İstanbul Bilgi Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleşen CAMMA Perşembe Konuşmaları'nın 2016'daki son buluşmasında İstanbul Tasarım Bienali mercek altına alındı. Bienal Direktörü Deniz Ova ve İletişim Koordinatörü Bahar Türkay'ın katılımıyla gerçekleşen konuşmanın öne çıkan satır başlıklarını derledik.
İstanbul Tasarım Bienali Direktörü Deniz Ova ve İletişim Koordinatörü Bahar Türkay, 22 Aralık 2016 tarihinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Bölümü tarafından düzenlenen CAMMA Perşembe Konuşmaları kapsamında, tasarım yönetimi pratiğini tartışmak üzere Bilgi Üniversitesi öğrencileriyle bir araya geldi.
Moderatörlüğünü Yrd. Doç. Dr. Gökçe Dervişoğlu Okandan’ın üstlendiği “How to Shape and Improve Design Management Practices: Istanbul Design Biennial as a Platform for Design Management” başlıklı konferansta bir tasarım yönetimi platformu olarak İstanbul Tasarım Bienali’nin organizasyon ve yönetim yapısı tartışıldı.
Kültür Yönetimi Bölümü Koordinatörü Yrd. Doç. Dr. Gökçe D. Okandan’ın açılış konuşmasının ardından, tasarım bienalinin iki yıllık hazırlık sürecini konu alan bir film gösterimi gerçekleştirildi.
Gökçe Dervişoğlu Okandan: Bu yıl üçüncüsü gerçekleşen İstanbul Tasarım Bienali 6 yıllık bir serüvene sahip. Bir tasarım bienali hayata geçirme kararını ilk nasıl aldı İKSV? Biraz başa dönebilir miyiz?
Deniz Ova: Tasarım Bienali’nin hayata geçmesi uzun bir sürece yayıldı. Yaptığımız etkinliklerde tasarımı çok etkin kullanıyorduk. İKSV’nin çeşitli festival ve bienalleri için son 45 yılda tasarlanmış afişlerine baktığınızda grafik tasarım tarihinin kısa bir özetini görmüş olursunuz. Türkiye’nin önde gelen tasarımcılarının yarattığı afişlerdir bunlar. Festivaller için her yıl farklı iletişim çalışmaları yaptığımızı da göz önüne aldığımızda İKSV’nin iletişim tasarımı konusundaki yetkinliğinden de bahsedebiliriz. Ayrıca bundan 15 yıl önce bir tasarım mağazası girişimimiz olmuştu. Festival ürünlerinin sergilendiği ve İKSV yayınlarının satışa sunulduğu bu mağazada daha sonraları sanatçı ve tasarımcıların özel koleksiyonlarına da yer vermeye başladık. 2007 yılından beri de Venedik Sanat Bienali’ndeki Türkiye Pavyonu’nu organize ediyoruz. Dönüşümlü olarak mimarlık ve sanat pavyonu olarak düzenlenen bu alanda yaptığımız çalışmalar tasarım pratiğine bizi iyiden iyiye yakınlaştırdı. 40. yılımızı kutlamak için yeni bir etkinlik yapmayı planladığımız bir dönemde Şakir Eczacıbaşı’nın da desteğiyle ‘tasarım’ı odağına yerleştiren bir bienal üzerine düşünmeye başladık.
soldan: Deniz Ova, Gökçe D. Okandan, Bahar Türkay
Tasarımcıların işlerinin ya da tasarımlarının sergilendiği, yeni tasarımcıların gün ışığına çıktığı, tasarım dünyasındaki yeniliklerin konuşulup tartışıldığı, izlendiği ticari bir etkinlik yapmak değildi amacımız. Bienal pratiğimizi kullanarak küratörlerle çalışabileceğimiz ve tasarımı kültür yaşamı içine dahil edebileceğimiz bir tür sergi hazırlamayı düşündük.
Emre Arolat ve Joseph Grima küratörlüğünde 2012 yılında gerçekleştirdiğimiz ilk tasarım bienalimizin teması ‘Imperfection/Kusurluluk’tu. Bu yıl üçüncüsünü gerçekleştirdiğimiz bienalle hem uluslararası hem de ulusal arenada kendimizi daha iyi anlatmış olduğumuzu hissediyoruz.
GO: Hedef kitlenizde kimler yer alıyor daha çok?
DO: İzleyicilerin yüzde %15’i profesyonel dünyadan. Yani mimarlar, endüstriyel ürün tasarımcıları, moda tasarımcıları gibi sektörün içinde yer alan kişiler. Geriye kalan %85’lik bölüm ise genel izleyici diyebileceğimiz, her yaş ve kesimden kişilerden oluşuyor.
GO: İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi bölümü olarak, ‘tasarım yöneticisi’nin tanımını sıkça yapmaya çalışıyoruz. Tasarım yöneticileri hem içerik üretimi hem de organizasyon anlamında birçok görev üstleniyor. Özgeçmişlerinizden yola çıkarak bu görev tanımının içine başka nelerin girdiğinden bahsedebilir miyiz?
Bahar Türkay: Ben aslında etkinlik ve organizasyon kökenliyim. Yüksek lisansımı ise Bilgi Üniversitesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölümü’nde tamamladım. Tasarımı son derece yüzeysel bir biçimde değerlendirdiğimi bu program sayesinde fark ettim diyebilirim. O sırada İstanbul Tasarım Bienali çalışmaları yeni başlamıştı. Ağustos 2010'da İletişim ve Operasyon Koordinatörü olarak İKSV'de işe başladım.
Bahar Türkay
DO: Ben de tasarımcı değilim, Filoloji ve Siyasal Bilgiler mezunuyum. Bir tasarım yöneticisi olmak için tasarımcı olmanız gerekmiyor. Aslında kendimi etkinlik yöneticisi olarak tanımlamayı daha doğru buluyorum. Zaman içinde tasarım üzerine çok fazla okuma ve araştırma yapma şansım oldu, ancak yine de içerik üretirken uzmanlarla birlikte çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Biz etkinliği yönetiyoruz, içerik üretiminde ise işi uzmanlarına yani küratörlere teslim ediyoruz.
GO: Özel sektörden ya da sanat dünyasından farklı paydaşlarla bienal için bir araya gelme pratiğinden de bahsedebilir miyiz?
DO: Tasarım etkinliklerinin aslında tam olarak sanat ve kültür dünyasına entegre olduğunu söyleyemeyiz. Bu yurtdışında da böyle. Ancak tasarım bienali dediğinizde bu alana biraz daha yaklaşmış oluyorsunuz. Daha ticari bir nitelik taşıyan Tasarım Haftası ile bu noktada ayrılıyoruz. Açıkçası başlangıçta sponsorlarımıza tasarım bienalinde ne yapmak istediğimizi anlatırken zorlandık. Bir caz festivali söz konusu olduğunda yapacağınız işin çerçevesi daha net çizilebiliyor çünkü bir müzik konserinden bahsediyorsunuz. Tasarım bienalinin içeriğini aktarmak ise biraz daha karmaşık.
GO: Bienal için ne tür iletişim kanalları kullanmayı tercih ediyorsunuz? Bu süreçte keşfettiğiniz farklı iletişim mecraları oldu mu?
BT: İletişimde bazı olmazsa olmazlarımız var. En azından her türlü iletişimimizi çift dil üzerinden gerçekleştirmeye dikkat ediyoruz. Tasarımın çok geniş bir kitleye hitap etmesinden dolayı iletişim ağımızı da çok geniş tutuyoruz. Meslek odalarıyla, belediyelerin iletişim departmanlarıyla iletişim kuruyoruz. Üniversiteler ve liseler de buna dahil. Yıllar içinde oluşturduğumuz veri tabanından ve sosyal medyadan faydalanıyoruz. Hem dijital hem de analog mecralara ulaşmaya çalışıyoruz. Sosyal medyada ve dijital mecrada yaptığımız iletişim kadar, basılı medyada yaptığımız iletişim çalışmaları da bizim için çok önemli. Ama bir yandan da yaptığımız yüz yüze görüşmeler, toplantılar çok etkili olabiliyor. Amacımız sadece profesyonellere değil, daha geniş bir yaş aralığındaki kentlilere ulaşmak. Bu nedenle de iletişimde çok samimi ve içten bir dil kullanmaya özen gösteriyoruz.
DO: 'Tasarım’ güncel sanata oranla sokaktaki insan için çok daha anlaşılabilir bir kavram. Güncel sanat bienaline sadece izleyerek dahil olabiliyorsunuz, tasarım bienalinde ise daha interaktif bir paylaşım söz konusu. Bu da sizin izleyiciyle yakın bir ilişki içine girmenize olanak sağlıyor.
GO: Şimdi yeni bir bienal hazırlığı içindesiniz. Küratoryel seçim süreci nasıl gelişiyor?
DO: Genellikle her bienalin bir danışma kurulu oluyor ve küratör seçimi danışma kurulunda tartışılıyor. Fikir önderlerinden, tasarımcılardan, mimarlardan ve akademisyenlerden oluşan uzun bir isim listemiz var. Hep birlikte bu isimleri tartışıyoruz.
BT: Küratörler açısından bienalin en zor kısmı 1,5 yıl boyunca güncelliğini koruyabilecek bir tema ortaya koyabilmek. Hem dünyada hem de yerel bağlamda anlamlı olacak, uzun süre güncelliğini koruyacak bir fikir ortaya koymak çok zor. Seçilen küratörün aynı zamanda o vizyona sahip olması gerekiyor.
GO: Bu bienalde müthiş bir akademik birikim var. Bienal küratörlerinin teori ağırlıklı akademik özgeçmişleri pratik çalışma biçiminizi nasıl etkiliyor?
DO: Basit bir tasarım sergisi kurgulamanın ötesine geçmek istediğinizde çalıştığınız küratörün iyi bir akademik geçmişe sahip olması, iyi bir düşünür olması size yardımcı oluyor. Bu kişilerle çalıştığınızda çok fazla yazılması ve okunması gereken iş ortaya çıkıyor. Ama bunun için sergi tasarımcıları ve grafik tasarımcılarla çalışıyoruz. Mark Wigley ve Beatriz Colomina küratörlüğündeki bu yılki bienalde hem derinlikli okuma yapmak isteyenlere yönelik bilgi, hem de görsel etkisi yüksek işler vardı.
BT: Küratörlerin anlaşılabilir ve güncele yakın olması da bizim için önemli.
DO: Bir noktada ‘halka inmeyi başarmak’ ve fazla ‘elitist’ kalmamakla ‘içi dolu bir şeyler anlatmak’ arasında kalıyorsunuz. Bienallerin eğitici bir tarafının olması gerektiğini düşünüyoruz. Anlatmak istediklerimizi en basit ve sade haliyle en doğru biçimde sunmak üzerine odaklanıyoruz.
GO: Hayatımızın kökten değiştiği bir dönemde bienal yapmaya çalıştınız. 1,5 yıl önce sorulan ‘Biz İnsan Mıyız?’ sorusu aslında bu değişim sonrasında daha büyük bir anlam kazandı. Bienali iptal etme ya da küçültme gibi bir durum söz konusu muydu? Kriz masası oluşturdunuz mu?
DO: Evet, maalesef birkaç değişiklik yapmak zorunda kaldık. Bütçesel anlamda da çok zorlandık bu sene. Zaten her ay bir kriz yaşıyor ve bunları küratörlerle konuşarak atlatıyorduk ama 15 Temmuz sonrasında onları ikna etmek için gerçekten uğraşmamız gerekti. Bu süreçte Türkiye’ye gelmeye cesaret edemeyen bir ya da iki kişi oldu. Bazı şirketler seyahat konusunda çalışanlarına zorluk çıkardılar. İçerikten azaltma yapmak yerine süreyi kısa tutmayı yeğledik. Beş farklı mekana yayılan bienali, 1 ay gibi kısa bir sürede sonlandırdık.
BT: Dünyada olup bitenler bu yılki temamızı daha anlaşılır kıldı sanırım. ‘Biz İnsan Mıyız?’ sorusunun bienali gezen 120 bin kişinin aklında bir ışık yaktığını düşünüyorum.
GO: Bienalin paralelinde, ticari amaca hizmet eden bir de Tasarım Haftası düzenlendi. Bu etkinlik bienali nasıl etkiledi?
DO: Tasarımcıların kendi işlerini ortaya koyabilecekleri, kendi sorunlarını tartışabilecekleri bir platforma ihtiyaçları var. Tasarım Haftası bunu gerçekleştirmeye yönelik bir girişim. Tasarım tartışmaları özellikle ticaret ekseninde yapılıyor. Tasarım Bienali’nin görevi ise ters köşede durarak tasarıma farklı bir bakış açısı getirmek. Tasarımın ne olduğu, tasarımcının ne yaptığı ve yaşamımızdaki yeri üzerine tartışma başlatmak.
Bugün sadece büyük şirketler tasarımın önemini kavramış durumda. ‘Tasarım yönetimi’ ya da ‘tasarım yöneticisi’ gibi kavramların daha yeni farkına varılıyor. Son altı yılda akademik anlamda bir tartışma getirmiş olsak da farkındalığı artırmak adına tasarım dünyasına bir katkımız olduğunu düşünüyoruz.
Deniz Ova
BT: Tasarım anlamında öne çıkmış, kentteki önemli akslarda yer alan tasarım stüdyolarını, mağazaları işin içine kattığımız ‘Yaratıcı Mahalle’ adlı bir programımız vardı bu yıl. Tasarımın sokaklara yayılmasını ve kentlilerin bu programa mümkün olduğunca dahil olmasını istiyoruz.
GO: Birer tasarım yöneticisi olarak kendinizi yenilemek ve beslemek için neler yapıyorsunuz?
DO: Dünyada örnek alınabilecek birkaç büyük etkinlik ve tasarım kenti var. Örneğin; La Triennale di Milano, Venedik Mimarlık Bienali, Londra Tasarım Festivali ya da Bienali gibi önemli etkinliklerde neler olduğunu takip etmeye çalışıyoruz. Bir de akademisyen, eleştirmen ve yazarları takip ediyoruz. Icon, Dezeen gibi yayınların bültenlerini okumak da mimarlık ve tasarım dünyasında olup bitenlerden haberdar olmak adına önemli. Açık konuşmak gerekirse Türkiye’deki gündemi takip etmek bazen daha zor olabiliyor. Bunun için çok fazla insanla iletişim halinde olmanız gerekiyor.
BT: Türkiye’de mimarlık camiası dışında, örneğin endüstriyel tasarım alanında eleştirel bir yazın kültüründen bahsetmek pek mümkün değil.
GO: İKSV sayısal veriler konusunda net konuşabiliyor. Birebir çalıştığınız bir araştırma şirketi var mı?
DO: Evet, rakamlar bizim için önemli. Yaptığımız işin ne kadar etki yarattığını ölçebilmemiz açısından rakamsal verilerin arşivini tutmaya özen gösteriyoruz. Kente ekonomik olarak kazandırdıklarımızı, istihdam ettiğimiz insan sayısını, kültür endüstrisine katkımızı değerlendiren sayısal veriler, yaptığımız işleri bir başkasına aktarırken bize yardımcı oluyor.