"Bu ofisi Hakan Gürsu ve 'saz arkadaşları’' diye kurmak da mümkündü"

04 Kasım 2011

2006 yılında Designnobis'i kurmanızdaki itici güç ne oldu?

Designnobis'in kuruluş konusunu daha geniş bir perspektiften ele almak lazım. Türkiye'de endüstriyel ürün tasarımının daha bilinir olduğu; tasarımın bilim ve teknoloji haline geldiği tarihin, 2000 ve sonrası olduğunu hatırlayalım. Dünyada Mühendislik disiplinin bilim, teknoloji ve tasarım içinde özümsenmesiyle birlikte tasarım, inovasyonun önemli bir boyutu haline geldi ve bu durum, 2000'den sonra bize de yansıdı. Bu bağlamda, Avrupa Birliği'nin 2005 yılında yaptığı inovasyon tanımı devrim niteliğindedir. AB'nin Oslo Kılavuzu'nda tanımladığı inovasyon; bilim, teknoloji ve tasarım bileşenleriyle ifade edilir. 2005'ten sonra Türkiye'de de tasarım yarışmaları düzenlenmeye başladığını görüyoruz. İMMİB yarışmaları bunun ilk örneklerindendir.

İşte Designnobis de bu süreçlerin doğal bir uzantısı olarak ortaya çıktı. O sıralarda ODTÜ'deki öğrencilerim bana sürekli; "Hocam mezun olduktan sonra ne olacak, ne yapacağız?" diye soruyorlardı. Şahsi bir bürom vardı ama ağırlıklı olarak mimarlık ve iç mimarlık hizmeti veriyordum. Kısmi olarak da birtakım mobilya firmalarına ürün geliştiriyorduk. Hatta metal bankları da ilk ortaya çıkaran bizlerdik. Bunun dışında bir sürü sandalye tasarlama imkânı da bulmuştum. Ama tabii bunlar çok fazla bilinmiyor çünkü hepsi sınırlı üretimdi, bir de o zaman hala konvansiyonel üretim tekniklerimiz kullanılıyor, kalıp benzeri açılımlar oldukça lüks sayılıyordu. 2006'da örgütlenip yarışmalara girerek hızla ödüller almaya başlayınca, kuruluş sermayemizin yarısını özel sektörden sağlamış olduk. Böylece beş kişiden oluşan ekibimizle, Ankara'da 35 metrekarelik penceresiz bir odada ilk ofisimizi kurduk.

İlk ofisiniz neredeydi?

Ankara Nenehatun'da, bir mobilya mağazasının ışık görmeyen bir bölümüydü. Önce İMMİB yarışmalarına, daha sonra da uluslararası yarışmalara katılmaya başladığımızda takvimler 2006 yılını gösteriyordu. Sonra hızla ürünler geliştirmeye başladık.


Volitan, render

2006'dan itibaren dört yıl boyunca şehirde iki ofis değiştirdik. Biraz büyüyünce Nenehatun'dan İran Caddesi'ndeki ofisimize geçtik. Giderek büyüdük, stajyerler ve yeni elemanlar gelip gidiyordu. Bu arada, "Volitan" iki dalda International Design Award'a (IDA) değer görülüp ertesi yıl da Green Dot'ı kazanınca, tüm dünyanın ilgisini bir anda üzerimize çektiğimizi fark ettik. Dünyanın en çok ilgisini çeken fakat ödül almayan "Floger" adlı sandalyemiz de nihayet bu sene hak ettiği A' Design Award'un sahibi oldu.



Floger

Yurt dışındaki ilk ve en meşhur ürünümüz hala Floger'dır. Onun sayesinde bazı ünlü Amerikalı tasarım eleştirmenlerinin dikkatini çekmeyi başardığımızda daha henüz ödül kazanmamıştık. Pure Contemporary internet sitesi, "bu grubu mutlaka takip edin, güldür güldür geliyorlar" diye yazdı. Yine başka sitelerde, "Doğu Avrupa'nın parlayan yıldızı" gibi sıfatlar yakıştırdılar. Sonra biz Volitan'la patlayınca da, "zaten söylemiştik" dediler. Bu tamamen bizim dışımızda gelişen bir süreç oldu, hiç kimseyle bağlantımız olmadığı gibi, herhangi bir basın bülteni veya tanıtım metni de göndermemiştik.  İzleyen dönemde sırası ile ve arka arkaya IDA ve Green Dot ödül listelerine girmeye başladık.

Bir yıldır ODTÜ Teknokent'tesiniz. Burada olmanın size ne gibi etkileri oldu? Sanırım yer bulmak çok kolay olmadı...

Evet, buraya girerken çok zorlandık. Bir de tabii bu ülkede bir şeyin ilki olmak çok zor. Türkiye'de bu kapsamda ve bu büyüklükte ikinci bir tasarım şirketi yok. Zaten normalde teknokentlerde tasarım şirketi bulunmuyor.

2006'da Designnobis'i kurarken, bu ofisi Hakan Gürsu ve "saz arkadaşları" diye kurmak mümkündü ama biz bir marka geliştirdik. Dünyada örnek aldığımız, incelediğimiz şirketler, tasarım hizmetini kurumsal bir çerçevede sunuyor, çünkü total çözüm aranıyor. Yani bir insanın bir firmaya sağlayabileceğinin ötesinde bir çözüm. Tasarımı iki grupta değerlendiriyorum: Bir, "style" takılanlar, yani kalem, diş fırçası, parfüm, zeytinyağı, rakı şişesi gibi "tüketim ürünü" dediğimiz alanda çalışanlar. Bunlar bana göre ağırlıkla "styling" yaparken, tasarım tescil ile yetiniyorlar, çünkü ortada inovatif bir ürün yok. Biz ise daha zor olan ikinci yolu seçtik. Kendimize örnek aldığımız Ideo, Tangerine, fuseproject, frog design, Porsche Design gibi uluslararası tasarım pratiklerinin hepsi şirket statüsünde. Önde bir marka var, şahıslar ise onun ardında. Benim hedefim de, Hakan Gürsu yerine Designnobis'i öne çıkarmak oldu. Elimden geldiğince de bunu yapmağa çalışıyorum. Benim misyonum tamamlandığında geride bir şirket kalsın ve arkadaşlarım kaldıkları yerden devam etsinler istiyorum.

Designnobis isminin nasıl ortaya çıktığını öğrenebilir miyiz?

Markamızı oluştururken, Latincede "biz" anlamına gelen "nobis" kelimesini kullandık. Kelimenin Latince ve Türkçe telaffuzları da birbirine çok benziyor. Bis'i z ile telaffuz ettiğinizde "biz" oluyor. Açılımı da, "Nobody as happy as ours" yani, "Kimse bizim kadar eğlenmiyor". Bunun yanında, "Bize göre tasarım" anlamına da geliyor. Bu ismi bir gece yarısı, saat 3'te ya da 4'te bulduk. Logoyu da çevremizdeki insanlara seçtirdik. Yani tam anlamıyla bir marka yarattık. Türkiye'de ilk defa tasarım hizmeti, dünyadaki rekabete ayak uydurabilecek şekilde bir şirket vasıtasıyla ortaya çıktı.

Şu anda Amerika'daki bazı listelerde dünyanın en iyi 10 tasarım firması arasında geçiyoruz. Bunun megalomaniyle bir alakası yok, birileri çok kızsa da tamamen realite. Tüm bu firmaların karşılaştırma tabloları mevcut. Green Dot'ta ve International Design Award'da fuseproject ile çakışıyoruz. Porsche Design, son iki yıldır ödül alamadığı için bu listeden düşmüş durumda.

Designnobis'i, Türkiye'de de bir tasarım markası haline getirmeye çalışıyoruz. Sayı ve kapasite itibariyle en büyüğüz; bu anlamda ne rakibimiz ne de kendimize rakip seçtiğimiz bir yerli firma var.

 


Marka Oluşum Süreci ve Ödüller Üzerine
İnovatif ve Çevreye Duyarlı Projeler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :