Sergideki favori projeleriniz hangileri?
Elbette ki sergideki bazı projelerin açık bir şekilde daha güçlü olduğu kesin, ama hepsi benim çocuğum gibi.
Diploma projesi olarak geliştirilen ve ilk kez Kahire 2011 Maker Fair Africa'da prototip olarak sergilenen "İnsan Enerjili Araç" yakıt ya da motor kullanmadan 60 km/saat hız yapabiliyor.
Bienale yapılan çağrıya Türk tasarımcıların ilgisi nasıldı? Türk tasarımcıların gönderdiği, sergide yer bulan ve bulamayan projeleri genel olarak nasıl yorumluyorsunuz?
Bence bu sergi, Türk tasarımı, İtalyan tasarımı, İspanyol tasarımı gibi bir ayrımın artık söz konusu olmadığını göstermesi açısından da oldukça ilginçti. Sergide Türk tasarımcıların yabancı tasarımcılarla işbirliğiyle ürettiği birçok proje var. Stratigraphic Manufactory ve Open Structures isimli projelerin yaşama geçirilmesi için de pek çok yerel zanaatkar ile birlikte çalışıldı. Dolayısıyla artık belirli bir coğrafyaya özel tasarım anlayışından söz etmek çok zor. Artık tasarımcılar arasında eskisi gibi sınırlar söz konusu değil. Tasarımcılar dünyanın öbür ucunda olup bitenlerden etkilenebiliyorlar. Ve bu küreselleşmenin yarattığı bir durum...
ABD'nin Ohio eyaletindeki bir grup çiftçi ve bilim insanı tarafından geliştirilen Open Source Ecology platformu "Küresel Köy İnşaat Setleri" adı altında 50 temel parçalı ve açık kaynaklı endüstriyel makineler geliştiriyor ve yayınlıyor. LifeTrac III gibi bir traktör bu şekilde piyasa fiyatının üçte biri fiyata, sıfırdan başlanarak kullanıcı tarafından 6 günde üretilebiliyor.
Türk tasarımcıların sergideki işlerini oldukça provokatif buluyorum. Kentin değişen dokusu ile ilgili sergiledikleri bilinç hayli ilgi çekici. Ama hepsinden önemlisi, geleceğin tasarımı 20. yy Avrupasının seri üretim anlayışından çok, geleneklerinizde, İstanbul'da zaten var olan zanaat ve zengin işçilik kültürünü model alan bir anlayış üzerine kurulu olacak. Dolayısıyla kendi kimliğini oluşturmaya çalışan Türk tasarımının ve tasarımcılarının bu yeni düzende alacağı pozisyon bence çok önemli.
İtalyan tasarımcı Enzo Mari'nin 1974'te Milano Galerisi'nde açtığı "Kendi Kendine Tasarıma Yönelik Bir Öneri" başlığını taşıyan sergisi 20. yy tasarım endüstrisinin tüketiciye dayattığı edilgen rolün bir eleştirisiydi.
Tasarımla profesyonel bir ilişkisi olmayan sıradan bir izleyicinin Adhokrasi sergisinde bulabilecekleri ve hissedecekleri sizce neler olabilir?
Böyle bir sergi düzenlerken toplumun genelinden herhangi bir grubu yalıtarak, hedef almanız söz konusu olamaz. Dolayısıyla yelpazenizi olabildiğince geniş tutmanız gerekir. Biz de öyle yaptık. Sergiye gelen herhangi bir izleyici teknolojinin tasarıma ve günlük yaşamımıza yeni entegrasyonu hakkında genel de olsa bir fikir edinecektir. Ancak sergideki fikirleri alıp, geliştirebilecek olanlar ise tasarım toplumudur.
Yaşadığımız çağda bilgi her alanda inanılmaz hızlı aktarılıyor; elbette ki tasarım alanında da öyle... Aslında hedefimiz yeni bir fikrin tohumlarını atmak, insanların bilinçlenmesini ve farkına varmasını sağlamak... Bu sergi Türk tasarım toplumunun, Batılı anlayışın dayattığı, taklit etmek üzerine kurulu olan tasarım anlayışından sıyrılıp, kendi öz kimliğini oluşturmaya yönelik sürecinde bir ışık yakıyor. Amaç fitilin ucunu tutuşturabilmek, gerisi kendiliğinden gelecektir.
Fransız-Macar mimar Yona Friedman'a özel olarak sipariş edilen ve sergi alanının girişine asılan, 10x15 m genişliğindeki maket İstanbul'un merkez kısmını 1/750 ölçekte gösteriyor.