Kutsal Motorlar Filminde Rolün Rolündeki Mimarlık

Simlâ Sunay / 15 Haziran 2017
Simlâ Sunay, mimarlık ve sinema ilişkisini mercek altına aldığı yazı dizisine Kutsal Motorlar filmiyle devam ediyor. Filmde; Villa Paul Poiret, Cité Jardin evleri​ gibi modern yapıların yanı sıra Paris’in anıtsal binalarını da görmek mümkün.

“Peki, gören kimse yoksa?” 
Mösyö Oscar 

Dünyayı değiştirmek ister misiniz? Eğer çocukken doktor, mimar ya da öğretmen olmak istediyseniz, hiç şüphesiz bunu kısa bir zaman da olsa ve evet henüz çocukken hayal ettiniz. Peki siz, dünyayı, onun insanı olmanın mahkûmluğunda mı değiştirecektiniz? Bu bir paranoya değil de nedir? 

Walter Benjamin’e göre; devrimler geçmişin kurtarılmasıdır. “Bir düşten uyanma girişimi” diyalektik dönüşümün en iyi örneğidir.” 1

Fransız yönetmen, senarist, aktör Leos Carax ise son filmi, bence başyapıtı Kutsal Motorlar'da (Holy Motors, 2012) diyalektiği keserek dünyayı iki saatliğine değiştirir. Dünyayı değiştirmek istemediği anda dünya değişir. Savaşlar, cinayetler biter. Yaşlanarak kendi yatağında ölme şansını elde eden insan kurtulur (Mösyö Vugan). Carax’ın kurduğu bu güvenli yeni dünyada hayatın kendisi bir kurgudur. Şiddet roldür. Ve insan gece yorgun da olsa evine sağ salim dönecektir en nihayetinde, tıpkı Odysseus gibi? Günün sonunda Homo Ludens (oynayan insan) kendi hikâyesini kaybedebilir, bunun bir önemi yok, ama kendisine verilen rol onun en büyük yaşam güvencesidir. Sadece doğanın verdiği ölüm kalır geriye. “Filmlerimi ölüler için yapıyorum ama hayattakiler izliyor” demiş bir söyleşisinde Carax… Oysa Kutsal Motorlar; “bir düşten uyanma girişimi”dir. Paranoyanın insanlığın yegâne kurtuluşu olduğunu ilan eder. Dolayısıyla William Shakespeare’in “Bütün dünya bir tiyatro sahnesidir” sözünü sinemaya taşırken tutar ortaya büyük bir “sebep” çıkarır ve tartışır.

Filmin hemen ikinci sahnesinde, mimar Robert Mallet-Stevens’ın modern mimarlık mirası, Villa Paul Poiret (1924) bütün beyaz görkemiyle ekranı aydınlatır. Carax yapıyı bu amaçla seçmese de, araştırdıkça fark ederiz ki, yapı mimar Paul Boyer tarafından 1932 yılında müdahaleye uğramış ve kısmen bozulmuştur. Rol aynı kalsa da, aktör değişimi hikâyeyi değiştirir mi? Bu da Carax’ın film boyunca bize oynadığı oyunlara gerçek hayattan bir katkıdır. Yarattığı anlamın gittiği uçları yönetmen takip edemez. Burada dünyayı değiştiren Robert Mallet-Stevens’dır. Paul Boyer rol yapmıştır. Carax ise sanıyorum ki; sinemaya hizmet etmiş bir mimar olan Robert Mallet-Stevens’ın L'Inhumaine (1924) 2 filminin set tasarımcısı olması nedeniyle bu biricik mimarlık mirasını filmi için vefaen seçmiştir. 

