MesutT: Üniversiteyi İzmir'de okumanız bir rastlantı mıydı, yoksa şartlar mı öyle gelişti?
SerhatA: Çok enteresandır; ilkokulu bitirdiğim andan itibaren mimarlık bir şekilde aklıma çakılıydı. Kendime, bunun nedenini çok sordum. Sanırım çok dolaşıldığı için hepimizde bir özlem vardı. Çünkü evin bir köşesinde bir sandık, iki hurç vs sürekli hazır beklerdi. İstim üzerinde bir hayatımız vardı; bir sene orada bir yerde, bir sonraki sene başka bir yerde olunurdu. Annemin daha yoğun yaşadığı bir duyguydu; hıdrellezlerde dilekler tutulur, şöyle bir evimiz olsun, deniz görsün diye maket yapılırdı. Hep böyle bir özlem olduğu için konut bende çok kutsal bir hale geldi, ulaşılması gereken bir hedef oldu. Babam, emekli olduktan sonra İzmir'de bir apartman dairesi aldı ve ben 'ohhh' dedim; sonuca ulaşıldı. Ama meğer sorun tam da orada başlıyormuş. Mimarlık okurken bunu gördüm. Ama mesleğimi seviyorum. Acı çekiyorum, stresli çalışıyorum, ama çok da saldırmıyorum; tembellik de yapıyorum.
MesutT: Hangi yıllar arasında öğrenciydiniz?
SerhatA: 1972 - 78. Hızımızı alamadık, okul devam ederken ofis açtık. Kar etmek gibi bir amacımız yoktu. Evde çok fazla yayılıyorduk; bir arada olalım nasıl olsa kirasını çıkarırız diye düşündük. Beş arkadaştık. İşler gelmeye başlayınca durum ciddileşti. Okul bittikten sonra, elimizde bir de dekorasyon diye inanmadığımız bir iş kaldı. Gerçi ben ona dekorasyon değil de ‘ince yapı' diyorum. O yıllarda İzmir'de böyle bir talep gelişti. Atak olmamız, öğrenciyken hemen ofis açmamız biraz da takdir gördü galiba; özellikle bize iş verildi. Okuldan sonra atölye açmaya karar verdik. Uzun, iyi bir tecrübe oldu. Birine yaptığımız bir mobilya tasarımını bir başkasına yapmamak gibi etik bir prensibimiz de vardı. Canhıraş bir çalışmaydı. 1980'li yıllardaki otel ve banka furyasında kendi atölyemiz de yetmemeye başladı ve dört beş fason atölye ile çalışmaya başladık. Onlardan da elenerek geriye hala kendi atölyem gibi çalışabildiğim ikisi kaldı.
MesutT: İlk atölyeyi kuran beş kişi neden dağıldı?
SerhatA: Bir noktadan sonra herkes tercihlerini yaptı. İstanbul'a gidenler oldu, atöyeye inananlar / inanmayanlar vardı. Zaten beş kişinin yapamayacağı belliydi. Ama faydalı bir dönemdi; herkes piyasayı öğrendi, birlikte projeler yaptık. Proje zamanları ofis dolup taşıyordu, yardımlaşmanın merkezde olduğu güzel bir ortam vardı.
MesutT: İzmir'de öğrenci olmak nasıldı?
SerhatA: Biz başlangıçta Buca'daydık. Orası, bizden iki yıl önce özelmiş. Hatta Asım Mutlu'lar İstanbul'dan gelip ders verirlermiş. Eğitim kalitesi iyiydi. Nerede olursanız olun, mimarlıkta iyi bir hocaya rastlamanız önemlidir. Çok iyi bir okulda sistematik olarak çok iyi bir eğitim görürsünüz, ama çok etkileneceğiniz bir hocayla karşılaşamayabilirsiniz. Anmam gerekir, Yüksel Ceztırnak adında bir hocamız vardı. Nevzat Sayın ile aynı sınıftaydık, Yüksel Bey'i hep saygıyla anarız. İki sene içinde mimarlığın ana hatlarını gerçekten kafamıza çaktı diyebilirim. Biraz da anarşist bir yapısı vardı. İnançlarımızı altüst etti ve bizi biraz uyarmış oldu. Onunla karşılaşmış olanlar çok şanslıydı. Okulların siyasi anlamda oldukça hareketli olduğu dönemlerdi biliyorsunuz; biz, olabildiğince o karmaşadan uzak durmaya çalıştık. Zaten bir yandan da büroyu sürdürmeye çalışıyorduk. Okulun olduğu bölgedeki olaylar nedeniyle Alsancak'taki Güzel Sanatlar Fakültesi'ne taşındık. Beş senedir dışarıdan İYTE'de proje derslerine giriyorum; şimdi çocukların çok şanslı olduklarını söyleyebilirim. Bizim zamanımızda neredeyse hiç gezi olmazdı ve kitap(lar) çok pahalıydı, alamazdık. Ne yaptıysak el yordamıyla yaptık. Mimarlığı kafaya takmış birkaç arkadaş olarak kendi imkanlarımızla Kula'ya, Divriği'ye, kimsenin görev vermesini beklemeden kazı alanlarına giderdik. Oralarda çektiğimiz ve sabahlara kadar kendi karanlık odalarımızda basmaya uğraştığımız fotoğraflar, hala arşivlerimizde durur. Bizim için gizli bir görevdi sanki.
MesutT: Kendinize model alabileceğiniz birileri, kafanızdaki sorulara cevap bulabileceğiniz bir ortam yoktu yani...
SerhatA: Yoktu. Hatta İzmir'de kalan bir mimar olarak çok sonraları, neyi neden yapıyoruz gibi bu işin felsefesini düşünmeye başladım. Böyle konuşmam gereken zamanlarda söyleyebilecek birkaç şeyim olsun diye araştırmalar yaptım (kahkahalar). Mimari nosyonun kullanılması, yapılması başka bir şey, anlatılması başka bir şey. Anlatmak kısmı bana hep zor gelmiştir.