İlk yapıldığında sur dışında olması nedeniyle "kır, taşra" anlamına gelen "Khora" adıyla anılan Kariye Kilisesi'nin bugün görülen yapısı 11. yüzyıldan kalma. Adıyla ilgili bir başka teori ise Khora kelimesinin, Hz. İsa'ya verilen, "manevi alemi kapsayan en geniş küre" sıfatını anlattığıdır.
Kariye'nin ünlü fresk ve mozaikleri, 14. yüzyılda yapılmış. 16. yüzyılda Atik Ali Paşa tarafından camiye çevrilen yapıya bir minare eklenmiş. 1765 yılında sıvanarak örtülen mozaikler, 1940'lı yıllarda iki Amerikalı uzmanın titiz çalışmaları sayesinde en az zararla yeniden ortaya çıkarılmış. Yapı 1947 yılından bu yana müze olarak hizmet veriyor.
Kariye'deki fresk ve mozaiklerde Hz.İsa'nın yaşamından ve kutsal metinlerden sahneler resmedilmiş. Söz konusu fresk ve mozaikler, çoğunluğun okuma yazma bilmediği dönemlerde, kutsal metinleri insanlara anlatmanın bir yolu olarak kullanılmış.
Tekfur Sarayı, surlara paralel yürürken tüm ihtişamıyla çıkıveriyor karşınıza. Ayakta kalabilmiş tek Bizans Sarayı olması nedeniyle son derece önemli bir yapı. Sarayın bulunduğu noktadan görünen Haliç manzarası bugün değilse bile muhtemelen geçmişte büyüleyiciydi.
Terk edildikten sonra, bir zamanların şatafatlı sarayının başına gelmeyen kalmamış. Osmanlı Dönemi'nde fil ahırı olarak kullanıldıktan sonra İznik'teki çini atölyeleri buraya taşınarak üretimlerine burada devam etmişler. Tekfur Sarayı çinileri olarak bilinen ve burada imal edilen çiniler, Türk Çini Sanatı'nda özel bir ekol olarak yerini almış. Ünlü Kaşıkçı Elması'nın bu sarayın kalıntıları arasında bulunduğu ve bulan kişinin iki tahta kaşık karşılığında elması bir kaşıkçıya verdiğiyle ilgili söylence ise Tekfur Sarayı'nın ününe ün katmış.
Biraz rotanın dışında kalsa da görülmeye değer Haliç manzarası nedeniyle Molla Aşkı terasına da mutlaka gidilmeli. Buradaki çay bahçesini işaret eden tabelaları izleyerek terasa ulaşabilirsiniz. Apartmanların arasından devam eden sokakların sonunda, muhteşem bir Haliç manzarası çıkıyor karşınıza.