Filmin on üç sahnesinden ikincisinde; bir limuzinin arka koltuğunda sürekli kostüm ve makyaj değiştirerek, randevudan randevuya (rolden role) koşarak Paris’i turlayacak, Holy Motors Ajansı’na bağlı yevmiyeli aktör Mösyö Oscar (Denis Lavant), bankacı, zengin bir aile babası olarak sabah, Villa Paul Poiret’nin kocaman yuvarlak penceresinden (lomboz) onu izleyen kızının bakışları arasında çıkar ve beyaz limuzine biner. (Bu lombozu yapıya ekleyen ikinci mimar Paul Boyer’dir.) Yapının gemiyi andırması ve beyaz limuzinle yapılan yolculuk, senaryonun modern bir Odysseia yorumu olarak kurgulandığı fikrini güçlendirir. İzledikçe Homeros’un efsanesinin filmi bir omurga gibi taşıdığını da fark ederiz.  

Villa Paul PoiretVilla Paul Poiret

Sanatçı Delius Dessinateur’un Villa Paul Poiret yorumuFransız çizer Delius’un Villa Paul Poiret yorumu


GÖRENLER

On üç sahnenin ilkinde, bir tiyatro salonunda (Le Trianon) yüzleri belli olmayan seyircilere doğru bakarız, şehir sesleri içinde bir adam sesi işitiriz: “No, No” ve göremediğimiz bir silah patlar. Böylelikle ilk sahnede izleyenlerle karşılaşırız. Yani “gören”lerle. Derken vapur düdüğü duyulur. Sonra karanlık bir yatak odasına geçer kamera. Yataktan kalkan, evinin duvarındaki düğmeyi metal parmağıyla çevirip sonra duvarı iterek açan ve tiyatroya arka tarafından bakan güneş gözlüklü, pijamalı Leos Carax’ı izleriz. Vapur düdüğü devam eder. Kara gözlüklerinden anlarız ki Carax, kör Homeros’tur aslında. Vapur düdüğü de Odysseus’un muhteşem deniz maceralarına ilk göndermedir. Odysseus’un gemisi battıktan sonra denizde dokuz gün mücadele verdiğini de hatırladığımız zaman, Mösyö Oscar’ın bir gün sürecek randevularının neden dokuz adet olduğunu da anlarız. Mösyö Oscar, Odysseus’tur ve elbette ki ilk randevusunda dilenci kılığına girecektir (üçüncü sahne). Bu durumda Odysseus’un dönmek uğruna olağanüstü maceralara giriştiği evi; İthaka da Paris’tir. Homeros’un hikâyelerinde tanrılar ve tanrıçalar sıkça kılık değiştirirler. Odysseia efsanesindeyse Odysseus’tan yana olan sanat tanrıçası Athena, onun bir arkadaşı kılığına girer söz gelimi. Kılık değiştirmek tanrısaldır, kutsaldır öyleyse. İlk rol yapanlar tanrılar değil midir? 

Holy Motors’ta Le Trianon Tiyatrosu ve Leos CaraxKutsal Motorlar’da Le Trianon Tiyatrosu ve Leos Carax

Le Trianon TiyatrosuLe Trianon Tiyatrosu​

Limuzinin şoför koltuğunda, zarif Céline (Édith Scob), Holy Motors Ajansı’na bağlı çalışan ve günlük kiralanmış aktör Mösyö Oscar’ı randevularına yetiştirmekle görevli eski bir dansçıdır. Céline’nin tanrıça Athena olduğunu tahmin etmek güç değildir. Édith Scob’un yaşlı güzelliği onu tam da bir tanrıça yapmaktadır. Leos Carax oyuncu seçiminde, Köprü Üstü Âşıkları filminden beri başarısını sürdürmektedir. 3

Filmin akışında Paris’in bütün anıtsal mimari eserleri tek tek yerini alır: III. Alexandre Köprüsü, Pierre Mendès Caddesi, Nation Meydanı, Voltaire Bulvarı, Panthéon, Eiffel Kulesi, Champs Elysées Caddesi, Notre Dame Katedrali, Pont Neuf Köprüsü, mezarlıklar, parklar ve gece ışıkları içinde boş Paris sokakları, Seine Nehri kıyıları… 


