"Tekniği aşamıyoruz ki kabuğu tartışalım"

11 Aralık 2015

Ofisinizin işleyişini de aktarabilir misiniz?

İE: Ben ofisin mimari ölçekte tasarım ve uygulama işlerini, daha çok da uygulama ayağını yürütmeye çalışıyorum. İnan da mimariden başlayıp, kentsel tasarım ölçeğine varan çalışmalar gerçekleştiriyor. Mesela Akçansa projesinde, peyzajla ve vaziyet planlarıyla ilgili herhangi bir malzeme, detay gerektiğinde bu konuda daha bilgili olduğu için o aşamaları o yürütüyor. Songül arkadaşımız mimar. Mimarlık ve iç mimarlık ölçeğinde tasarım çalışmaları yapıyor. Bizim işleyişimizde bu böyle olacak, sen de otur bunu çiz gibi bir sistem yok. Tasarımıyla, malzeme seçimiyle, kurduğu kentsel ilişkilerle, sunumuna kadar her şeyi birlikte yürütüyoruz. Songül mimari konuda bunu yaparken, peyzaj mimarı olan Aysel arkadaşımız da peyzaj ve kentsel tasarım ölçekleriyle ilgileniyor. Ben bir de ofisin muhasebecisiyim (gülüyor). 

İK: Herkesin elbette bir görevi var ama bence ofisin işleyişine eklememiz gereken en önemli konu, bu işin kesinlikle bir ekip işi olduğu. Bireysel olarak ortaya konulabilecek bir iş değil. O yüzden sürekli bir eğitim halindeyiz. Haftada bir gün eğitim günümüz var. Genelde Perşembe gününü buna ayırıyoruz. Bu bir bilgisayar programı, bir ekosistem ya da mimari bir malzemeyle ilgili bir eğitim olabilir. Birbirimizden sürekli bir şeyler öğreniyoruz. O yüzden de burası bize keyif veriyor. İlerleyen süreçlerde ofis olarak, akademiden de destek alan bir workshop düzenlemeyi düşünüyoruz. Amacımız İstanbul'un belli bölgeleriyle ilgili projeler üretmek. Mesela şu ana kadar Haydarpaşa'yla ilgili bir proje üretemedim, bu hep içimdedir. Eşdeğer ödül aldığımız Kurbağalıdere vadisi yarışmasında biraz söz söyleyebildik ama o çok ucundan, kıyısından oldu. O bölgeyle ilgili bir şeyler üretmeyi düşünüyoruz. Mimarlık ortamının sürekli akademiden beslenmesi gerekiyor. Mimarlıktaki temel eksiklik bu olduğu için bunu sürekli dile getiriyoruz. Çünkü diğer meslek disiplinleri bir şekilde akademiden besleniyor.    

Bir de Critical Design Studio olarak, mimarlık okulu diye bir şey yoktur, mimarlık ekolü vardır diyoruz. Okulda bir çizgi oluşturursunuz, bir edinim kazanırsınız, sonra mesleği icra edersiniz. Bunu akademiden koparıp pratiğe uyguladığımızda da usta-çırak ilişkisi oluyor. Nasıl ki Behruz Çinici'nin ofisinde birçok insan yetişti, bir çizgi kazandı ve ilerliyorsa, okul da öyle bir şey. ODTÜ'den mezun olmak öyle bir şey. Ama birçok okul açılmaya başlayınca bu artık 'school'a dönüşüyor. Yani okul oluyor gerçekten. Çünkü yetişememiş insan sizi yetiştirmeye çalışıyor. Zaten yetiştirmek yoktur, yetişmek vardır.    

"Ofislerdeki sirkülasyon beraberinde benzeşmeyi getiriyor"

Okul sayısının yanında, kontenjan değişiklikleri ile öğrenci sayısı da artıyor. Dolayısıyla artık bir hocaya çok daha fazla öğrenci düşüyor. 

İK: İş ortamında da böyle, ofislerdeki sirkülasyon çok fazla. Aslında bu sirkülasyon bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Benzeşme başlıyor. Çiçeklerin, bitkilerin döllenmesi gibi. Sürekli aynı çiçeğe konup, tamamen birbirine benzeyen, neredeyse birbirinin aynısı olan birimlerden oluşan bir ekosistem ortaya çıkaran bir arı gibi.  Bunu özellikle mimaride hissediyorsunuz çünkü üst ölçeklerde bu ülkenin deneyimi çok fazla değil. Zaten o ölçeklerde iş üreten ofis sayısı da çok az. Ama mimari ölçekte bunu ciddi anlamda hissediyorsunuz. Mesela yarışma projeleri gerçekten birbirine çok benziyor. Çizgi, cephe, malzeme, bir furyaya dönüşmeye başlamış. Bu ürkütücü bence. Usta-çırak ilişkisini biz de pek tadamadık ama onu korumak lazım. İşte bunu ortaya koyabilmek için böyle bir ortam oluşturduk. Sürekli bir eğitim ve öğrenme halindeyiz. 

Diğer ofisler ile işbirlikleri düşünüyoruz demiştiniz. Herhalde bu da bu ortamı besleyen bir şey olacak. 

İK: Kesinlikle ama bunu uluslararası boyutta yapmak çok önemli. Türkiye'de bunu yapan genç ofisler oldu. Birkaçı da bizim takip ettiğimiz, sevdiğimiz ofisler. Bu, ülkedeki ortama yeni bir kültürü aşılamak da oluyor. Çünkü orada oturmuş bir sistem var. O sizi bir şekilde zorluyor ve şekle şemaile sokuyor. Ben yaklaşık 1,5 yıl Almanya'da kaldım. Bunun bir yılını kentsel tasarım, peyzaj mimarlığı ve mimari ölçeklerde işler yapan GTL adlı bir ofiste çalışarak geçirdim. Gerçekten çok katı kuralları ve standartları var. Birinci sınıfta okuyan bir öğrenci koyacağı kot işaretinin ölçeğe göre hangi boyutta olacağını bile biliyor çünkü ortaya konulan bir standart var ve onu taklit ediyor. Yani sistem sizi Amerika'yı yeniden keşfetmeye zorlamıyor. Burada bir kuzey yönü işareti koyacağınız zaman elli defa düşünüyorsunuz. Diyorum ya, tekniği aşamıyoruz ki kabuğu tartışalım. Bizim işbirliği içine girmeye çalışmamızın sebebi de bu. Bir şeyi eleştirirken onun ne kadar içinde durursanız, ona benzemeye başlarsınız. Ara ara bunun dışına çıkıp, dışarıdan kavramanız lazım ki objektif bir bakışa sahip olabilesiniz. O noktada yurtdışı işbirlikleri sizi besleyecektir. 

Dünyada neler olduğunu takip etmek açısından da önemli...

İK: Sadece takip etmek de değil. Takip etmeye başladığınızda o da bir alışkanlığa dönüşüyor, sadece takip ediyorsunuz. Açıyorsunuz web sitesini, aaa çok güzelmiş deyip, yine aynı şeyi yapıyorsunuz. Onu icra etmek ise sizi yoğuruyor. Bu çok önemli. 
   
 


C.D.S ile Mimarlık Pratiği ve Etiği Üzerine
C.D.S Tasarım Ekibi ile...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :