Sürdürülebilirlik Kavramının Tarafları

Neslihan KÜÇÜKASLAN / 01 Mart 2011
Mimarlık disiplini içinde farklı tarafların yeni anlamlarını ürettiği "sürdürülebilirlik" kavramının temelindeki farklılık, “doğa” tanımının farklılaşmasıyla başlar. Bu bağlamda kavramın farklı taraflarını algılamaya çalışırken, öncelikle doğanın ne olduğuna dair ortaya atılan görüşlere bakmamız gerektiği taraftarıyım.

"Sürdürülebilirlik" şu sıralar sıkça duyduğumuz, gördüğümüz, bir şekilde adapte olmaya çalıştığımız yeni bir kavram. Aslında, kavramsal olarak yeni sayılsa da bir dünya görüşü olarak eski Yunan mitolojisine kadar dayandırılabilen ve sık sık çevreci hareket tarafından karşımıza slogan olarak çıkarılan "sürdürülebilirlik", geçmişten günümüze, en genel bağlamıyla, insan yaşamını belirli bir refah düzeyinde tutmak için gerekli ekolojik varlıklar anlamında değerlendirilebilir.

Yaptığım "en genel bağlamıyla" vurgusunun varlığının nedeni, başlıkta da kendini biraz belli ediyor aslında… Zira her kesim kendi kavramını aynı adla üretir. Yani, başka bir deyişle, araştırmaya başladığımızda "sürdürülebilirlik" kavramının altında farklı tanımlar ve taraflar ile karşılaşılacağını görürüz. Her biri mimarlık disiplini içinde kendi anlamını üreten bu kavramın temelindeki farklılık, "doğa" tanımının farklılaşmasıyla başlar. Bu bağlamda "sürdürülebilirlik" kavramının farklı taraflarını algılamaya çalışırken ise, öncelikle doğanın ne olduğuna dair ortaya atılan görüşlere bakmamız gerektiği taraftarıyım.

Doğa, sadece öncesinde ve sonrasında yer alan alanlardan koparılmış bir an içinde, bir pencerenin arkasından gördüğümüz peyzaj ya da yüce bir dağ zirvesinden gördüğümüz manzara değildir. Doğa, Bookchin'in de tanımı ile kesinlikle bütün bu şeyler; hatta anlamlı bir şekilde tüm bunların fazlasıdır. Bazı filozoflara göre, temel olarak madde veya bütün biçimlerinde cisimleştirilmiş evrenin özü veya varlık denen şeyken, bazı batı düşünürlerine göre ise acımasız bir zorunluluk bölgesi, anlamsız bir yükümlülük ve uygunluk alanıdır.


Google'da "sürdürülebilirlik" kelimesi araması sonrasında çıkan sonuçların çeşitliliği, konuya yönelik ne denli farklı algıların olduğunu gösteren bir örnek...

Eryıldız'ın aktarımı ile Darwinci sentezler, insan dışında kalan diğer yaşam biçimlerini, dışsal seçici güçlerin nesneleri olarak görürken, eski liberal ve Marxçı görüşler insan tarafından hükmedilen yer olduğunu söyler. Ruşen Keleş'e göre ise insanın dışında oluşan, herhangi bir insan müdahalesi olmaksızın ortaya çıkan, gelişen her şey –örneğin toprak, toprakaltı zenginlikleri, su, hava, bitkiler ve hayvanlar- doğayı oluşturur.

Bu bağlamdaki çeşitliliklerin sonrasında farklı meslek ve ideolojideki insanların sürdürülebilirlik tanımlarına baktığımızda işin daha ilginç bir hal aldığını görürüz. Çünkü herkes kendi temsil ettiği grubun çıkarları doğrultusunda kavramın altını doldurma çabası içine girer. Bir çevre hukukçusu olan John Dernbach'a göre sürdürülebilirlik; özgürlük, olanak ve yaşam kalitesi; daha fazla verimlilik, daha etkin ve uyumlu bir yönetim; bizden sonra gelenlere daha iyi bir dünya sunma arzusu; olanak yaratma ve bunlardan istifade etme gönüllülüğü; daha güvenli bir dünya talebi ve uluslar arası meselelerde yapıcı olmaya çağrı yapan bir duyarlıktır. Dernbach'ın bu optimist ve insan temelli tanımına karşın bir felsefe profesörü olan Lisa H. Newton, Aristo'nun polis tanımına başvurarak eski Yunan filozoflarının savunduğu basit ve mütevazı hayata dönüşün yollarını arar. Ancak her ikisi de –Mark Jarzombek'in de dikkat çektiği şekilde- kültürün, yaşamın ve teknolojinin karmaşık yönlerini hesaba katma konusunda başarısızlığa uğrarlar. Peter Eisenman ise bambaşka bir açıdan yaklaşır kavrama... Eisenman, sürdürülebilirliğe karşı olmadığını ancak bu konuda zaman harcamamayı tercih ettiğini söyleyerek kendi bakış açısını özetler.


Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :