Buraya gelirken çok yeni bir ofis olduğunuzu düşündük, meğer neler yaşamışsınız.
İE: Bu iki senelik bir süreç ama düzelme eğilimi olmadığı için muhtemelen ömrümüz böyle geçecek. Biz varolduğumuz sürece bunun savunucusu olacağız. Başka da elimizden bir şey gelmiyor. Sonuçta politik bir sürece dahil olamayız. Odayı değiştiremeyiz, mimarı eğitemeyiz, yani hangi okula gidip kimi eğiteceğiz?
Bir de son yıllarda çok fazla üniversite açıldı. Mimarlık fakültesi var ama hoca yok...
İE: Mimarlar Odası'nda çalıştığım dönemde, mimarlık eğitimi konusuyla ilgilenen genel sekreter yardımcısı pozisyonundaydım. Eğitimle ilgili her türlü materyali ben derliyordum. Hangi okul var, kontenjanı nedir, onların analizlerini de ben yapıyordum. Bir gün bir mimarlık öğrencisi geldi ve odaya öğrenci üye kaydı yaptırmak istediğini söyledi ama okulun adını listede bulamadım. Sonra üniversiteyi aradım, mimarlık bölüm başkanıyla görüşmek istedim. Öyle birinin olmadığını öğrendim. O zaman fakülteyle görüşeyim dedim, oraya da ulaşamadım. En son rektörlükten, üniversitenin genel sekreterliğinden birine ulaştım. Durumu anlattım. Okulun kontenjan listelerinde olmadığını söyledim. Üçüncü ek yerleştirmeyle öğrenci aldık dedi. Tabi ben birinci listelere baktığım için, sonradan yeni okullar açılacağını hayal edemezdim. Bölüme 60 kontenjanla 40 öğrenci almışlar ama henüz eğitim müfredatı oluşturulmamış. Birinci sınıfta Türkçe, matematik, inkılap tarihi gibi temel dersler verileceği için bu dönemin böyle geçeceğini söyledi.
Mimarlıkta 4 yıllık eğitimi sorgulayıp, birinci sınıfta ne kadar yük altına girdiğimi bildiğim, mezun olduğumda da kendimi hala yeterli hissetmediğim bir durumda böyle şeylerle karşılaştım. Halen bir araştırma görevlisi, bir yardımcı doçent, bir de dışarıdan öğretim görevlisi ile eğitim veriyorlar ve birinci, ikinci, üçüncü sınıf öğrencileri var. Hiç kimse hem mimarlık tarihi, hem yapı bilgisi, hem de proje öğretemez. Ama işte böyle eğitimciler ve üniversiteler var. Her ilde bir üniversite olsun, bu üniversitelerde de mimarlık bölümü olsun derseniz ve bunun altını dolduramazsınız ortaya çıkacak sonuç da bu.
"Mevcut olanakları her yönüyle ele alıp, yapılabilecek olanın en iyisini yaptığınız zaman ortaya bir tasarım çıkartmış oluyorsunuz"
Gerçekten çok fantastik şeyler öğreniyoruz...
İE: İşte bu yüzden 'critical designer' olmak durumundaydık (gülüyor). Eğer bahsettiğim süreçlerde eğitim veriliyor, yapılan tasarım teknik kriterlere uymuyor, müşteriyi veya kullanıcıyı mağdur ediyorsa, o tasarımsa bizimki tasarım olamaz. Bunun çıkış noktası benim yüksek lisans eğitimime de dayanıyor. Mimarlıkta bölgeselcilik diye bir kavram var. Karadeniz'de ağaç varsa illa ağaç ev yapayım, ya da taş varsa taş ev yapayım değil. Günümüzün malzemesi, kriterleri, gerçekleri neyse ona uygun yapı yapılmalı. Doğal malzemeyi tabi ki kullanabiliriz ama sırf orada o malzeme yüzyıldır kullanılıyor diye değil. Eleştirel bir süreçten geçirmek lazım. Onu sorguladığınız zaman bu süreci farklı yönetmiş olursunuz. Yani bir yerde bir şeyi öyle yapıldığı için yapmamak, zamanında o malzeme kullanıldı diye aynı malzemeyi kullanmaya devam etmemek lazım. Onu taklit edersem yüzyıl önceyi taklit ediyorum demektir. Taklit etmek değil, öteye götürmek gerekir. Mimar Sinan, Roma mimarisini de başka mimarileri de görmüş, onun üzerine bir şey koymuş, o yüzden Mimar Sinan olmuş. Bugün onun yaptığı bir şeyi taklit edersek, o bölgenin mimarisini yansıtmış olmuyoruz, sadece bir replikasyon yapmış oluyoruz. Mesela Hassan Fathy neden o mimari kimliği ortaya koymuş? Aldığı eğitim Avrupai bir eğitim, beton ve çelikle uğraşmış ama Mısır'da mimarlık yapacak. O dönem Mısır'da çelik yok, beton deseniz öyle bir üretim tesisi yok. Dolayısıyla yerel malzemeyi tercih etmiş. Onu da Batıda aldığı eğitimle birleştirmiş ve ortaya bambaşka bir şey çıkartmış. O yüzden biz bugün bu ismi biliyoruz. Yani bölgesel mimari daha önce burada kubbe yapılmış, tonoz yapılmış, ben de kubbe yapayımdan ortaya çıkmamış. Elinde döşemeyi yapmak için başka bir olanak yoksa mecburen o malzemeyi kullanacaksın. Fathy de Mısır'da ahşap, çelik ya da beton olmadığı için mecburen kubbe yapmış. Mevcut olanakları her yönüyle ele alıp, yapılabilecek olanın en iyisini yaptığınız zaman ortaya bir tasarım çıkartmış oluyorsunuz.