YENİ BAŞLANGIÇLAR YOKTUR

On birinci sahnede, limuzin başka bir limuzinle ufak bir kaza yapar. Diğer limuzinin arka koltuğunda Mösyö Oscar’ın eski aşkı, başka bir kiralık oyuncu Jean (Kylie Minogue) oturmaktadır. Mösyö Oscar onu görünce arabadan iner ve yanına gider. Artık randevu ve gerçek birbirine girecektir. Hayatla rolün karıştığı hayli şiirsel bir diyalog başlar. Bu sahnede Louvre Müzesi, Notre Dame Katedrali ve Pont Neuf Köprüsü’yle komşu, Art Nouveau ve Art Deco karışımlı mimarisiyle meşhur La Samartaine (1870) başroldedir. Alışveriş merkezinin 2005’te boşaltıldıktan sonra yedi yıldır terk edilmiş, bakımsız haliyle baş başa bırakır seyirciyi Carax. 2015 yılında restorasyonla otele dönen yapının mimarları; Art Nouveau’nun en önemli temsilcilerinden Henri Sauvage ve Frantz Jourdain’dir. Holy Motors’taki izbelik haliyle La Samartaine, kat hollerinde yerlerde yatan uzuvları kopmuş mankenleriyle, bitki desenli demir korkuluklarıyla, loş, korkunç ve derin iç galerisiyle pek çok imgeyi barındıran etkin bir atmosfer yaratır. Filmin asli eleştirilerinden nasibini alan gösteri toplumu, kapitalizm gibi kavramlar için çok uygun bir mimaridir. Art Nouveau gösteriştir. Güzellik arayışıdır. Modernizmden önceki son süs çırpınışlarıdır. Fransa’nın simgesi moda 2012 yılında yerle birdir artık. Giyim üzerine kurulmuş bu meşhur alışveriş merkezinin geldiği son hali gözler önüne sererken, Carax zaman kavramını da tartışır. İki oyuncu bütün merdivenleri tek tek çıkarak adeta bir tören sergilerler. Talihsizliğe öfkelidir Mösyö Oscar ve sahanlıktaki bir manken kafasına tekme atar. Terastan görünen Paris, Penelope’sine kavuşan Odysseus’un gözlerinde İthaka, karşımızda bir manzaradır. Penelope de kılık değiştirmiştir artık. Az sonra terastan atlayarak intihar edecek hostes Eva Grace’tir o. Gözleri onun gözleridir. Bir kavuşma değil bir veda sahnesidir. Peki, bu da bir randevu mudur yoksa? Öyleyse sahnenin sonunda yerde ölü Jean’i gören Mösyö Oscar neden acıyla, kusarak limuzine koşar? Randevular arasındaki bu duygusal sahneler izleyiciyi gerçeğe yaklaştırır, inandırır. Kylie Minogue’un terasta söylediği, Leos Carax’ın sözlerini yazdığı, Neil Hannon’ın bestelediği Who We Were şarkısı, replik yerine geçecek ve tüm Holy Motors Ajansı oyuncuları adına bir soru bırakacaktır: “Biz kimdik?”


Who were we when we were who we were, back then?
Who would we have become if we'd done differently, back then?
No new beginnings
Some die, saw go on living.

Biz kimdik? Kim olurduk, eğer başka türlü olsaydık? Yeni başlangıçlar yoktur. Kimi ölür, kimi yaşamaya devam eder… Kimi de ölüler için film yapar. 

La Samaritaine binasının ilk haliLa Samaritaine binası (ilk hali)

La Samaritaine Binası Pont Neuf’tan bakış (Günümüzde)Pont Neuf Köprü'sünden La Samaritaine binasına bakış (günümüzde) 
 
Holy Motors’ta La Samaritaine Binası ve Kylie Minogue (2011)Kutsal Motorlar’da La Samaritaine binası ve Kylie Minogue (2011)

Dokuzuncu ve son randevuda ise Mösyö Oscar, limuzinin arka koltuğunda her randevuda olduğu gibi deri bir dosyada kendisine sunulan yönergeler ışığında bu sefer başka bir modern mimarlık simgesi Cité Jardin’deki modern bahçeli evlerden birine yine “baba” olarak girmeye hazırlanmaktadır. Mimarlar Henry ve André Gutton’un “Garden City / Bahçe Şehir” akımına (1926) ait, kırk evlik, modern toplu konut eseriyle karşı karşıyayızdır. Mösyö Oscar yevmiyesini şoför Céline’in elinden alır. Ertesi gün aynı saatte buluşacak ve “işe” devam edeceklerdir. Filmin en çarpıcı sahnesi şudur; Mösyö Oscar eve girer ve onu, artık maymun olan eşi ve kızı karşılar. Son randevunun son karesinde, bu çok değerli mimarlık mirası evin kırmızı ışıklı odasının penceresinden ailecek dışarı bakarlar. Biz kimdik gerçekten? 

Holy Motors’ta Cité Jardin Kutsal Motorlar’da Cité Jardin 

Son sahnedeyse Céline, Holy Motors’un garajına girer, pek çok limuzin de artık dönmektedir. Arabayı park eder ve yüzüne bir maske takar. Birisini arar ve eve geleceğini söyler. Céline, taşıdığı aktörün aksine, gerçek hayatında maskesiyle bir rolün içine girmektedir belki de. Céline yürüyerek garajdan ayrıldıktan sonra limuzinlerin far lambalarını açıp kapar, tıpkı canlı varlıklarmış gibi onlarla konuşur, homurdanarak uykuya geçmelerini izler ve film bu sahneyle sona erer. Kafamız iyice karışmıştır. Acaba söylendiği gibi dokuz randevu, on üç sahne ve on bir rol var mıdır? İlk randevu, Villa Paul Poiret’den çıkış olmalıdır aslında. Denis Lavant on bir farklı kılığa girmiştir. Hem katili hem de kurbanı oynamış, üstelik de oracıkta kurbanla yer değiştirmiştir. İki randevuysa deri kaplı dosyaya zoom yapılmadan, rastlantısal başlamamış mıdır? Biri, Denis Lavant'ın ilk rolünde canlandırdığı bankacıyı öldürdüğü, diğeri de kazayla başlayan Kylie Minogue’lu sahne... Peki, Mösyö Oscar'ın bir arabaya atladığı ve kızını partiden aldığı sahne gerçek değil midir? Peki ya yalanını yakaladığı kızına, “Ben gerçeği istiyorum” deyişi? O da bir oyundur mudur? İzleyende paranoya emareleri başlar; hangisi gerçek, hangisi rastlantı, hangisi kurgu? 

ROL YAPMANIN GÜZELLİĞİ

Filmin tam da yarısında, bir randevudan limuzine geri döndüğü sırada Mösyö Oscar, araçta Holy Motors’un patronuyla karşılaşır. Holy Motors Ajansı’nın kurucusu ve oyuncusu arasındaki diyalog hikâyenin çıkış noktasına kadar götürecektir bizi:  


“Bazıları artık izlediği şeye bile inanmıyor.”
“Kameraları özledim. Eskiden bizden daha ağırdılar. Sonra kafamızdan bile küçük hale geldiler. Şimdiyse onları göremiyorsun bile. Bazen ben de bütün bu olanlara inanmakta zorluk çekiyorum.”
“Bu nostalji biraz da duygusal değil mi?”
“… duygusal?”
“Haydutlar varlıklarına inanmak için güvenlik kameralarını görmek zorunda değiller.”
“Hepimizi paranoyak mı yapmak istiyorsun?”
“Zaten olmadın mı? Ben oldum, hem de çok. Mesela her gün bir gün öleceğimden eminim.”
“İstediğin şey ne?”
“Hiçbir şey. Çalışmalarını beğendiğimi biliyorsun. Ama bazılarımız…”
“Kim bu herifler?”
“Bırak sorumu sorayım. Bu işe devam etmeni sağlayan şey ne, Oscar?”
“Beni bu işe başlatan şey: Rol yapmanın güzelliği.”
“Güzellik mi? Bir söz vardır: güzellik görenin gözündedir.”
“Peki, gören kimse yoksa?”


Mösyö Oscar, yaşlı Möysö Vugan'ı oynadığı huzurlu ölüm sahnesinde, yatakta şu sözleri söyler: “Başkasının ölümünü izlemek kadar hayat dolu bir şey yok.” Yaşadığımızı anlamak için izlemek zorundayız. Filmin repliklerinden biri de şudur: “Bir güne bir cinayet yetmez.” Ne kadar çok ölüm izlersek o kadar yaşadığımızı anlarız. Ve biz sadece izliyorsak ve diğerleri de sadece oynuyorlarsa hepimiz güvendeyiz demektir. Cinayet diye bir şey yoktur. İnsan ne kadar çok rol yaparsa dünya o kadar kurtulur. Carax’ın ortaya çıkardığı büyük sebep bu olabilir mi?

İkinci randevuda; Mösyö Oscar, Güzel ve Çirkin masalının çirkini Mösyö Merde’i canlandırmıştır. Denis Lavant’ın bu film için oynadığı on bir karakterden en başarılısı olduğunu söyleyebiliriz. Canavar, ucube, çiçek, saç ve para yiyen tuhaf yaratık, çirkin Mösyö Merde, mezarlıktaki bir fotoğraf çekimini basıp güzel Kay M’i (Eva Mendes) yeraltına kaçırır. Üzerindeki giysiyi sökerek değiştirip, güzel kadının yüzü dâhil her yanını kapatan bir burka haline getirir. Çirkin, güzelinin görünmesini istememektedir. Gören vardır. Bu arada yeraltında Victor Hugo’nun fakir insanlarını bir geçit töreni gibi göçerken izleriz. Paris’in altı yoksulluk doludur. 
 
Mösyö Merde - Denis Lavant (Çirkin)Mösyö Merde - Denis Lavant (Çirkin)

Leos Carax, güzel ve çirkinin karşıtlığından bir diyalektik arayışında değildir. Bir şeyi yapan onun karşıtı değildir. Uzlaşı mecburiyet değildir. Zaman, karşıtlıkların karşısındaki en büyük güçtür. Rolün rolündeki mimarlık onun sinemasında “görünen” ve bu yüzden de vazgeçilmez, kutsal bir nesnedir. Her mimarlık eseri yapıldığı andan itibaren rol yapar. Evet, La Samaritaine binası artık en güzel değildir. Yerini Villa Paul Poiret, Cité Jardin’in modern, beyaz evlerine, düz çizgilerine terk etmiştir. Güzel, biçimden biçime, rolden role dönüşüyorsa var olabilir mi? Zaman varsa güzellik sadece bir rol müdür?

Rol yapmanın, kılıktan kılığa girmenin güzelliğine kapılmıştır artık o. Gören kimse olmasa da. Odysseus hiçbir zaman evine dönmeyecektir.



Dipnotlar:
 
1. Pasajlar, Walter Benjamin, YKY Yayınları
 
2. L'Inhumaine (1924); Marcel L'Herbier’in yönettiği bir bilim-kurgu dramadır.

3. Leos Carax’ın Köprü Üstü Âşıkları (1991) filminde başrolde yer alan Paris’teki Pont Neuf Köprüsü, film çekilirken restorasyonda ve kapalıdır. Film için gerekli izinler alınmıştır ama film gecikir ve köprüde çekim izni iptal olur. Carax  köprüyü Montpellier’de set olarak inşa eder. Bu da ayrı bir mimarlık ve sinema yazısı konusudur.
 

 
İlgili İçerikler
Etiketler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :