“Merak” konusunda hatırı sayılır bir üne sahip olan Türkiyelilerin, “meraklarını bastırmalarının yegâne yolu” şeklinde karşımıza çıkan “şahit yazarlar!” korkusu bile “hak”, “hukuk”, “adalet” kavramlarının Türkiye’deki algısına yönelik bir işaret olarak okunabilirken, aslında “kişiler için var olan” ve onların “haklarını koruyan” hukukun, “devlete ait” ve “yasaklayıcı” bir kavram olarak toplumun zihninde yer etmesi “hukuk” ve “toplum” arasındaki “sorunlu ilişki”yi gözler önüne seriyor.
"Merak" konusunda hatırı sayılır bir üne sahip olan Türkiyelilerin, "meraklarını bastırmalarının yegâne yolu" şeklinde karşımıza çıkan "şahit yazarlar!" korkusu bile "hak", "hukuk", "adalet" kavramlarının Türkiye'deki algısına yönelik bir işaret olarak okunabilirken, aslında "kişiler için var olan" ve onların "haklarını koruyan" hukukun, "devlete ait" ve "yasaklayıcı" bir kavram olarak toplumun zihninde yer etmesi "hukuk" ve "toplum" arasındaki "sorunlu ilişki"yi gözler önüne seriyor. Bu sorunlu ilişkinin gölgesi altındaki kentler ise bir yandan bu gölge altında kendilerine, "kendilerince" yön bulmaya çalışırken diğer yandan da "hukukun yerine getirilmesi " ve "hak arama hürriyeti"nin önünde ciddi engeller olarak karşımıza çıkıyorlar.
"Adliye binalarının tasarımında, vatandaşı düşünmeyen hukuk sisteminin izlerinin olması" ile başlayan bu engeller listesini "yeni yapılacak olan adliye binalarına ulaşımın zorluğu", "halihazırdaki binalarda bekleme salonlarının bulunmayışı", "tuvaletlerin vatandaşlarının kullanımına kapalı olması" şeklinde uzatmak mümkünken "kent bağlamında toplumun adalete erişimi" konusunda görüşlerine başvurduğumuz İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi ve Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi İdil Elveriş, adalete erişimin yargılama usulünün asgari hukuk bilgisi olmayanlar tarafından da anlaşılabilir olması, harç ve avukatlık masraflarının makul olması ve adalet mekanizmalarının çabuk işlemesi ve vatandaşa yakın olması olmak üzere 3 temel unsura bağlı olduğunu söylüyor.
Aynı zamanda Hukuk Kliniği ve Adalete Erişim-Yargı Reformu Çalışma Grubu Koordinatörü olan Elveriş, kent bağlamında bu 3 temel unsurun da sorunlu olduğuna dikkat çekiyor. Önemli olanın vatandaşın ihtiyaçlarına cevap verir nitelikte, kişilerin ayağına gidecek mekanizmaların kurulması ve işletilmesi olduğunu dile getiren Elveriş, "Hukuku kullanmak için hukuku bilmek gerekir. Dolayısıyla adalete erişimin kolaylaşması için öncelikle hukuk dilinin sadeleşmesi ve bu dilin hukuk bilgisi olmayanlar tarafından da anlaşılabilir olması gerekir" diye konuşuyor.
Kent yoksulluğu ve hukuk
Adalete erişim konusunda önemli olan "harç ve avukatlık masraflarının makul olması" unsuru ile "kent yoksulluğu" arasında bağlantı kuran Elveriş yoksulluğun, sadece masraflar anlamında değil "ulaşım" anlamında da sorun teşkil ettiğini dile getiriyor.
Elveriş şunları diyor:
"90'lardan sonra üretimin şehir dışına kaymasıyla birlikte şehir hizmet sektörüne dayalı bir hale geldi. Hizmet sektöründe ise sadece nitelikle elemana ihtiyaç olması, niteliksiz elemanlara inşaat işleri gibi geçici veya az ücretli işlerde çalışmaktan başka şans bırakmadı. Dolayısıyla bunlar da kent yoksullarını oluşturdu. "
Türkiye'de açlık sınırının altında yaşayan insanların oranını %1.29, fakirlik sınırının altında yaşayan insanların oranını % 25.6 ve 2010'un ilk yarısında net asgari ücreti 576,57 TL olarak dile getiren Elveriş sözlerine şöyle devam ediyor:
"Kent yoksullarının adalete erişimi konusunda da büyük sorunlar var. Hukuk denince insanların aklına genelde cezalandırıcı bir mekanizma geliyor. Oysa, özellikle barınma hukuku (kira ve tapu sorunları bakımından), ücret ve sigorta sorunları düşünüldüğünde sosyal güvenlik hukuku ve boşanma, velayet, kadına karşı şiddet gibi aile hukuku meseleleri kent yoksullarının hukuki sorunlarını oluşturuyor".
Fotoğraflar için lütfen ilerleyiniz.