Taşla Şekillenen, İnançla Yaşayan Mardin

Ömer KOKAL / 26 Eylül 2014
MÖ 3000'lerde ilk yerleşimcileriyle tanışan ve Subariler tarafından kurulduğu düşünülen kente, uzun ya da kısa süreli hakim olanların listesi oldukça kabarık...

Binlerce yıllık kültür, inanç ve insan birikimini bugünlere taşıyan Mardin, Mezopotamya Ovası'nın kıyısında taş bir anıt gibi yükseliyor.
                
M.Ö. 3000'lerde ilk yerleşimcileriyle tanışan Mardin, günümüze kadar geçen beş bin yıllık süre boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Subariler tarafından kurulduğu düşünülen kente, uzun ya da kısa süreli hakim olanların listesi oldukça kabarık. Anadolu'nun doğusundan geçen hemen hemen her kültür ve din uğramış bu kadim kente.


                


Her birinden geriye kalan kültürel ve dinsel miras harmanlanarak Mardin'in güçlü karakterini ortaya çıkarmış. Söz konusu karakteri, Mardin'in dar sokaklarında gezinirken fazlasıyla duyumsuyor, dinsel yapılarına adım atar atmaz içinizde hissediyorsunuz.

Bu hissi yaşayanlardan yazar Refik Durbaş, Mardin'le ilgili duygularını şöyle dile getirmiş bir şiirinde;
     
Ben, Mardin kenti…
Teninden başka giysisi olmayan çıplak dağların anayurdu…
Taşın ve toprağın ve suların kerpicin ve bulutların anası…
                               


Sonsuza uzanıyor hissi veren Mezopotamya Ovası'na tepeden bakan Mardin, kurulu olduğu yamaçtan ovaya adeta akıyor. Tepenin zirvesine konumlanmış kalenin hemen altından başlayan yerleşim, ovanın kıyısına kadar devam ediyor.

Güneye bakan kent, gün boyu güneşe teslim ediyor kendini. Ancak en sıcak havalarda bile Mardin'in taş evleri serin, dar sokakları gölgeli, bu sokakları birbirine bağlayan "abbara" adı verilen geçitleri esintili oluyor.


                


Dünyada Kudüs ve Venedik'ten sonra tamamı sit alanı ilan edilen üçüncü kent olma özelliğini taşıyan Mardin, Unesco'nun Dünya Mirası Listesi'ne girmek için geçtiğimiz yıllarda başvuru yapmış. Listeye girebilmek için gerekli kriterleri yerine getirmek üzere çalışan Mardin'in yakın zamanda listeye kabul edilmesi bekleniyor.

 


Kentin simge yapılarından Ulu Cami, 1176 yılında Artuklular tarafından yapılmış. Artuklunun becerikli ustaları, kalker taşı biçimlendirerek bu muhteşem camiyi ve sanatsal minaresini çıkarmış ortaya. İslami yapılar konusunda en yoğun imar faaliyetleri Artuklular Dönemi'nde gerçekleştirilmiş.



Artuklular tarafından şehre miras bırakılan diğer eserlerden Bab Es Sur ve Latifiye camileri de Artuklu'nun taşa hükmeden ustalarının mimari dehasını gösteriyor. 14. yüzyılın başlarında inşa edilen Bab es Sur Camisi'nin taç kapısı mutlaka görülmeli. 1314 yılında yapılan Latifiye Camisi ise ovadan bakıldığında Mardin'de ilk göze çarpan yapılardan.


               


Son yıllarda yapılan restorasyon çalışmaları sonucu hayat döndürülen Zinciriye Medresesi 1385 yılına tarihleniyor. Medresenin görkemli taç kapısı süslemeleriyle insanı büyülüyor. Medresenin yivli iki kubbesi, Mardin'de en çok fotoğrafı çekilen yerlerin başında geliyor.


               


Mardin sokakları mimari açık hava müzesi görünümünde. Adım başı ihtişamlı bir cami ya da medrese çıkıyor karşınıza. Evlerin cephelerindeki taş işçiliğini seyre dalmışken kendinizi bir kilisenin kapısında buluveriyorsunuz. Kentte tarihi yapılar o kadar çok ki tamamının detaylarını yazmaya bu metnin sayfaları yetmez.



Kasımiye, Şehidiye, Hatuniye Cami ve Medreseleri, Meryem Ana, Mor Yusuf, Mor Behnam ve Kırklar Kiliseleri, Deyrül Zefaran Manastırı, Mardin'de görülmesi gereken tarihi yapılardan bazıları.


Yazının devamı için ilerleyiniz >>>>


Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :