İpek Yada Akpınar'ın metni, gecikmiş bir UIA konferansı yazısı olacakken, endüstri-sonrası dönemin travmasını yaşayan Torino kenti deneyimi, sosyal-ekonomik geçiş dönemi için üretilen mimari-kentsel projeler kapsamında farklı noktalara kayıyor.
Torino 2011'de Ara Durak: UIA Konferansı İçin Geç Bir Yorum Mimarlık disiplinindeki en önemli etkinliklerden birisi olan Uluslararası Mimarlar Birliği'nin (UIA) üç yılda bir gerçekleştirdiği Dünya Mimarlık Kongresi İtalya'nın Torino kentinde, 29 Haziran-03 Temmuz 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. UIA Başkanı Gaétan Siew'un, açılış konuşmasında da belirttiği gibi, "UIA, farklılık, çoğulculuk ve kültürel çeşitliliklerimizin sergilendiği bir platformdur." "UIA, mesleğimiz hakkında yeniden düşünme, bugün ve yarınla ilgili sorunlarla yüz yüze geldiğimiz alandır." "Kent, mimarlığı kutladığımız/kutsadığımız bir bölge ise, Mimarlık, zıtlıkları bütünleştirebilme yeteneğidir". "UIA, mimarlık mesleğini yeniden her tür eylemin odağına yerleştirmek için önemli fırsattır." Kongre, geçtiğimiz UIA'da olduğu gibi, bir yandan peşlerinde yüzlerce genç mimar adayları ile dolaşan archi-star'ları; öte yanda ise, dünya, kent, toplum sorunları, kamusal hizmetler ve özellikle barınma- sosyal konut temaları üzerine eğilen irili ufaklı grupların tartışmalarını mekansallaştırmıştır.
Torino'daki UIA'yı farklı kılan öge, kötü organizasyon ve asık suratlı ev sahiplerimizdi. 2008'i, ‘Tasarım Yılı' ilan eden Endüstri sonrası bocalayan kentin sosyal aktörleri, hazır tasarım yılı yapıyorken, 2500 mimarın katılacağı etkinliğe de ev sahipliği yapmak istemişler... Ama küçük etkinlik olarak gördükleri UIA'yı pek önemsememişler.
UIA sırasında grupça yeni sorular geliştirdik: 40 kişilik bir öğrenci grubu ve 3 öğretim üyesiyle birlikte, başarısız bir organizasyona nasıl katılınır? Kongre merkezinden açılışın düzenleneceği kentin diğer periferisinde yer alan saraya gidiş otobüslerinin önce var olduğunu, sonra iptal olduğunu ileten genç görevliler, servislerin hemen arkamızdan yeniden konduğunu bize aktarmayı unuttular. Pazar akşamı kamusal ulaşım bulmaya çalışmaya mı, yoksa sağanak yağmurla eriyip giden kağıt kongre çantası ve kılıfsız kağıt kimliklerimize mi yanalım? Yağmurun getirdiği talihsizliklerle açılan kongrede, İtalyanca pratikte resmi toplantı diline dönüştü. Kongre'deki sistemin İtalyanca oluşu, tercümelerin kötülüğü tüm dinleyicileri kızdıran bir diğer etmendi (Kongre boyunca, yalnızca bizler değil, yabancılar da, sürekli İstanbul organizasyonunu andık... Böylece daha ilk günden itibaren İstanbullu olarak epey sükse yaptık). İtalyanca olmayan birkaç konuşmaya kısaca aşağıda aktarılmıştır.
‘En iyi konuşma en kısa konuşmadır' ilkesini benimseyen UIA başkanını sevdim. Geriye kalan, ulusal ve yerel yöneticiler uzun İtalyanca konuşmalarıyla, yabancı dinleyici nasıl uyutulur uygulaması yaptılar. Hani Rashid, "Güncel Mimarinin Dili" başlıklı konuşması, burgulu kuleleri dünyanın farklı noktalarına yayma misyonunda ne kadar başarılı olduğunu ortaya koydu. Benzeri mimari dil, yeni söz olmaktan çoktan çıkmış görünüyor. Kengo Kuma, ise konuşmasıyla, çevreye, dünyaya duyarlılığını bir kez daha vurguladı. Aaron Betsky, "Mimarlık Yalnızca Bina Yapmak Değildir" başlıklı konuşmasında, bir dizi soruyla, genç mimar adaylarını, etik konum almaya davet etti. "Tüketim aracından nasıl kaçabiliriz" sorusunu ortaya atan düşünür, Mimarlık'ın kendi adını kirlettiğini öne sürerek, meslekte yeni kavramlar üretmemiz gerektiğini vurguladı. Mimarın temel konumunu, "yeni mimarlık sanatı bulmak, mesleği yeniden betimlemek ve yeniden isimlendirmek" olarak tanımladı. "Sosyal, politik, ekonomik ve kültürel konuları sorunlaştıran mimarlık öğretisini yeniden yeniden üretmek durumundayız. Dünyayı yeniden biçimlendirmek için insanlara dönmek ve yeni yollar keşfetmek zorundayız... Yeniden inşa etmek değil, ama çevreyle bütünleşerek yapmak, kesmek, açmak, bütünleştirmek durumundayız..." Ancak bu kapsamda, "günlük hayatın keşfi" mümkün görünmektedir diyen Betsky, "yeni bir mantık düzeni" gerektiğini savundu. "Mevcut olan üzerine yeniden kafa yormalıyız. Çevremizi taramak, bilgi toplamak, ölçmek, tepki vermek durumundayız. Karmaşıklığa hareket vermek, mekanda kuralları kırmak, bağlantı kurmak, mit yaratmak, bellek kurgulamak, Kamusal mekanlara insan çekmek, Bizi sarmalayan dünyayı yeniden ele almak, yeniden düşünmek, kısacası, Demokrasi kurmak, doğa ile ilişki kurmak, mimarinin elemanları üzerinden izolasyon kurmayı bırakmak ve adeta bir puzzle yaratmak, Çevremizi anlamak/anlamlandırmak zorundayız. Fiziksel ve düşünsel gerçekliğimizi düzenlemek durumundayız..." "Mimarlığın doğru dilini" hiç bıkmadan aramayı öneren Betsky, "açık mimari, açık fikir, açık yürek / açık göz"ün bu arayış sürecinde temel yardımcılarımız olabileceklerini vurguladı. Her ne kadar naif söylemle bitirse de, Betsky, genç kuşaklar için sözü ve duruşu olmanın farklılığını sergiledi.
Mimarlığın kültürleri teması kapsamında, bir dizi kuramsal oturum gerçekleştirildi. Özellikle mimarlık tarihi ve kuramı yapmanın etik zorluğu, bağlamla ilişkisi üzerine odaklanan konuşmalar, özgürce ‘inter-disiplinli' ortamlarda düşünce üretmenin zenginliğine atıfta bulundular (Manfredo Tafuri örneği gibi). Bu oturumlarda, İngilizce konuşanlar, dinleyicilerden sarkastik bir biçimde özür dileyerek konuşmalarına başladılar. Kuramsal odaklı mesajlar kadar uygulama odaklı sunumlar da ağırlıklıydı. Foster grubunun Rimini'de kıyıda gerçekleştirdiği kentsel dönüşüm projesi, neo-Modern kent planlama prensipleri kapsamında ufuk vaat etse de, kapitalist küreselleşmeyi mekansallaştıran "burgulu kule", tüm dünyayı saran aynı mimari dilin uzantısı ve yeni bir sözü yok. Aslında "WATER-front ARCHITECTURE: Rimini" başlıklı oturumu, tesadüfen dinleyebildik: ilk oturumda olay çıktı. Yoğun ilgi ve kalabalık yüzünde iki defa yer değiştirildi. Havasız salonda 1,5 saat İngilizce açıklamasız bekletildik. Sonradan İtalyan komşumuzdan öğrendiğimize göre, İtalyan itfaiye yetkilileri öğrencilerin salon merdivenlerinde oturmasını tehlikeli bulduğu için oturumu başlatmamakta direnmiş. Ertesi gün 17.30'da yer alacağı söylenen toplantı sabah 9.30da gerçekleştirildi. Bu da, şahane (!) organizasyonun, başarılı bir manevrasıydı(!)...