Hayli iddialı bir program hazırladığınızı söylemiştiniz. Biraz programdan bahsedelim mi?
Programın -her zaman olduğu- gibi yüzük taşı Kültürel Miras Ödülleri Töreni idi. Avrupa Kültür Gençlik Komiserinin ve Kültür ve Turizm Bakanı'nın katılımıyla törende 15 ülkeden 29 projeye 4 ayrı kategoride ödül verildi.
Entelektüel zirvelerden biri Forum 2010 idi. Bu forumda, "Tek Miras Çoklu Kimlikler" başlığını, Avrupa Konseyi uzmanları tarafından hazırlanmış "Avrupa Çoklu Kültürel Aidiyet Bildirgesi" temelinde tartıştık. Toplantının açılışını ben yaptım ve yabancı konuşmacıların yanı sıra Türkiye'den Mehmet Özdoğan ve Hasan Bülent Kahraman konuştu.
Diğer bir önemli toplantı da kültürel miras alanında çalışan 14 STK'nın sunum yaptığı, 25 kuruluşun ise poster sunum yaptığı STK buluşmasıydı. Burada Türkiye'de kültürel miras hareketinin durumuna ilişkin bir oturum gerçekleştirildi.
Bu toplantılar dışında Europa Nostra Genel Kurul Toplantısı'nı Yıldız Sarayı Büyük Mabeyni'nde, Konsey Toplantısı'nı ise Yıldız Sarayı Saray Tiyatrosu'nda yaptık. Aslında bu toplantıları, Çırağan Sarayı'nda yapsaydık ve Kempinski'den de indirim alsaydık, hem emek hem de maliyet anlamında daha rahat bir program gerçekleştirebilirdik. Fakat özellikle Yıldız Sarayı'nın 5 ayrı kurum arasında 5 parçaya bölünmüş olmasını, yani Saray'ın yeterli finansman projelendirme olanaklarından yoksun şu halini,
Türkiye'de koruma alanında karşılaştığımız sorunların somut bir ifadesi olarak da değerlendirdik. Mabeyn'in restorasyonu henüz tamamlanmıştı ve Saray Tiyatrosu'nun da restorasyonu bitmiş olmasına rağmen bir elektrik arızası yüzünden uzun süredir kullanılmıyordu. Biz bu iki mekanda toplantı yapmayı bir fırsat olarak değerlendirdik.
Program kapsamında, restorasyonda olmasına rağmen Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün izniyle Süleymaniye, Kariye Müzesi ve Ayasofya gibi bazı müze, cami ve kiliseleri gezdik.
Bu programın hazırlıkları, paralel biçimde ilerlediği Europa Nostra Türkiye derneğinin kurulum sürecini nasıl etkiledi, peki?
Bundan 1,5 yıl önce Europa Nostra'nın Türkiye'de hemen hemen hiç biri pek de aktif olmayan birkaç kurumsal üyesi ve birkaç bireysel üyesi vardı. Bu sürecin sonunda ise bu sayı kurumsal üyeler bakımından iki katına, bireysel üyeler bakımından da on katına çıktı. Açıkçası önümüzdeki aylarda üyelerin artacağını ve bunun da Türkiye derneğinin kurulmasına yardımcı olacağını düşünüyorum.
Kongre öncesinde İngiltere, Fransa, Almanya ve Hollanda olmak üzere dört ülkenin kültürel miras alanındaki temsilcileri ile yan yana gelerek paneller yapmaya karar verdik. Bu planlanan toplantılardan, hava sahası kapalı olduğu için Fransa ile birlikte olacağımız toplantıyı gerçekleştiremedik, ki onu da olanaklar el verirse Eylül'de yapmayı düşünüyoruz.
Dolayısıyla gerek Kongre programı ve gerekse de program öncesinde diğer ülkelerle geçekleştirilen bu çalışmalar, diğer ülkelerde bu alanda çalışan insanlar ile tanışmamıza ve onlarla ortak çalışma fırsatı yakalamamıza neden oldu. Ayrıca Türkiye'deki bazı insanlar, koruma konusunda "mimari miras ile sınırlı olmayan kültürel miras"ın tanımının çok daha geniş bir biçimde yapıldığı çalışmalara şahit oldular.
Bütün bunların dışında forumun kitap haline getirilmesi Europa Nostra dergisi "Heritage in Motion"ın İstanbul sayısı olarak hazırlanması, Sirkeci Garı'ndaki "Örneğin Gücü" sergisi ve web sayfası sanıyorum bize bazı kanallar açtı. Şimdi bu kanallara meslek hayatının sonuna gelmiş, yenilgi ve tatsızlıklarla karşılaşmış ve belki biraz da yorulmuş benim kuşağımdan çok, daha genç insanların el atmasıyla Türkiye-Avrupa iletişiminin derinleşeceğini ve yoğunlaşacağını umuyorum. Ve böylece de bu size anlattığın neredeyse elli yıllık hikayenin ardından Europa Nostra'nın Türkiye'de artık sadece ödülleriyle bilinen ve her nasılsa aramızdan birinin toplantılarına katıldığı (gülümsüyor) bir kurum olmaktan büyük ölçüde çıkacağını düşünüyorum.
Son söz?
Bu tür bir kültürel miras anlayışına yakın duran, Avrupa-Türkiye iletişiminin güçlenmesini anlamlı bulan tüm mimar ve korumacı arkadaşların bizimle bağlantıya geçmelerini diliyoruz.