"Mimarlar binalarını daha eleştirel ve daha az reklam odaklı ele alacağımızı önceden kabul ediyor"
Son olarak Venedik Mimarlık Bienali'nin Monditalia sergisi için 'La Maddalena' adlı bir belgesel hazırladığınızı biliyorum. Bu örnekten yola çıkarak, Living Architectures filmlerinin nasıl olgunlaştığını aktarabilir misiniz? Biriniz felsefe ve sinema, diğeriniz mimarlık formasyonundan geliyorsunuz. Çalışmalarınızda nasıl bir süreç ve yöntem izliyorsunuz?
IB: 'La Maddalena' gerçekten karmaşık ve üzerinde çok fazla düşünmeyi gerektiren bir projeydi. Zaten bizden hep karmaşık filmler yapmamız isteniyor (gülüyoruz).
LL: Aslında film çalışmalarımıza yayıncılık faaliyeti de eşlik ediyor. Bu kitapların hem editörlüğünü hem de dağıtımını üstleniyoruz. Renzo Piano ile ilgili üç filmin [The Little Beaubourg (IRCAM); The Submarine (B&B Italia Offices); The Power of silence (Fondation Beyeler)] dışında, bu belgesellerin çoğunu kendi inisiyatifimizle ürettik. Yani hem konuyu belirledik, hem de prodüksiyonu gerçekleştirdik. Tabi bu tamamen kişisel bir tercihti.
Bugünse sipariş filmler konusunda oldukça istekliyiz. Bu bir müzenin gerçekleştireceği bir sergi veya etkinlik kapsamında da olabilir, mimarların projelerini belgelemeleri için ihtiyaç duydukları bir çekim de olabilir. Mesela 14. Venedik Mimarlık Bienali'nde teklif doğrudan bienal ekibinden geldi. Tabi bu işleri biraz değiştiriyor. Sonuçta kendi ürettiğimiz filmlerde prodüksiyonla ilgili bazı zorluklar yaşasak da, sonsuz bir sanatsal özgürlüğe sahiptik. Sipariş filmlerde de bu özgürlüğü mümkün olduğunca korumaya çalışıyoruz.
Bir mimar binasıyla ilgili film çekmemizi istediğinde, aslında tam da bu bakış açısı için bize geliyor. Binalarını daha katı, eleştirel, uzlaşmaz ve daha az reklam odaklı ele alacağımızı önceden kabul etmiş oluyorlar. Dolayısıyla bu kişilerin, mimarlıkta imgenin ne anlama geldiği konusunda diğer meslektaşlarına göre daha fazla yol kat ettiklerini ve başka bir arayış içinde olduklarını söyleyebiliriz.
Venedik Mimarlık Bienali'ne dönecek olursak, bize gerçekten zorlayıcı bir konu verdiler. Tabi bunda karmaşık konulara girişme konusundaki bilinirliğimiz etkili oldu. Filmin konusu, İtalya'nın yakın tarihinde önemli bir yere sahip La Maddalena adasıydı. Sardinya'nın kuzeyinde bulunan bu adanın, 2009 yılında G8 Zirvesi 'ne ev sahipliği yapmasına karar veriliyor.
Projenin sorumluluğunu ise, İtalya'nın tanınmış mimarlarından Stefano Boeri üstleniyor. Bir dönem Domus, Abitare gibi dergilerin yayın yönetmenliğini üstlenen Boeri, İtalyan mimarlık dünyasında önemli bir yere sahip. Daha sonra politikaya atılan Boeri, Milano Belediye Başkanı'nın Kültür Danışmanı olarak görev alıyor. Mimarlığın dışında pek çok şapkası olan Boeri, şehircilik ve mimarlık araştırmalarına odaklanan Multiplicity adlı girişimin de kurucusu.
Mimar Stefano Boeri, atıl yapısının önünde...
Projeye geçersek; Boeri'nin bu adadaki eski askeri alanı restore etmesi isteniyor. Bir yıllık hummalı çalışmanın ardından, dönemin İtalya Başbakanı Berlusconi, İtalya'nın güneyinde gerçekleşen deprem nedeniyle zirveyi başka bir yerde yapacaklarını açıklıyor. Ve G8 için kullanılamayan bu alanın hikayesi acı bir sonla noktalanıyor. Çalışmaların bitiminde işin içine mafya bile giriyor.
IB: Böyle bir polemiğin ortasında kalmış, çekim yapmanın her açıdan zor olduğu bu askeri kompeksi filmleştirmemiz istendi. Harap haldeki, ziyarete kapalı bu yapının çekimi için izin almakta oldukça zorlandık. Gerçekten zor bir problemle karşı karşıyaydık çünkü en başta filme çekmenin imkansız olduğu bir yapı söz konusuydu. Terk edilmiş, dolayısıyla hiçbir hikayenin yaşanmadığı ve üstelik girmemizin istenmediği bir yapıdan bahsediyoruz! İşte şu anda Venedik Mimarlık Bienali'nde gösterilen çalışmamızda, böylesi zor bir vakanın nasıl bir sonuç ortaya çıkardığını sunuyoruz.
LL: İtalya'da yakın dönemde yaşanan bu olay, hem müthiş bir ekonomik savurganlığın hem de politik skandalın simgesi aslında. La Maddalena adası da üzerinde hala bu yaftayı taşıyor. Çalışmanın sürprizini kaçırmamak için bazı detayları saklı tutuyoruz ama filmi izleyenler, bu gerilimi tersine çevirmek için nasıl ilginç bir yol izlediğimizi görecekler.
'Maddalena Chair'
"Mizah, mimarlık dünyasında gerçekten çok eksikliğini duyduğumuz bir şey!"
Mimarlık filmleri çeken yönetmenler olarak, okuyucularımıza bu alandaki hangi örnekleri izlemelerini tavsiye edersiniz?
IB: Aynı zamanda Columbia Üniversitesi'nde sinema ve mimarlık dersleri verdiğimiz için izlettirdiğimiz fragmanların listesini öğrencilerle düzenli olarak paylaşıyoruz. Bu aslında bizim için zor bir seçim oluyor çünkü tipik mimarlık filmleri göstermeyi tercih etmemekle birlikte, mimarlık ile bağ kuran ve izledikten sonra kesin bir fikir oluşturmaktansa zihinlerinde soru işareti yaratacak örnekler seçmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla dersin sonunda kendilerine hep "peki ama bunun mimarlıkla ne ilgisi var" diye soruyorlar (gülüyor).
Aslında bu çok daha iyi çünkü konuya biraz ilgisi olan herkes 'Mon Oncle'u ya da 'Inception'ı zaten biliyor...
IB: Her zaman için konuya farklı yaklaşmaya çalışıyoruz. (Jacques) Tati de çok beğendiğimiz, çok ilgi duyduğumuz bir yönetmendir. Beni en çok etileyen yanı ise, mimarlık ve özellikle mizah ile kurduğu güçlü ilişki. Biz de filmlerimizde mutlaka mizaha yer vermeye çalışıyoruz. Bu, mimarlık dünyasında gerçekten çok eksikliğini duyduğumuz bir şey. Mimarlıkta mizahtan ziyade gülünçlük ile karşılaşıyoruz. Bu anlamda, Buster Keaton'ın 'One Week' ini özellikle tavsiye ederim.
LL: Daha güncel bir örnek vermek gerekirse, Gianfranco Rosi'nin Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan ödülüne değer görülen 'Sacro GRA' adlı filmini izlemenizi öneririz. Roma kent çeperine odaklanan film, oldukça sıradışı ve radikal bir belgesel örneği. Son derece nesnel bir bakış açısı sunan film için Rosi, Roma'yı çevreleyen dairesel ulaşım aksı etrafında yaşayan kentlilerle görüşmeler gerçekleştiriyor. Ve bunun için iki sene boyunca onların arasında yaşıyor.
IB: Derslerde sık sık fragmanını izlettirdiğimiz filmlerden birisi de Lars von Trier'in, hayali bir mekan sunan "Dogville"i. Bütün film, zeminde sadece planların çizili olduğu görmediğimiz bir binada geçiyor.
Bu listeyi her sene güncelliyoruz çünkü dersin sonunda öğrencilerden kendi filmlerini çekmelerini istiyoruz. Çoğunlukla mimarlık filminin ne olduğu konusunda kafalarında soru işaretleri oluyor. Ki aynı durum bizim için de geçerli (gülüyor). Sonuçta çalışmalarını bir sürü şüpheyle teslim ediyorlar. Biz de bu filmleri izleyip dört bir yana uçuşan bu fikirleri değerlendirmeye çalışıyoruz.
LL: Bu yaklaşımla kendi çalışmalarımızın ardındaki fikri anlatırken; mimari temsil standartlarını referans almaktansa, yapıyı öncelikle bir alan, bir sahne olarak görmeleri gerektiğini aktarıyoruz. Mekanın yarattığı duyguyu iletebilmek ve ona nasıl farklı bir biçimde bakılabileceğini göstermek için ihtiyaç duydukları sübjektif bakış açısını geliştirmelerine yardımcı oluyoruz.