık. Selçuk'taki otobüsümüze ulaşmak için arabamıza bindik. Şoförümüz ile muhabbetimize devam ederek, Şirince'nin güzelliğinden bahsederek Selçuk'a geldik. Bir bahar gününü Şirince'de geçirmek, biraz gündelik hayatımızdan uzaklaşmak, o koşuşturmayı unutmak adına çok güzeldi.
(*) Yrd. Doç. Dr.